Trabzon, Venedik ve Cenevizliler için önemli bir ticaret limanıydı. Doğudan gelen önemli mallar bu liman aracılığıyla gemilere yükleniyor ve batıya dağıtılıyordu. Trabzon, İstanbul’un fethinden 8 yıl sonra Osmanlı toprağına katıldığında bugünkü İtalya’ya haberi bomba gibi düştü. Her bir yanda tüccarlar, “Perdele la trebisonda” yani “Trabzon’u kaybettik” diyordu. Bugün İtalya’da bu cümle hâlâ önemli bir deyim ve biri pusulasını şaşırdığında, bir tüccar battığında ya da işleri çıkmaza girdiğinde kullanılmaya devam ediyor.
Trabzon’un Osmanlı toprağı olmasıyla yeni bir dönemin temelleri atılırken, Çarlık Rusyası ile Osmanlı’nın inişli çıkışlı ilişkileri de başlamıştı. 1699’daki Karlofça Antlaşması’na kadar iki devlet sadece üç kez savaştı. Bu antlaşmadan sonraki süreçte Kafkaslar, önce 10 yılda bir, ardından da neredeyse 3-5 yılda bir savaşlara sahne oldu.
1800’lerin başına gelindiğinde ise iki devlet arasındaki ilişki ve savaşlar, Kafkaslar ve Balkanları yeniden şekillendiren süreci başlattı. 16. yüzyılda Osmanlı toprağına katılan Sohumkale (bugünkü Abhazya Cumhuriyeti’nin başkenti Sohum, Osmanlı döneminde Sohumkale olarak geçerdi) 1810’da Ruslar tarafından işgal edildi. 1827’de Osmanlı donanması Navarin’de Fransa-İngiltere-Rusya ittifakınca yakıldı. 1829’da Ruslar batıdan Edirne’ye, doğudan Erzurum’a kadar Osmanlı’yı kuşattı. Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Balkanlarda topraklarını kaybetti, Yunanistan bağımsızlık ilan etti.
Sıkıntılı günler elbette sona ermedi. Tarihte “93 Harbi” olarak anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı gelip çattı. Osmanlı, Balkanlarda ve Kafkaslarda iki önemli cephede geçen bu savaşa hazırlıksız yakalandı. Osmanlı güçleri 1810’da çekilmek zorunda kaldığı Sohumkale’ye, Müslüman Abhazların da desteğiyle bir şaşırtma saldırısı düzenledi ama başarısız oldu. Binlerce Osmanlı askeri ve isyancı Abhaz yaşamını yitirdi. Savaş sonrasında Abhazlar büyük sürgüne uğradı.
Karadeniz’in en büyük ve en önemli liman kenti Trabzon’un halkı, olanları bizzat yaşadı, sonuçları gözleriyle gördü. Bu acı, günlük yaşamının bir parçasına dönüştü. Kayıpları ve bu acıları içselleştirip kişiliğinin ve onurunun bir parçası yapan kahraman insanlar, kendilerince çözüm arayışlarına girişti.
İşte bu kişilerden biri de Piroğlu Mustafa Reis’ti. Aylarca bu acıyla yatıp kalkan Reis, inanılmaz bir plan yaptı. Piroğlu Mustafa Reis konuyu arkadaşlarına açtığında, tereddütsüz hepsi bu eyleme katılacağını açıkladı. Sohumkale Limanı’nda, Türkler tarafından yapılan ve iki defa dönen dillere destan bir deniz feneri vardı. Piroğlu Mustafa Reis önderliğinde 14 Karadeniz uşağı, 35 bin civarında Rus askerinin arasından geçerek, Rus donamasının da bulunduğu bu kale gibi limandan feneri almaya karar verdi. Bu aslında bir intihar eylemiydi!
Kahramanlar takalarla iki gün süren zorlu yolculuğun ardından Abhazya kıyılarına vardı. Geceye kadar açıkta beklediler. Sis ve yağmur yine her yanı kaplamıştı. Ani bir hamleyle fenerdeki Rus nöbetçileri saf dışı bırakıp, fenere çıktılar. Feneri söküp aşağı indirirken, Rus askerleri durumu fark etti. Çatışma başladı. Yüzlerce Rus askerine karşı koyan Trabzon uşakları, feneri takaya bindirmiş, sis ve yağmurda Karadeniz’in karanlığına doğru yol almaya başlamıştı bile.
Bu intihar eyleminden ne yazık ki başta Mustafa Reis olmak üzere toplam üç kişi geri döndü. Onları Trabzon Limanı’nda vali ve halk karşıladı. Bugün akıbetinin ne olduğu bilinmeyen bu fener o tarihte Trabzon Kale Parkı’na yerleştirildi. İki defa dönen bu fener, türkülere, şiirlere konu oldu.

Editör: TE Bilisim