Sevgili okur, heyecanla beklediğim Erşan Kuneri serisini bir solukta izledim. İlk izlenimim, beğenilme ve anlaşılma “kaygı”larından uzak bir yapım olduğuydu. Bu yaklaşımın ise Erşan Kuneri’yi benzersiz bir iş haline getirdiği düşüncesindeyim. Bunun yanı sıra, sosyal medyada biraz dolaştığınızda, Erşan Kuneri’nin bir kesim tarafından büyük bir öfke ve hınçla linçlendiğini görmüşsünüzdür. Bu linç yaklaşımından nasibini almasını bekliyordum doğrusu. Ama aynı kültürün içinden çıkan bir fotoğrafa bu derece saldırıda bulunulmasının sosyolojik bir açıklaması olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Bu konuyu bilimsel kuramlar ve yaklaşımlarla izah etmektense, bir örnekle anlatmak daha kolay olacak sanki;

İspanya iç savaşı sırasında Franko rejimine destek olmak için Nazi Almanyası hava kuvvetlerince bombalanan Guernica şehrine ilişkin, Pablo Picasso meşhur “Guernica” resmini yapar. Rivayet odur ki, bu resmi gören bir Nazi subayı, Picasso’ya “Bu resmi siz mi yaptınız” diye sorar, Picasso ise “Hayır, siz yaptınız” cevabını verir. Uzun lafın kısası Erşan Kuneri bu toplumun bir gerçekliği.

Bu tespite karşın, Erşan Kuneri’nin kimi zaman Kooperatif Kemal, kimi zaman Erman, kimi zamansa sadece Erşan Kuneri olarak bir varoluş sancısı ortaya koyduğunu ifade etmek gerek. Bu duruma Martin Heidegger’in “Zaman ve Varlık Üzerine” isimli yapıtındaki, varlık sorunsalına ilişkin yaklaşımında ortaya koyduğu bir takım soruları, Erşan Kuneri nezdinde bir yaklaşımla sizlere sunmaya bir nevi kafaları karıştırmaya çalışacağım, öyleyse başlıyorum;

Erşan Kuneri bir şey midir?

Erşan Kuneri gerçek bir varolan gibi zamanda mıdır?

Erşan Kuneri hiç var mıdır? 

Erşan Kuneri varolmuş olsaydı o zaman onu hiç tartışmasız varolan bir şey olarak tanımamız ve sonuçta onu diğer varolanlar arasında  bir varolan olarak bulmamız mı gerekecekti?”

Yukarıdaki sorular nezdinde ortaya koyduğumuz yaklaşım, kendimiz açısından da bir çok cevabın ortaya çıkmasını sağlayabilir. Nasıl mı? Erşan Kuneri’nin aslında varolmaması ve dolayısıyla bu soruların bir anlam ifade etmediğini düşünüyorsanız, soruların başındaki “Erşan Kuneri” kısmına kendi adınızı yazın ve bir de öyle cevaplamayı deneyin.

Erşan Kuneri’nin film içerisindeki filmleri ile Türk Sinemasına varoluşsal bir yaklaşım getirdiğini söyleyebilir miyiz? Bu soru hakkında da düşünmeden edemiyorum doğrusu. İşin varoluş felsefesi yönünden yaklaşımını bir kenara bırakacak olursak, iyi ki varsın Erşan Kuneri diyor ve sözlerime Kooperatif Kemal’in bir repliği ile son vermek istiyorum.

“Delisin melisin ama en akıllımız sensin belki de.”

Sevgiler.

Editör: TE Bilisim