Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Türkiye’de FETÖ’nün güçlenmesinde herkesin payı olabilir ama bu ülkede FETÖ’yü terör örgütü ilan edip ona savaş açan şahsım ve AK Parti’dir" dedi.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. FETÖ'nün siyasi ayağı ve ‘darbe teşebbüsü' tartışmalarının devam ettiğini kaydeden Erdoğan, “Bu ülkede FETÖ meselesinin çok uzun ve derin sosyal, siyasi, kültürel kökleri olduğunu bilmeyen kimse yoktur. AK Parti'den önce olduğu gibi AK Parti döneminde de Türkiye bu süreci yaşadı. Yapı diğer pek çok sivil toplum örgütü gibi toplumun ve hukukun meşru kabul ettiği gibi sınırlar içinde faaliyet yürütürken tehdit ilan edilmiş değildir. Herhalde Ecevit'in CHP'nin ve DSP'nin başkanı olduğunu bilmeyen yoktur ve aradaki muhabbeti bilmeyen de yoktur. Ne zaman ki bu yapının eğitim, hayır, dayanışma sınırlarını aşıp devleti ele geçirmeye çalışan bir örgüt olduğu netleşti, işte o zaman karşısında bizi, milleti ve hukuku bulmuştur” ifadelerini kullandı. “Türkiye'de FETÖ'nün serpilmesinde, büyümesinde, güçlenmesinde herkesin payı olabilir ama bu ülkede FETÖ'yü terör örgütü olarak ilan edip ona savaş açan şahsım ve AK Parti'dir” diyen Erdoğan, “Şunu da çok açık net söyleyeyim, FETÖ'nün bu ülkede anlaşamadığı, görüşemediği tek bir lider vardır, o da merhum Erbakan hocamızdır. Erbakan hocamızdan nefret ederdi ve hiçbir zaman bir araya gelmemişlerdir. Erbakan hocamla beraber olduğunu iddia eden malum zat, ne yazık ki onunla beraber dirsek temasında olanlarla beraber yürüyorlar. Her gün birileri çıkıp FETÖ konusunda ahkam kesmeye çalışıyor. Bu ülkede vesayet güçleri yıllarca FETÖ'ye en küçük bir şekilde dokunmamışlardır. Tam tersine Allah diyerek, kitap diyen, namaz kılan, eşi başörtülü kim varsa onları tasfiye etmenin yollarını aramışlardır. İrtica ile mücadele kisvesi altında din düşmanlığı yapılmasına biz de, milletimiz de rıza gösteremezdik. Başbakanlığım boyunca Yüksek Askeri Şuralarda önüme tek bir FETÖ'cünün dosyası gelmedi. Takiyeyi bir hayat biçimi haline getiren FETÖ'nün hiçbir mensubu din ile, diyanet ile ilişkili bir görüntü vermiyordu. Milletin değerleriyle uğraşmaktan kendi bünyelerini ur gibi saran FETÖ tehdidini görmeyenlerin bugün bizi suçlaması aslında kendi gafletlerini saklama çabasından başka bir şey değildir. Yıllarca siyasi alanda insanları değerlerinden, ibadetlerinden, kıyafetlerinden dolayı onlara saldıranların durumları da aynıdır. Bunlar FETÖ tehdidi ortaya çıktıktan ve mücadele başladıktan sonra birden karşımıza en büyük FETÖ savunucusu olarak çıkarak aslında ne kadar omurgasız olduklarını göstermişlerdir. Demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet söylemlerini FETÖ ile mücadeleyi sulandırmak, FETÖ tehdidini hafifletmek için kullananlar bu millet için en az FETÖ zihniyeti kadar tehlikelidir. Bu kesimlerin PKK için de, ülkemize adeta savaş açmış iç ve dış odak için de aynı tutumu göstermeleri zihniyet bozukluğunun konjonktürel değil yapısal olduğunun işaretidir. Bizim bu zırvalara cevap vermemizin tek bir sebebi milletimize olan saygımızdır. Meydanı demokrasinin kendilerine sunduğu zemini yalanları ve iftiraları ile milleti zehirlemek için kullananlara asla bırakmayacağız. Türkiye'nin terörle mücadeleden ekonomiye kadar her alanda tarihinin en büyük mücadelelerinden birini verdiği şu dönemde ülkenin ve milletin dikkatini dağıtmak, enerjisini heba etmek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Bu meseleyi izah edecek, ithamları cevaplandıracak, iftiraları atanların yüzlerine çarpacak ve yaşananları tarihe havale edeceğiz” açıklamasını yaptı.

FETÖ'yü bir terör örgütü olarak tanımlarken ve mücadeleyi başlatırken karşılarındaki sorunun büyüklüğünü bildiklerini söyleyen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Tahmin edemediğimiz husus CHP'nin ve yıllarca zahirde bu gibi yapılara karşı gözüken çevrelerin bir anda karşımıza en büyük FETÖ yandaşı olarak çıkmalarıydı. Bizim bu yapıyla en başından beri hem meşrebi hem itikadı sorunumuz var ama hükümetlerimiz döneminde ülkede bizim gibi düşünmeyen, hareket etmeyen herkes gibi bunlara da hukuk ve hakkaniyet sınırları içinde yaklaştık. Doğrusu ben de görüştüm, bunu kaçırmama gerek yok ama Erbakan hocamın bunlarla ilişkisinin olmadığını da sizlere az önce ifade ettik. Liderler içerisinde zaten ilişkisi olmayan sadece oydu. Demirel'in, Ecevit'in görüşmüşlüğü vardır, şu andaki beyefendinin aynı şekilde görüşmüşlüğü vardır. Hepsinin bunlarla görüşmüşlüğü vardır ve irtibatları ileri derecededir. İlk zamanlar bu yapının oluşturduğu tehdidi kendi çevremize bile anlatmakta zorlandığımızı kabul ediyorum. MİT kumpası bu yapının gerçek niyetinin şüpheye mahal bırakmayacak şekilde anlaşılmaya başlamasını sağladı. Hem siyasette hem bürokraside hem de nazımızın geçtiği sivil toplum yapılarında bildiğimiz, teşhis ve tespit ettiğimiz FETÖ'cüleri süratle tasfiye etmeye başladık. FETÖ'nün devlet ve toplum hayatımızın kılcal damarlarına kadar sızmasının tarihi eskidir. Ama FETÖ ile gerçek anlamda amansız bir savaşa tutuşan 2010 itibarıyla biziz. Bir ülkenin yönetimini devraldığımızda güya bu konuda en hassas kurumlar olan ordunun, emniyetin, yargının, akademinin kritik noktaları zaten örgüt tarafından işgal edilmişti. Milli Güvenlik Kurulunda biz bu meselenin üzerine gidene kadar alınan kararların hepsinin de arkasında gizli niyeti FETÖ ile mücadele değil, toplumsal reaksiyonu tetikleyerek FETÖ'yü koruma olduğunu görüyoruz.” FETÖ'cü danışmanların CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanında olduğunu söyleyen Erdoğan, “Sadece onlar değil, İP'in de danışmanlarında yine onlar var. Tam bir istila hareketi. Arkadaki gerçek oyunun ortaya çıkmaması için kurulan bu tezgahın yıllarca başarıyla yürütüldüğünü teslim etmemiz gerekiyor. Kasım Gülek'ten Ecevit'e kadar herkes bu oyunda üzerine düşen rolü oynamış, FETÖ'ye figüranlık yapmışlardır. Bu oyunun son perdesinin başrolü de Kılıçdaroğlu'na verilmiştir. 15 Temmuz gecesi FETÖ, şahsımdan bakanlarımıza, bürokratlarımızdan medya temsilcilerimize kadar pek çok milletvekiline kadar herkesin peşine düşmüştür, bir tek kişi FETÖ'nün himayesine, korumasına mazhar olmuştur, o da Kemal Kılıçdaroğlu'dur. İstanbul Atatürk Havalimanı'nda FETÖ'cülerin tanklarıyla burun buruna gelen bir genel başkanın önünde bir anda tüm yollar açılmıştır. Kılıçdaroğlu'nun kaçış videosunu şimdi izleyeceğiz. Tankların arasında VİP nizamiyesinden uğurlanan Kılıçdaroğlu. Burada ilginç olan ‘Haberim olsaydı ben de beklerdim' diyor. Bütün milletin haberi oldu ama bay Kemal yok. Belediye başkanının evinde televizyondan süreci izledi. Kılıçdaroğlu biz tankların karşısındaydık, helikopterlerin altındaydık, milletimle beraber biz havalimanındaydık ama sen Bakırköy Belediye Başkanının evindeydin. İnsan bu şahsın evinin ve cüzdanının en gizli bir köşesinde bir dolarlık banknot saklayıp saklamadığını da merak etmiyor değil. Benim orada korumalarım gazi oldu, bay Kemal senin bunlardan haberin var mı? Aradan nice zaman geçti, bu harekatın içinde olanlar hep yakalandı ama bir kısmı Yunanistan'a kaçtı. Bana da adaya gitmemi tavsiye edenler oldu. Ben de o kardeşimize dedim ki, ‘Ben bu topraklarda doğdum, bu topraklarda ölürüm.' Eğer 10-15 dakikalık bir gecikme olmuş olsaydı bunlar bizi oralarda vuracaklardı. Süreç bu. Ey Kılıçdaroğlu sen hala milleti aldatmakla meşgulsün. Kontrollü darbe, doğru kontrol sizdeydi ama başaramadınız. Buradan soruyorum, şayet 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı ertesi gün Kemal Kılıçdaroğlu milletin karşısına acaba hangi sıfatla çıkartılacaktı. Darbe girişimini kurgu diyerek önemsizleştirmeye çalışan darbeciler için adalet yürüyüşü yapan, danışmanından milletvekiline etrafındaki nice kişi FETÖ'den hapse atılan böyle bir siyasetçinin örgütle ilişkisi olmadığına soruyorum nasıl inanabiliriz. Kılıçdaroğlu'nun FETÖ ile ilişkisi bu örgütün deşifre olduğu 17-25 Aralık ile hızlanmış, 15 Temmuz'un ardından da zirveye çıkmıştır. Eline milletin kanı bulaşan bir örgütün savunuculuğuna soyunmanın siyasetle, siyasi hesapla, çıkarcılıkla dahi ilgisi olamaz. Bunun adı örgütün kendisine verdiği kamikaze görevini yerine getirmektir” ifadelerini kullandı. “Bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar” Konuşmasında Gezi olaylarına değinen Erdoğan, “Taksim'deki Gezi Parkı'nda güya ağaç ve çevre hassasiyeti ile başlayan olaylar kısa sürede büyüyerek devlete ve millete karşı sivil bir kalkışma halini almıştı” diyerek salonda bulunanlara Gezi olaylarına ilişkin videoları izletti. Erdoğan, “Gezi olayları aslında tıpkı askeri darbeler, tıpkı muhtıralar, tıpkı terör örgütlerinin saldırıları, tıpkı FETÖ'nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi devleti ve milleti hedef alan alçak bir saldırıdır. Bay Kemal, zannediyorum dünkü konuşmasıydı ‘aydınlık gençler' diye vasıflandırıyor. Bunlar başta şahsı olmak üzere aldatılmış gençlerdir. Bu aldatılmış gençlere orada çevreci sıfatı verilmek suretiyle bu ülkede milyonlarca fidan diken bir iktidara ağaç sökme yaftası yapıştıranlara ben sadece lanet okurum. 12 tane ağaç bir yerden kaldırılıp başka yere taşınacak, bunu PKK terör örgütünün oyuncağı durumunda olan bir kişi orada gelip yapacağı bir artistik şov ile maalesef gençlerin de oraya toplanması suretiyle bir süreç başlatılacak. Çağrıyı Bay Kemal yapıyor, oraya avenesini topluyorlar. Yaklaşık 3 ay boyunca İstanbul başta olmak üzere kimi büyükşehirlerimizin meydanlarının, sokaklarının işgal edildiği, yakılıp yıkıldığı bu hadisenin en küçük bir masum tarafı yoktur. Milletime sesleniyorum, kimin ne olduğunu bilmeniz açısından bu çok önemli, bunlar masum bir ayaklanma hadisesi değildir. Bunlar ciddi manada perde arkasında Soros türü bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı malum içerideydi. Bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar. Onlarla beraber başkaları da bu işin içinde. Bütün bu olaylar boyunca 46 kamu binası ile 231 polis aracı ve 44 ambulans kullanılamaz hale getirilmiştir. Vatandaşlarımıza ait 326 iş yeri, 201 araç tahrip edilmiş, yağmalanmıştır. Kamu hizmetinde kullanılan 80 belediye otobüsü ve 85 otobüs durağı yakılmıştır. Tüm bu maddi zararların ötesinde 697 güvenlik görevlisi yaralandı ve bir polisimiz şehit oldu. Gezi olaylarının Türkiye'ye doğrudan maliyeti 1,4 milyar dolarken, dolaylı maliyeti yüzlerce milyar doları bulmuştur. Faizler ilk defa Gezi olayları ile tırmanmaya başlamış, 4,6'dan 13 küsüre ulaşmıştır. İşsizliğin çift haneye çıkması da, enflasyonun zıplaması da aynı dönemde gerçekleşmiştir. Başbakanım, Dolmabahçe'deki ofisim ne yazık ki işgale yeltenmek suretiyle çatılara tırmanmaya kalkmışlar, dozerlerle Dolmabahçe'deki ofisimizin önü Bezmialem Valide Sultan Camii önünden Beşiktaş'a doğru kanallar açılmıştır. Tıpkı Güneydoğu'daki kanal açan teröristler gibi bunlar da aynısını İstanbul'un göbeğinde, Beşiktaş'ta, orada yaptılar. Ne var orada? Orada Başbakanlık ofisimiz, Dolmabahçe Sarayı ve onun bitişiğinde de bizim ofisimiz, biz de orada çalışıyoruz. Bunlar yapıldı. Kim bunlar, aydınlık gençler. Sevsinler senin aydınlık gençlerini. Bunlar tamamıyla sayenizde aldatılmış gençler. Siz değil misiniz bu ülkede yıllarca terörist olarak tescil edilmiş olanların posterlerini Atatürk Kültür Merkezinin duvarlarına asanlar siz değil miydiniz? Hani Atatürkçüydünüz? Adı Atatürk Kültür Merkezi olan AKM'nin Taksim'e bakan cephesinde bu posterleri görmedik mi? Bu teröristlerin posterlerini oraya kimler astı, Taksim Meydanı'ndaki anıta bu posterleri kimler astı? Bay Kemal işte senin takımın bunları yaptı. Bunları siz yaptınız. Eğer sizin aydınlanmış gençleriniz bunlarsa yandık. Bizim aldatılmış gençlere ihtiyacımız yok, bizim bu vatan için feda-i can edecek gençlere ihtiyacımız var. Bu olayları bitirmek için öne sürülen talepleri hatırlıyorsunuz. Türkiye'nin İstanbul Havalimanı dahil tüm büyük projelerinin, yol, köprü, kanal, baraj yatırımlarının durdurulmasını istiyorlar. Yabancı medya örneği görülmedik şekilde bu olayları aylarca canlı yayınladı. Tamamı yalan olan nice haber Gezi olaylarını destekleyen medya organlarında fütursuzca dolaşıma sokulmuştur. Bu süreçte Taksim Meydanı'nda boy gösterenlere baktığımızda işin gerisinde kimlerin olduğu hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde anlaşılmaktadır. Her kim bu olayları masum bir çevre hareketi olarak tanımlıyorsa ya gafildir ya da taammüden bu milletin ve ülkenin düşmanıdır” ifadelerini kullandı. Erdoğan, Gezi olaylarına ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Hukukun her kararına elbette saygımız var. Ama bizim ve milletimizin gözünde Gezi'nin ve bu kalkışmanın önünde yer alanların hükmü asla değişmeyecektir. Milletimiz müsterih olsun, ülkemizin her davası gibi bu meseleyi de sonuna kadar takip edecek, adaletin tecellisi için son nefesimize kadar mücadeleyi sürdüreceğiz.”

“İdlib harekatı bir an meselesidir”

Son günlerde kasıtlı bir kampanyanın yürütüldüğünü, Türkiye'nin ve Türk milletinin aleyhine olan her iş gibi bu kampanyanın da öncülüğünü CHP'nin yaptığını söyleyen Erdoğan, “Bizim gündemimizde bölgemizdeki gelişmelerden ekonomiye kadar nice hayati mesele var. Sadece sınır güvenliğimiz değil, aynı zamanda 83 milyon vatandaşımızın her birinin evinde huzurla uyuyabilmesi bakımından kritik öneme sahip Suriye'de destansı bir mücadele yürütüyoruz. Harekat bölgemize yönelik tacizlere en sert şekilde cevap veriyoruz. Şayet bu bölgelerde muhatap ülkeler Türkiye'nin güvenlik kaygılarını karşılayamazsa kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalacağımızı her fırsatta açıkça kendilerine söyledik. İdlib'de rejimin saldırganlığını sona erdirip Soçi Muhtırası sınırlarına çekilmesi için son günlere giriyoruz. Artık son ikazlarımızı yapıyoruz. Gerek ülkemizde gerek Rusya'da gerekse sahada yapılan görüşmelerde şuana kadar arzu ettiğimiz netice ulaşamadık. Her ne kadar görüşmeler devam edecek olsa da masada bizim istediğimiz yerin çok uzağında olduğu bir gerçektir. Türkiye İdlib konusunda kendi harekat planlarını uygulamak üzere her türlüğü hazırlığını yapmıştır. Her operasyonda olduğu gibi bu konuda da bir gece ansızın gelebiliriz diyoruz. Daha açık bir ifade ile İdlib harekatı bir an meselesidir. Ülkemizin bu konudaki kararlılığını hala anlamamış olan rejimi ve onu cesaretlendirenlere özellikle İdlib'i bırakmayacağız. Cumartesi günü Sayın Trump ile bu konuyu görüştük, onunla bu tespitlerimizi paylaştık. Bu bölgedeki gelişmelerin ülkemizin üzerine getireceği yükü göz göre göre omuzlamaya asla niyetimiz yoktur. Ne pahasına olursa olsun İdlib'i hem Türkiye hem de bölge halkı açısından güvenli bir yer haline dönüştürmekte kararlıyız” dedi.

“Trablus yönetimini ülkenin tamamında hakimiyet kurması için destekleyeceğiz”

Türkiye'nin Libya'da Trablus yönetiminin yanında yer almayı sürdürdüğünü belirten Erdoğan, “Ülkemizin Libya'ya ayak basması ile birlikte darbeci Hafter'in ilerleyişi zaten durmuştu. Şayet uluslararası toplumun da dahil olduğu görüşmelerden adil bir anlaşma çıkmazsa ki, şuanda Trablus'un meşru yönetimi masadan çekilmiştir ki, olumlu, haklı, isabetli bir karardır. Çünkü tezgah farklı dolaşıyor. Farklı yöne doğru gidiyor. Meşru Trablus yönetimini ülkenin tamamında hakimiyet kurması için destekleyeceğiz. Akdeniz'de Libya ile yaptığımız anlaşmanın ardından ülkemiz lehine değişen dengeleri giderek güçlendiriyoruz. AB'nin Libya ile ilgili olarak herhangi bir karar alma yetkisi yoktur. AB durumdan vazife çıkarmanın gayreti içinde. Neye göre, bu yetkiyi nereden alıyorsun, böyle bir yetkin yok. Türkiye'nin konumu farklı, bu konuda sergilediğimiz kararlı duruş sayesinde Akdeniz'de ilan ettiğimiz statü Yunanistan başta olmak üzere konuya müdahil ülkeler tarafından yavaş yavaş kabullenilmeye başlamıştır. ABD Başkanı Trump ile 100 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşma hedefimizi, ülkelerimiz arasındaki diğer sorunlardan ayrı tutma kararına vardık. Türkiye'nin ileri teknoloji başta olmak üzere geleceğin ekonomisinin alt yapısını kurma çabalarına Amerika ile tesis edeceğimiz ticari işbirliğinin büyük katkısı olacaktır” diye konuştu.

“Son 1,5 yılda ekonomi alanında büyük ve tarihi mücadele veriyoruz”

“Hala ekonomi üzerinden bizi vurmaya gayret eden densizler” ifadesini kullanan Erdoğan, ekonomik gelişmelere değindi. Erdoğan, “Bunlar buradan bir şey çıkarma gayretindeler. Ekonomi bizim gündemimizin değişmez ve ilk sıralarında yer alan başlığıdır. Diğer alanlarda ne yaşarsak yaşayalım ekonominin dinamiklerini güçlü tutmaya özen gösterdik. Son 1,5 yılda ekonomi alanında büyük ve tarihi mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi sınırlarımız ötesinde yürüttüğümüz harekatlar kadar önemli kabul ediyoruz. 2018 Ağustos ayında tarihin en sinsi ekonomik saldırılarından birine maruz kaldık. Bu saldırılar daha sonra da farklı yol ve yöntemlerle devam etti. Aldığımız tedbirlerle spekülatif kur saldırılarının öncüsü olduğu bu tuzağı bozduk ve sebep olduğu tahribatı önemli ölçüde giderdik. Ekonomik göstergelerde Ağustos 2018 dönemi öncesini yakaladık. Hatta pek çok alanda daha iyiye gittik. Bizi kur-faiz-enflasyon şeytan üçgenine hapsederek teslim almaya çalışanları bir kez daha hüsrana uğrattık. Bu tablo dünyanın önde gelen finans kuruluşları başta olmak üzere herkesin Türk ekonomisine olan bakışını olumlu yönde değiştirdi. Ülkemizle ilgili büyüme tahminleri sürekli olarak yukarı yönde revize ediliyor. Enflasyonu ve faizleri düşürme konusundaki kararlılığımızı mevcut uygulamaları geliştirerek ve gerektiğinde yeni tedbirleri devreye sokarak sürdürüyoruz. Merkez Bankası yüzde 24'e kadar çıkan politika faizini yüzde 11,25 seviyesine kadar indirdi. Bu Ağustos 2018'in bile gerisinde bir seviyedir. Bir dönem yüzde 40'ların telaffuz edildiği piyasa faizleri bugün yüzde 8-10 civarında. Piyasa faizleri bakımından Mayıs 2013, yani Gezi olayları seviyesinin dahi gerisine ulaşmış durumdayız, Geziciler bunu iyi öğrenin. Ekonomide sağlanan güven ortamı, özel sektör yanında kamu borçlanma maliyetlerini de fevkalade düşürmüştür. Önceki hafta yapılan kamu borçlanma ihalesinde son yıllardaki en düşük maliyetli ihraçlar gerçekleştirildi. Dolar tahvillerinin tamamını Euro cinsi yükümlülüğe dönüştürerek maliyetleri daha da azalttık. Ocak ayında ekonomi güven endeksi ve reel kesim güven endeksi artarken, büyümenin önemli göstergelerinden olan satın alma yöneticileri endeksi uzunca bir aradan sonra 50 eşik değerinin üzerine çıktı. Sanayi üretimimiz 2019 yılının Aralık ayında yüzde 8,6 artarak son dönemlerin rekorunu kırdı. Katma değerli üretim, ihracat ve istihdama dayalı büyüme modelimizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Özellikle tüm veriler 2019 yılını pozitif bir büyüme ile kapatacağımıza işaret ediyor. Geçtiğimiz yılı uzun yıllar sonra ilk defa cari fazla vererek kapattık. Türkiye'nin küçüleceğini, yıkılacağını iddia edenlere en güzel cevabı büyüme oranımız ve cari fazlamızla verdik. 2020 yılında hedefimiz olan yüzde 5'i de aşarak herkesi şaşırtan çok daha güçlü bir büyüme oranına ulaşacağız. Vatandaşlarımızın uzun zamandır şikayetçi olduğu bankaların aldığı ücret ve komisyonlarla ilgili gereken adımlar atıldı. Bankaların verdiği hizmetlerin karşılığı olarak müşterilerden aldığı ücret ve komisyonlara bir standart getirildi. Ticari müşterilerden alınabilecek masraf, komisyon sayısı 2 bin 400 çeşitten 51 adede, finansal tüketicilerde 20'den 16'ya düşürüldü” açıklamasında bulundu.

“Kıyılarak getirildiği için görüntüsü samana benziyor”

Türkiye'de güzel işlere rağmen birilerinin milletin moralini bozmak için Türkiye'nin saman ithal ettiği gibi bir yalanı tekrarladığını söyleyen Erdoğan, “Ben burada çok ağır bir ifadede kullanabilirim de bu kürsüye yakışmaz. Neymiş efendim, aslında kaba yem ve saman konusunda net ihracatçı bir ülke olan Türkiye İsviçre'den saman ithal ediyormuş. Bunlar sapla samanı ayırt edemedikleri için önlerine konulan kağıtlardaki bilgilerin ne anlama geldiğini kavrayamıyor. İsviçre'den 32 kilosu yaklaşık 6 bin 500 liraya, yani kilosu 200 liraya ithal edilen ürünün adı Bay Kemal hububat kapçığıdır. Bu özel bitki tarım zararlılarına karşı yetiştirilen bir böceğin beslenmesi için kullanılıyor. Kıyılarak getirildiği için görüntüsü samana benziyor. Malum samanın kilosu 1 liradır. Hesap uzmanı olmasına gerek yok, akıl ve izan sahibi bir insan fiyatından hareketle ithal edilen bir ürünün saman olmadığını anlar. Bunların husumetleri gözlerini kör etmiş, kalplerini karartmış. Hayatları yalan olanların saman gibi bir konuyu dahi buna alet etmelerinin taktirini milletimize bırakıyoruz. Bu tür çapsızlıklarını gördükçe SSK'nin nasıl batırıldığını da çok daha iyi anlıyoruz. Hepsinin belgesi elimde Bay Kemal. Biz kurulduğumuz günden beri milletimizin karşısına eserlerimizle, başarılarımızla, icraatlarımızla, hizmetlerimizle çıktık. Şimdi de aynısını yapıyoruz. İstersen, hafta sonu İzmir'deyiz, orada bir açılış yapacağız, sende İzmir milletvekilisin galiba, gelebilirsin, isabetli olur, bu heyecanı sen de tat” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Millet Kütüphanesi'nin hizmete açılacağını da duyurdu. Erdoğan, Antarktika'ya gerçekleştiren bilim seferinden bahsederek, “Heyette yer alan 24 bilim insanımız 1 ay sürecek seferleri boyunca 15 farklı bilimsel çalışma gerçekleştirecekler. Hedefimiz orada aynı zamanla İngiltere ile ortak bir yer edinmek. Sabit yerimiz de orada inşallah olacak. Buradaki kalıcı üssümüzü kurduğumuzda Antarktika'da bayrağımızı daima dalgalandıracağız” diye konuştu. Fatih ve Yavuz'un ardından üçüncü sondaj gemisinin alındığını belirten Erdoğan, “Bu 11 bin 400 metre derinliğe kadar inebilen 6. nesil ultra deniz sondaj gemisidir. Mart aylında ülkemize ulaşacak gemimizin geliştirme ve test işlemlerinin ardından bu yıl içinde sondaja başlamasını planlıyoruz” diye konuştu. Erdoğan, konuşmasından sonra AK Parti'ye katılan Afyonkarahisar Bolvadin Belediye Başkanı Fatih Kayacan, Bilecik Pazaryeri Belediye Başkanı Zekiye Tekin, Bilecik Osmaneli Belediye Başkanı Münir Şahin, Sakarya Pamukova Belediye Başkanı İbrahim Güven Öğün ve Siirt Veysel Karani Belediye Başkanı Belediye Başkanı Murat Akgün'e rozetlerini taktı. İHA
Editör: TE Bilisim