Saman Pazarında bulunan Bakırcılar Çarşısında bakır işlemeciliği sanatı ile uğraşan Yunus Türkmen, sanatın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığına dikkat çekti. Eskiden Bakırcılar Çarşısı’nda çekiç sesinden birbirlerini duyamadıklarını belirten Türkmen, zamanla bu sesin giderek kaybolduğunu söyledi. Türkmen, “Üç beş kişinin çekiç sesi ile bu iş yürümüyor. Bakırcılar çarşısına gelen kişi çıkan çekiç seslerinden buranın bakırcılar çarşısı olduğunu biliyordu. Ama şuan buraya gelen kişi bakırcılar çarşısı burası mı? Diye soruyor. Biz böyle bir soru ile karşılaştığımızda çok üzülüyoruz. Çünkü ses yok. Ses olması için karnımızın tok olması gerekir” dedi.

Mesleğin yaşatılabilmesi için devlete ve Kültür Bakanlığı’na çok büyük işler düştüğünü ifade eden Türkmen, Kültür Bakanlığının bu konuda eksik kaldığına işaret etti. Türkmen, “Bakanlık, burada bizim ne iş yaptığımızı, ne icra ettiğimizi ve nasıl bir çalışma pozisyonunda olduğumuzu bilmiyor, bilmesi gerekir. Çırağın yetişmediği bir meslekten bahsediyoruz. Çırak yetişmedi için ticaret yapamıyorsun. Yetişebildiğin kadar yapabiliyorsun” şeklinde konuştu. Mesleğin bilinmeyen birçok noktası hakkında bilgiler veren Kibele Old Bazaarın işletmecisi usta Yunus Türkmen, bizim sorduğumuz sorulara şu yanıtları verdi.

“MESLEKTE SANATKAR YETİŞMİYOR”

Sizi biraz tanıyabilir miyiz, kendinizden bahseder misiniz?

Adım Yunus Türkmen. Kırk yaşındayım ve yaklaşık 30 yıldır Ankara’da baba mesleği olan bakır işlemeciliğini yapıyorum. Çocukluktan beri buradayım. Burada ekonomik olarak para kazanamıyoruz. Bundan daha önemli olan ise sanatkar yetişmiyor. Çok az kişi kaldık çırak yetişmiyor. Çırak yetişmediği için de meslek yok olup gitme tehlikesi yaşıyor. Devlet kanalıyla meslek liselerimde ve çıraklık eğitim merkezlerinde bu dal açılıp yönlendirilebilir. Bizim yanımızda yetişebilir ve yönlendirilebilir. Fakat daha böyle bir çalışma olmadığı için en küçüğümüz 40 yaşında. Esas sorunumuz budur.

“ESKİ RUS SEMAVERLERİNİ VE MANGALLARINI TAMİR EDİYORUZ”

Biraz sanatınızdan bahseder misiniz, nasıl iş yapıyorsunuz?

Kalay işinden anlamam ama mesleğin içinde olduğum için iyi ve kötü ne olduğunu anlıyoruz. Ama İşlemeyi yapan adam dövme bakırdan anlar. Yani döverek düzeltme tekniği bizde aşırı şekilde var. Özellikle bende daha çok var. Çünkü çekirdekten yetiştiğimiz için bu teknik var. Ama herkes de her şeyden anlamıyor. Sipariş olarak çalışmıyoruz. Tekten çalışıyoruz, yani bütçemiz fazla geniş değil. Müşteri potansiyelimiz var. Eş eşi dost dostu getiriyor, o şekilde çalışıyoruz. Burada bakır işliyoruz. Ufak tefek kaynak, tamir ve tadilat işlerimiz oluyor. Onları yapıyoruz. Eski bakır ve semaver üstüne tamir konusunda bir sanatkarlığımız var. Bu diğerlerinden farklı bir konu. Çünkü semaver ustalığı biraz daha sıkıntılı bir ustalık. Eski Rus semaverlerini ve mangallarını tamir ediyoruz.

“YENİ NESİL BAKIR İŞLEMECİLİĞİNE ÖNEM VERİYOR”

Koronavirüs bakır işlemeciliği mesleğini de etkiledi mi?

Pandemi herkesi, her meslek dalını olduğu gibi bizleri de etkiledi. Milletin bize gelmesi gerekir ki, biz de kazanalım. Gelmese neyi kazanacağız. Kazanç olarak eksiğimiz bu. Bakır gelmese, tadilat yaptıran olmasa ve kimse evinden çıkmasa nasıl iş yapacağız? Gıda sektörü hariç birçok sektör bu konuda sıkıntı yaşadı. Özellikle yeni nesil yani gençlik, restoranlarda veya etrafında, çevresinde bakırı gördüğü için bakıra daha önem veriyor. Çünkü belli materyallerin kanserojen etkisinin fazlalaştığının bilincindeler. Bakırın daha etkili ve daha sağlıklı olabileceğinin kanısındalar. Çünkü bu testlerle ortaya çıkarılmış. Kalaydan bahsetmek gerekirse kalay, bakırın koruyucusudur, kalay olmasa bakır kullanılamaz. Ama diğer materyaller, alüminyum gibi farklı pozisyondaki dökümlerin kanserojen etkisi daha fazla olduğu için millet bakıra daha rağbetli. Özellikle restoranlarda bakırı gören gençler bize daha çok gelmeye başladı.

“KÜLTÜR BAKANLIĞI ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMALI”

Bu sanatın yaşatılabilmesi için neler yapılabilir, bu konuda ne tür önerilerde bulunabilirsiniz?

Bu durum nereye kadar devam eder tam olarak bilemiyoruz. Çünkü bizim ömrümüz ne kadar yetebilir ki? Hep bir çıraklıktan ve destek eksikliğinden kaynaklı sorunlar var. Bu konuda devlete çok büyük işler düşüyor bana değil. Neden devlete iş düşüyor? Küçük ve büyük, kim elinden ne gelebiliyorsa, ben sanat icra ederek sanatkar olarak elimi taşın altına koymam lazım, hatta daha önemlisi müdürün ve bakanın elini taşın altına koyması gerekir ki bu meslek ilerleyebilsin ve yaşasın. Kültür Bakanlığına çok büyük bir iş düşüyor. Çünkü bu meslek bizim kültürümüz. Ama kültür bakanlığı bu konuda çok eksik kalıyor. Bakanlık, burada bizim ne iş yaptığımızı, ne icra ettiğimizi ve nasıl bir çalışma pozisyonunda olduğumuzu bilmiyor, bilmesi gerekir. Çırağın yetişmediği bir meslekten bahsediyoruz. Çırak yetişmedi için ticaret yapamıyorsun. Yapabildiğin, yetişebildiğin kadar yapıyorsun. Çekiç sesinden geçilmeyen çarşıdan üç beş kişinin çekiç sesi ile bu iş yürümüyor. Bakırcılar çarşısına gelen kişi çıkan çekiç seslerinden buranın bakırcılar çarşısı olduğunu biliyordu. Ama şimdi gelen kişi bize bakırcılar çarşısı burası mı? Diye soruyor. Çünkü ses yok. Ses olması için karnımın tok olması gerekir. Biz böyle bir soru ile karşılaştığımızda çok üzülüyoruz.

“SATIŞ YOK, PAZARLAMA YOK ESNAF NASIL AYAKTA KALABİLİR”

Ben kendimi ufak tefek olsa da icra ediyorum ama bu sanatın ileriye doğru fazlalaşması için bir güce ihtiyacımız var. O güç de devlet gücü olmalı. Devlet gücü olmasa insan yetişebildiği yere kadar gidebiliyor. Onun haricinde bir şey yapılmıyor. Yani çember pergelin alabildiği kadardır, onun dışına çıkamaz. Çıkamadığı zamanda meslek kaybolma riski ile baş başa kalıyor. Biz bu imkanlarla elimizden geldiğinden fazlasını yapıyoruz. Bunun daha da genişletilmesi için büyük bir güce ve desteğe ihtiyaç var. O güç de devlettir. Biz burada sanat yapıyoruz. Bizim başka bir derdimiz yok. Fazlasını beklemiyoruz sadece sesimiz duyulsun. Sesin gelebilmesi için çekiç sesinin olması gerekir. Yani bizim güçlendirilmemiz gerekir. Burada çoğu esnaf sigortasını dışarıdan yatırıyor. Hatta yatırmayan bir çok esnaf var. Satış yok, pazarlama yok esnaf nasıl yatırsın.

“VATANDAŞLARIMIZIN GELİP BURALARI ZİYARET ETMELERİ GEREKİR”

Son olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Bizim mesleğimizi sevsinler. Vatandaşlarımız buralara gelmeli ve bizim kültürü görmeli, yaşatmalı. Diğer yerlerde vakit geçirileceğine, bakırcılar çarşısında vakit geçirsinler. İcraatları görsünler. Sanat nedir? Sanatın müziğinden ve gürültüsünden bir şeyler almaları gerekir. Biz bunu istiyoruz fazla bir şey istemiyoruz. İyi kötü karnımızı çorba olarak doyurabiliyoruz ama fazlası yok. Fazlası için vatandaşlarımızın buraya gelmesi gerekir. Adam kırk yıldır Ankara’da ama Saman Pazarını bilmiyor. Ankara kalesi ile birlikte bu çarşıların tamamının gezilmesi gerekir. Bir kompozisyon gibi düşünülmeli yoksa kalenin de bir anlamı kalmıyor. Biz kompozisyonu tamamlayan kısımız.

Haber: Kadir GÜRHAN

Editör: TE Bilisim