Hayat denilen şey doğmak, büyümek, yaşamaktan ibaret. Çok karmaşık gözükse de aslında hayat denilen şeyin tanımı tam olarak böyle. İnişleri çıkışlar da olmuyor değil. Başımıza gelen iniş çıkışlar yeri geliyor pes ettiriyor, yeri geliyor isyan ettiriyor, yeri geliyor her şeyi kabul ettiriyor…

Hayatın zorluklarından bahsetsek de en önemli kısmı ise sırtımızı verebileceğimiz, başımız dara düştüğünde bir telefon kadar uzakta olduğunu bildiğimiz dostların varlığı. Dostsuz bir hayat neredeyse imkansız. 

Ömrümüz boyunca birçok insanla karşılaşıyoruz, samimiyet kuruyoruz; ama dostluk diye tabir edilen duyguyu pek az insanla yaşayabiliyoruz.

Herkese ‘dostum’ diyemiyoruz örneğin. Ya da başımız sıkıştığında herkesi arayamıyoruz. Dostluğun kolay kazanılmadığını anlatan şu hikayeye bir göz atalım, her şey daha anlaşılır olacak…

“Kasabanın birinde yaşayan bir aile varmış. 3 kişilik ailenin tek oğlu Rahmi eve geç gelir, ana-babasını endişelendirirmiş. Babası bir gün sormuş: "Oğlum, ne yapıyorsun gece geç saatlere kadar böyle?" Çocuk "Arkadaşlarımla, dostlarımla birlikteyim baba!" demiş.

Babası "Dost dediğin bir tane olur, o da her zaman değil! İhtiyacın olduğunda seni bulur!" demiş. Çocuk "Olur mu baba? Benim nerdeyse bütün arkadaşlarım dostumdur!" cevabını vermiş. Baba diretmiş: "Hayır oğlum, olur mu? Madem onların hepsi senin dostun; o zaman bir deneme yap da gör!"

Bu konuşma üzerine baba oğul ahırda bir oğlak kesip halıya sarmışlar. Sonra çocuk bütün arkadaşlarının gece vakti evlerine gitmiş ve yardım istemiş, "Birini vurup öldürdüm!" diyerek. Ancak bütün dost bildiği arkadaşlar olayı duyar duymaz kapıyı suratına kapatmışlar. Çocuk eve üzgün şekilde gelip babasına haklı olduğunu söylemiş. Babası ona dostluğun yine de bu demek olmadığını ifade etmiş. Çocuk şaşırmış ve "Nasıl?" diye sormuş. Babası demiş ki: "Yumurtacı Ali benim dostumdur, git ona, adam vurduğunu söyle ve gel!" Çocuk yumurtacı Ali'nin yanına gitmiş ve adama halıyı gösterip durumu anlatmış. Yumurtacı Ali çocuğu arka tarafa götürmüş ve derin bir kuyu kazmış, sonra da halıyı içine bakmadan kuyuya atmış. Üstünü de soğan filizleriyle kapamış, yeri doldurmuş ve sonra "Babana selâm söyle!" deyip çocuğu uğurlamış.

Çocuk büyük sevinçle babasının yanına gelmiş ve "Evet babacığım, dostluk bu olsa gerek!" demiş. Babası "Hayır oğlum, dostluk bu değil!" demiş. Ertesi günün cuma olduğunu ve Ali'nin pazar yerinde yumurta tezgâhı bulunduğunu söyleyerek eklemiş: "Ona git ve tezgâhı devir! Eğer Ali amcan lâf söylemeye kalkarsa bir de tokat at!" Çocuk şaşırarak "Olur mu baba? Bu kadar iyi bir insana bu yapılır mı?" diye sormuş. Babası "Sen dediğimi yap ve dostluğun ne demek olduğunu öğren!" demiş. Ertesi gün çocuk pazara gitmiş ve Yumurtacı Ali'nin tezgâhına tekme atarak tezgâhı devirmiş. Ona "Ne yapıyorsun oğlum, dur!" diyen Ali'ye bir de tokat atmış ve arkasına bakmadan kaçmış. Ardından Yumurtacı Ali çocuğa şöyle seslenmiş: "Oğlum! Babana selâm söyle! Biz 1000 yumurtaya, 1 tokata soğan tarlası bozmayız!"

Çocuk anlamış ki dostluk denilen şey hiç de kolay kazanılacak bir şey değil... Hayatın gerçeklerinden birisi de bu zaten…

Editör: TE Bilisim