Çocukluğum, gençliğim, yarınlarımın şehri Ankara... Doğma büyüme Ankara'da olup tüm yıllarımı Ankara'da geçirmenin hem avantajını hem dezavantajını yaşıyorum. Sahil yolunda yürüyüş yapıp, deniz kokusunu içime çekememenin noksanlığını, balık ekmek yemenin eksikliğini yaşarken bir yandan da düzen ve memur şehri olmasının güvenini, telkin edici yanını düşünüp durur, sonra zamanla sakinliğine, tek düzeliğine, dinginliğine alışırım. İnsanların eve gidiş saatleri bile bellidir. Bu içime garip bir huzur yerleştirir. Üstelik, kültürel aktivitelere de vaktiniz olur. Devlet tiyatrosuna bilet bulma, en sevdiğiniz oyunu en önden izleme fırsatı gibi.. İşte bu terazide artı ve eksilerini dengelemeye çalışırım. Ankara'nın kıymetini de en çok bu şehirden uzaklaştığımda anlarım. Farkında olmadan insanın vatanı oluyor yaşadığı şehir. Düzenine alıştığı sokaklar, aşina olduğu yüzler, kaldırımlarını ezberlediği dar geçitler... Türkiye'de ki tüm şehirler bir orkestraysa eğer, Ankara o orkestranın şefi tabirimce. Sanatın, bürokrasinin, siyasetin can damarı. Gelmiş geçmiş tiyatroculara şöyle bir bakın, hepsi Ankara çıkışlıdır. Siyasetin önde gelen politikacıları, aydınlar, yazarlar. Aynı bir okul gibi öğreteceğini öğretir sana Ankara sonra kendi yolunu çizmene müsade eder. Ankara realisttir, azca da melankolik. Sert ve otoriter yüzüne rağmen merhametle sahiplenendir. Bana soracak olursanız ben Ankara'dan kopamayanlardanım. Varsın, denizde martılara simit atamayım, Türkiye'nin en güzel simidini yiyip, o simidi de martı yerine Güvenpark güvercinleriyle paylaşayım. Varsın, sahilde yürüyüş yapmak yerine Kuğulupark'ta çayımı yudumlayım. Varsın, elimde olmayanlara üzülmek yerine elimdekilere şükredeyim. Bu şehri yaşanmaz kılan tüm kötülüklere inat; ''Ankara'dan bir kuş uçtu güneye doğru kanatlarında sevdanın kar bulutları...

Editör: TE Bilisim