Bereket; olağandan, alışılandan çok olma durumu, bol verim, bolluk, gürlük.. Evet, bereketin sözlük anlamı bile bizlere elimizdekinin kıymetini bilmenin değerini daha iyi anlatır. Çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar ya da geçimini kendi bileğinin gücü ile sağlayanlar bu kelimenin anlamını daha iyi bilirler. Rençberleri düşünelim bir. Bütün yılı bereket için harcarlar. Toprakları daha bereketli olsun diye türlü türlü önlemler alırlar. Güz gelip de harman kaldırdıkları zaman ise ektiklerini biçmenin mutluluğunu yaşarlar… Ya da hayvancılık yapanları düşünelim. Hayvanları daha çok süt versin, hayvanlarına bir hastalık bulaşmasın diye bir dizi önlem alırlar. Velhasıl bereket önemli bir kelime. Sadece bir işle uğraşan kişi açısından değil bütün ülke için önemli bir kelime. Bir düşünün ki o yıl ülkede tek buğday yok. Ya da gram süt yok… Tabi bereket artsın diye çabalarken bencil de davranmamak lazım. Kimsenin malına göz koymamak lazım. Halil İbrahim’in bir hikayesi de birçok şeye örnektir. “Zamanın birinde birbirini çok seven Halil ve İbrahim adında iki kardeş yaşarlar. Kardeşlerden Halil evli ve çocuklu, İbrahim ise bekârdır. İki kardeş de geçimlerini sahibi oldukları ortak tarladan sağlamaydılar. Çıkan mahsulü ikiye pay ederek, geçinir giderler. Yine bir hasat zamanı, buğdayı harmanlarlar ve eşit bir şekilde ikiye ayırırlar. Bundan sonra sıra buğdayları ambarlara taşımaya gelir. Halil bu sırada iş bölümü yaparak, “Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle” der. Bunun üzerine İbrahim de “Peki Ağabeyciğim.” der. Halil çuvalları getirmeye gittiğinde İbrahim düşüncelere dalar. Kendi kendine “Ağabeyim evli ve çocuklu. Bir sürü boğaz O’nun eline bakar. O’nun evine benden daha çok buğday lazım.” der. Ardından da küreği kaptığı gibi kendi payından O’nun payına ek yapar. Kısa bir süre sonra Halil çıkagelir ve der ki: – Haydi İbrahim… Önce sen doldur çuvalları da taşı ambara. – Peki abi… İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. İbrahim yola koyulunca bu sefer de Halil dalar düşüncelere; “Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Daha uzun bir yolu var.” der ve bu düşüncelerle kendi payından O’nun payına birkaç kürek ekler. Velhasıl birbirlerinden habersiz biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine. Bu, böyle sürüp gider… Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile… Hak Teala Onlar’ın bu halini çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki… Günlerce taşır iki kardeş bitiremezler. Şaşarlar bu işe. Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları. Bugün “Bereket” denilince, bu kardeşler akla gelir. Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir…” Görüldüğü üzere bencillik yapmadan emek verirsek karşılığını da misliyle alırız. Bu kış umuyorum ki her birimizin evine Halil İbrahim bereketi uğrar. Sağlıcakla…

Editör: TE Bilisim