Kuzey Irak’ta çıkan çatışmada 3 askerimizin şehit olmasıyla birlikte dün yine hepimiz geri kalanlara ve ailelere üzüldük. Onlarca kahraman birikti ki bu ülkede... Gönül istemezdi sadece kahraman sıfatıyla anılmalarını. Baba, abi, eş, sevgili onlar bu hayattan koparılarak bu en güzel sıfatları da birer birer toprağa gömdüler. Kiminin babası, kiminin abisi, kiminin hayat eşi… Aklıma polis Fethi Sekin’in düştü birden. Üç tane çocuğunu yetim bırakmak adına onlarca kişiyi kurtarmayı seçen bir baba, bir kahraman... Saldırıyı önleyerek yüzlerce çocuğun öksüz, onlarca insanın anne babasız olmasını kendi hayatıyla ödeyen koca yürekli şehidimiz… Saldırıda can veren Polis Fethi Sekin’in ölüm haberini vermek isteyen polislere, Sekin’in çocukları kapıyı açmadı. ‘’Babamız evde yok, kapıyı açamayız’’ yanıtı ne kulaklardan silinebilecek ne de yüreklerden. Bir çocuk için en büyük vatan şüphesiz ki babadır. ‘’Şehitler ölmez ama şehit çocukları her gün içten içe ölür. Şehit anaları, şehit babalarından daha çok ölür hem de.. Şehit çocuğu her baba dediğinde şehit eşi binlerce kez ölür.’’ Vakit vardı daha; gülüp eğlenmeye, koşup oynamaya, mutlu olmaya, gezip tozmaya.. Şahit olmak istemiyorum, görmek istemiyorum, duymak istemiyorum artık hangisi benim babamın tabutu diye koşturan acı dolu minik yürekleri, neden gittin baba diye yankılanan feryatları en kötüsü de yürekte biriken sessiz çığlıkları. Artık görmek istemiyorum bir sürü yere şehit adlarının verilmesini. Ben tek bir şey istiyorum! Şehit adlarını vermeye gerek olmayacak bir ülke, bir güvenlik ağı. Bundan yıllar önce, haberlerde rastladığım bir mektup şehitlerimizin kahramanlıklarının altında ezildiğimizin apaçık kanıtı. Bunun gibi binlerce mektubun yazılmasını, babalarına sadece böyle içlerini dökmenin burukluğunu hissetmek.. ‘Begüm Özcan'ın şehit babasına yazdığı mektupta bunlardan sadece bir tanesi; "Sevgili Babacığım, Yıllar yıllar geçiyor, her şey değişiyor, her şeyden öncede ben değişiyorum. Değişmeyen tek şey değişimin kendisiymiş ya. Ama benim hayatımda hiç değişmeyen ve asla değişmeyecek olan tek ve en acı gerçek; senin kaybın. Yoksun baba; yanımda, tenimde, saçımın telinde yoksun. Kalbimde, ruhumda, beynimde olsan da yaşamımın hiçbir anında, hiçbir üzüntümde, hiçbir mutluluğumda, hiçbir sevincimde, hiçbir hayal kırıklığımda sen yoksun. Varlığın, bedenin yok. Elbette ki her şey maddesel olarak var olmak değil, ama ben seni hiç tanımadım ki! Gülüşünü, konuşmanı, sesinin tonunu, kahkahanı hiç görmedim, duymadım ki! Hep düşünüyorum yanımda olsaydın ağzından "yavrum, kızım" sözcükleri nasıl çıkardı? Bu duygu dolu sözler benim yüreğimi nasıl ısıtırdı? İnsanların nefret ettiği sözcükler olur mu? Benim var: Baba. Çünkü ben bu sözcüğü "hiçbir zaman" doya doya, dolu dolu söyleyemedim. Bunu duyacak, gözlerinin içi gülecek ve beni çok büyük bir sevgiyle kucaklayacak bir babam olmadı hiç. Evet tüm bunlar benim üzüntülerim, yokluklarım. Ama tüm bu büyük acının yanında bana en büyük onuru, şerefi yaşattın: Ben bir Şehit kızıyım. Bugün ölümünün tam 10.yılı. Şu anda yanında, sevgi dolu kucağında olamasam da tam baş ucundayım . O soğuk mezar taşının tozunu ellerimden ateş çıkarcasına yıkıyorum babacığım. Gittin baba, gittin. Ben daha üç yaşındayken, seni sevmeye, tanımaya başlarken. Ben karısını, minicik bebeğini vatanı için bir yana bırakan, canını vatanına feda eden, cesur, yiğit, yüreği vatan sevgisiyle dopdolu gencecik bir üsteğmenin kızıyım. Ağlamamalıyım. Senin ak saçlı bir dede olduğun günleri hiçbir zaman göremeyeceğim; ama sen benim anılarımda, hatıralarımda hep o yakışıklı, gururlu, cesur ve gepgenç üsteğmen olarak kalacaksın. Bu, çok onur verici baba. Bir tek kez seni görüp seninle tanışma ve konuşma şansına sahip olsaydım sana sadece teşekkür etmek isterdim. Annemi ve beni senden yoksun bıraktın; ama bana da, Çocuklarıma da, torunlarına da inanılmaz bir gurur yaşatan ve yaşatacak olan 'Şehitlik' unvanını kazandırdın. Teşekkür ederim babacığım, teşekkür ederim..’’

Editör: TE Bilisim