Bir önceki yazımızda Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun 1983 yılında Varlık Yayınları’ndan çıkan “Milli Mücadele Anılarım” isimli kitabında geçen 1919-1920 Ankara’sını anlatmaya başlamıştım. Şimdi aynı eserde yine araya hiç girmeden kaldığımız yerden anlatmaya devam edelim: “Doğu ve güneydoğudan gelen derelerin iki kıyısında kümelenmiş ağaçlar, bostan ve bahçeler, Ankara ovasının doğasına egemen olan gri rengi vadi boyunca yırtan iki kalın yeşillik çizgisi halinde göze çarpıyordu. Bent Deresi ve Hatip Çayı adını taşıyan bu dereler, Ankara halkının bağı, bahçesi olmayan büyük çoğunluğunun yazlık gezinti, piknik ve eğlence yerleri idi. Ankara’nın batıya bakan Ulus Meydanı’nı tren istasyonuna, dar ve bozuk bir şose bağlıyordu. Düzlüğü inilince şosenin özellikle sol yanı (yani bugünkü Gençlik Parkı alanı) kurbağaların ve sivrisineklerin kaynaştığı geniş bir bataklıktı. Bu nedenle Ankara halkının çoğu sıtmalıydı. Ben de oradayken bu hastalığa yakalandım ve tam iki yıl çektim. Cebeci’nin arkasındaki tepede Abidinpaşa Köşkü, kentin içinde Öğretmen Okulu, Sanayi Okulu, Ulus Meydanı’nda Taşhan, sonradan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yerleştiği İttihat ve Terakki Kulübü’nün henüz eksikleri bulunan binası, güney yönündeki bir tepede bulunan Ankara Ziraat Okulu, kentin içindeki Hükümet Binası, güney uçtaki Sultanî Mektebi (lise binası), o zamanki Anka’nın ilk anda göze çarpan belli başlı taş yapılarıydı. Ankara Kalesi’nin batı yönündeki yangın yeri, bilenlerin söylediğine göre, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ankara’yı harap eden büyük yangından sonraki durum idi. Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’tan yola çıktığı ve 27 Aralık 1919’da Ankara’da olacağı haberini aldık. Yakın ilçelerden ve köylerden karşılayıcı olarak gelenler de Ankaralılara katılmıştı. Bugünkü Genelkurmay Başkanlığı binasının bulunduğu yerden Ankara’nın Ulus Meydanı’na kadar bütün yol kıyılarını ve ovayı on binlerce kişi doydurmuştu. Bizim lise öğrencilerinin bulunduğu yerin hemen yanı başında, sol yanımızda –birkaç gün sonra Ankara’dan kaçtıklarını öğrendiğimiz- iki Fransız işgal subayı, at üzerinde yer almış olarak, karşılayıcılar arasında bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bizim bulunduğumuz yerden epeyce uzakta otomobilden inmişler, yürüyerek geliyorlardı. Onlar geçtikten sonra halk da artlarından yürüyerek onları izlemeye başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti’nin ‘İstiklal Günü’ sayılan 30 Aralık gününün 620. yıldönümü olan 30 Aralık 1919’da yani Ankara’ya gelişinin üçüncü günü, liseyi ziyaret edip, okulun giriş holünde toplanan öğretmen ve öğrencilere kısa bir konuşma yaptı. Yanında bulunanlardan yalnız –okulumuza önceleri de gelmiş olduğu için- Ankara Defterdarı ve Vali Vekili, sakallı ve gözlüklü Yahya Galip Bey’i tanıyordum. Öğretmenlerimiz alt holde yalnız lise sınıflarının öğrencilerini toplamışlardı. Mustafa Kemal Paşa gelince biz öğrenciler sırayı bozarak onun yöresinde yarı halka oluverdik. Kısa bir konuşma ile bizlere Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın amacını anlattı.” Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun okul tatile girince cepheye gönüllü giden, okul başlayınca da geri dönen ve dönemeyenlerin hikâyesini anlattığı kısımlar ise yürek burkuyor. Hele Ahıskalı Tahsin’in yüzük vasiyeti ve Salih ağabeyin şehit oluşunu gözleriniz dolarak ve derin içler çekerek okuyorsunuz. Geçmişi olmayanın geleceği olmazmış. Ülkemizin geçmişini öğrenmek için Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun, “Milli Mücadele Anıları” isimli kitabını mutlaka edinmenizi öneriyorum.
Editör: TE Bilisim