Koronavirüs kapsamında alınan tedbirler birçok restoran, kafe gibi yiyecek hizmeti veren işletmelerin geçici olarak kapanmasına sebep olurken, sokakta yaşayan ve besin ihtiyacını ancak insan eliyle karşılayabilen sokak hayvanlarının da açlık sorununa yol açtı. Alınan tedbirler kapsamında yiyecek ve içecek sorunu ile karşı karşıya kalan sokak hayvanlarının beslenme ihtiyacının karşılanabilmesi için vatandaşlara seslenen Sokak Hayvanları Gönüllüleri, “sofranızdan arta kalanları, sokak hayvanlarıyla paylaşın” çağrısında bulundu. Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, Koronavirüs nedeniyle evde kal çağrılarının sokak hayvanlarını nasıl etkilediğini ve bu konu da atılması gerekilen adımları değerlendirdi.  Dünyanın artık hayvansal beslenmeyi kaldıramadığına dikkat çeken Sayılgan, kendimizi doğanının efendisi gibi değil de doğanın bir parçası gibi görmemiz gerektiğinin altını çizdi. Sokak hayvanlarını besleme konusunda elimizi taşın altına koymamız gerektiğini söyleyen Sayılgan, “Yüzyıllar önce hayvanı kendi çıkarı için evcilleştiren insanın, hayvana karşı bir sorumluluğu var. İnsanlar sorumluluğunu, bu dönemlerde belediyeler ve sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışarak yerine getirebilir” dedi. “SOKAK HAYVANLARINA KARŞI SORUMLULUĞUMUZ VAR” ‘Özellikle lokantaların kapanması ile sokak hayvanları çok ciddi bir sıkıntıya düştü’ diyen Sayılgan, “Vatandaşlardan ricamız; dışarı çıkmasalar bile en azından mama alarak ve yemek artıklarını kaplarında kapılarının önüne bırakarak bu canlarımızı besleyebilirler. Bazı belediyeler bu konuda ciddi örnek teşkil ediyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi bu belediyelerden birisidir. Mavi masayı arayıp mama dağıtımı yapacağınızı söylediğinizde, belirledikleri süre içerisinde size mamayı getirip bırakabiliyorlar. Belediye ile ortak bir çalışma yürütülerek mamalar dağıtılmış oluyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Ordu Büyükşehir Belediyesi de bizimle çalışıyor. Bu dönem de belediyelerin Sivil Toplum Kuruluşlarına ve vatandaşlara kapılarını açıp, bu tür organizasyonlar yürütmesi gerekiyor. Çünkü hayvanların kendilerini anlatabilme ve acıktıklarında söyleyebilme şansları yok. Biz bu hayvanları yüzlerce yıl önce evcilleştirmişiz. Kendi çıkarlarımız için yapmışız ve kendimize bağımlı hale getirmişiz. Onun için onlara karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekir. Beslenme çalışmalarında elimizi taşın altına sokmamız gerekir” diye konuştu. “ONLARI TERK ETMEYİN, SAHİPLENİN” Bırakın beslemeyi evindeki hayvanı terk eden kişilerle bile karşılaştığını vurgulayan Sayılgan, “Maalesef televizyonlarda uzman olmayan kişilerin yalan yanlış verdiği bilgilerle veya kulaktan dolma bilgilerle insanlarda bir endişe yaşandı. Kesinlikle evcil hayvandan insana koronavirüs geçişi söz konusu değil. O hayvanlar hiçbir şekilde barınakta yaşamaya uygun değil. Çünkü ev hayatına alışmış, barınakta diğer hayvanlardan dayak yiyor, yemek yiyemiyor, hiçbir şekilde bir ev hayvanının barınakta ve sokakta yaşaması, hayatta kalması mümkün değil. Bu dönem de toplumumuzdan bir diğer ricamız; kesinlikle hayvanlarını sokağa terk etmesinler, hatta evcil hayvan sahibi olamayan insanlar da bakım evlerinden hayvan sahiplensinler. Bu sıkıntılı dönemi bir hayvanın dostluğu ile evde geçirmek, güzel bir şey. Hem bir hayat kurtarmış olurlar hem de kendi psikolojilerini kurtarmış olurlar. Hayvanları terk etmeyin, hatta mümkünse sahiplenme yapın diyoruz” şeklinde konuştu. “DÜNYA ARTIK HAYVANSAL BESLENMEYİ KALDIRMIYOR” Koronavirüsün çıkış noktasının tamamen insan merkezli olduğuna dikkat çeken Sayılgan konuşmasına şu şekilde devam etti: “Her şey ben merkezli düşüncemizden kaynaklıyor. Vahşi hayvan pazarından çıkıp evrimleştiği söyleniyor. Çinliler farklı bir beslenme alışkanlığından dolayı suçlanıyor ama aslında hepimiz aynı şeyi yapıyoruz. Kuzu ve tavuk yemek ile yarasa yemek arasında hiçbir fark yok. Sadece aralarında kültürel farklar var. Bize bu yüzden tuhaf geliyor. Zaten daha önce deli dana, kuş gribi ve şarbon gibi hastalıkların yayılması da hayvansal ağırlıklı beslenmemizden meydana geldi. Dolayısıyla bilimsel veriler de bunu gösteriyor. Hayvancılıkta kullanılan, büyükbaş hayvanların yerküredeki metan gazının yüzde 30’unu oluşturası, iklim krizine büyük bir etken olması, yani dünya artık bu hayvansal beslenmeyi kaldırmıyor. Bütün bu salgınlar ve iklim krizi bize bunların işaretini veriyor. Sadece sokak hayvanları değil, daha geniş bir açıdan dünyaya baktığımızda, bencilliğimizden vazgeçmediğimiz sürece, türcü yaklaşımımızdan vazgeçmediğimiz sürece kendimiz de artık bu gezegende yaşayamayacağız. Artık kendimizi doğanının efendisi değil, bir parçası olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun için geç kalmak üzere olduğumuzu da söyleyebilirim.” Haber: Kadir GÜRHAN    

Editör: TE Bilisim