Eymir’de bir sakin günü bitirirken ‘denizi de olsa tadından yenmez’ kentimizin sulak alanlarından nasıl ve ne kadar yararlanıyoruz sorusu aklıma takıldı. İnsanı sakinleştiren ve rahatlatan bir aktivite. Oltaya gelmese de, bir umut diye beklenen sudan gelen haberci gibi dakikaları sakince saymak güzel bir terapi. Ve sanıyorum Ankara, en çok dalgıcı olan kentlerden birisi. Acaba kaç yer böyle diyerek içimden saydım. Mogan, Eymir, Karagöl, Çamkoru, Dikilitaş göl-göletleri ile Kurtboğazı, Bayındır, Sarıyar, Çubuk 1-2, Çamlıdere, Asartepe, Kesikköprü baraj gölleri denizi aratmayacak nitelikte alanlar sunuyor. Su sporlarından olan yelken, kürek, kano ve diğer dallarda kulüplerin bulunduğu kentimiz insanı kompleks yapmamalı. Her daim taze deniz balığının yanı sıra tatlı su balıkları halde ve semt pazarlarında bulunmakta. Av dükkanlarına arada sırada bakarsanız ne kadar çok balıkçılık malzemesi olduğuna dikkat etmişsinizidir. Yazlıkçı değiliz yerlisiyiz yani. Sazan, turna, kaya balığı, yayın, tatlı su kefali, gümüş balığı en çok avlanan balıklardan. Hatta belediyeler balıkçılık yapmak için geçtiğimiz yıllarda ailelere hibe yoluyla balıkçılık istihdamının sağladığını da biliyoruz. Geçen senelerde yalnızca Mogan Gölü’ne 15 binden fazla yavru balık bırakıldığını hatırlıyorum. Filmlerde gördüğümüz balıkçı kasabası neden Ankara’da olmasın.  

Editör: TE Bilisim