Değerli Okurlarım; İletişim ve bilgi edinme ağının olmadığı dönemlerde, insanlarımız tasavvuf düşüncesinin anlayış ve terbiyesinin verildiği tekke ve zaviyelere giderek dünya hayatının çeşitli meşakkat ve sıkıntıları ile yorulan ruh ve bunalan gönüllerini dinlendirmek için giderlerdi. Tasavvuf anlayışının hakim olduğu dönemlerde tekkeler toplum düzeninin sağlanması ve devletin büyümesinde önemli yer tutmuşlardır. Ancak; zaman içinde adeta Hıristiyanlıktaki papaz okullarına dönüşen tekke ve zaviyeler, tekke öncülerine menfaat sağlama amacıyla devlet işlerine de müdahil olmaya başladı ve ahlaklı ve dindar toplum yaratma misyonlarını kaybederek devlet ve millet için zararlı, yıkıcı ve bölücü örgütler haline geldiler.Bu nedenle büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK tekke ve zaviyeleri kapatarak başka bir devrim gerçekleştirmiş oldu. 1952 yılında Türkiye!nin NATO’ya girmesinden sonra ülkemizde komünizmle mücadele bahanesiyle ABD tarafından birçok örgüt kuruldu. Genel olarak GLADİO adını verdiğimiz bu örgüt, “SSCB’ye karşı “yeşil kuşak” oluşturma siyaseti çerçeveside ülkemizin laik düzenini de tehdit eden cemaat ya da tarikatların önünü açarak desteklediler. FETÖ Cemaatinin kuruluşu da O dönemlere denk düşmektedir. 1970’li yıllarda ülkemiz GLADİO tarafından adeta bir içsavaşın eşiğine getirildi ve hemen ardından 12 Eylül 1980 darbesi yaptırılarak ülkemizin laik düzenini tehdit eden kurumların önlerindeki yasal engeller de kaldırıldı. CIA tarafından kurulan FETÖ örgütünün başı Fetullah GÜLEN gibi isimler 12 Eylül darbesini ayakta alkışladılar. 1980’li yılların sonuna gelindiğinde SSCB tamamen yıkılmış ve ülkemiz üzerindeki sözde komünizm tehlikesi tamamen ortadan kalkmıştı. Bu çerçevede Türkiye’de bir komunist parti kurmak hiç kimsenin aklına bile gelmediği için Türkiye’de Komünist ve Faşist partilerin kurulmasını engelleyen Anayasa’nın 141. ve 142. Maddeleri kendiliğinden vasıfsızlaşmıştı. Ancak; Türkiye’de din esaslı partile kurmayı yasaklayan Anayasa’nın 163. Maddesi cemaat ve tarikat örgütlenmelerinin önünde büyük engekl oluşturuyordu. Bu nedenle, 163. Maddenin kaldırılması gerekiyordu. Nahkşibendi tarikatına olan gönül bağını her safhada dillendiren Turgut ÖZAL, zaten vasıfları kalmamış olan 141 ve 142. Maddeleri kaldırma bahanesiyle 163. Maddeyi de kaldırarak ülkemizdeki antyi-laik dini örgütlenmelerin önünü açtı. 1990lı yıllara gelindiğinde Fetullah GÜLEN cemaati ülkemizin tüm sistemini ele geçirme operasyonuna başladı. Bu çerçevede yoksul ama zeki Anadolu çocukları için özel öğrenci yurtları oluşturuldu ve özellikle hukuk ve siyasal bilgiler fakültelerine yerleştirilen çocukların yargıya ve devletin önemli kademelerine yükselmeleri sağlandı. Bunun yanında, polis teşkilatı ve TSK içinde de yoğun bir FETÖ yapılanması sağlandı. 2000’li yılların başında iktidara gelen AKP ile işbirliği yapan FETÖ adeta devleti ele geçirdi. O sıralar, rahmetli Kamer GENÇ gibi Türkiye’nin laik aydınları FETÖ’nün bir CIA yapılanması olduğunu bas bas bağırıyor ve AKP’den FETÖ’ye karşı tedbir almasını talep ediyorlardı. Türkiye’nin özellikle yargı ve güvenlik kurumları tamamen FETÖ’nün işgali altındaydı. Bu duruma dikkat çeken Ankara Barosu Avukatı Av. Nusret SENEM 2007 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak Türk Emniyeti içindeki Fetullahçı Yapılanma hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Bunun yanında, Atatürkçü Adalet Başmüfettişleri Adalet Bakanlığına yargımız içindeki cemaat yapılanmasını rapor etmişlerdi. Diğer yandan da ÇYD, ADD ve TEMA gibi dernek ve vakıflar aracılığıyla Türkiye’nin son yurtseverleri harekete geçerek laik düzeni koruma yoluna girmişlerdi. İstanbul ve Van Yüzüncüyıl Üniversiteleri gibi birçok üniversitemizdeki Atatürkçü rektörler FETÖ mensuplarının üniversitelerde daha da örgütlenmelerinin önünü kesecek adımlar atıyorlardı. Laik ve Atatürkçü kurumların çok kısa süre içinde halkımızdan büyük kabul gömesi FETÖ örgütünün harekete geçmesini sağladı. Bu nedenle, devlet içinde kalan Atatürkçü son yapıların da temizlenmesi amacıyla FETÖ tarafından ERGENEKON ve BALYOZ gibi sözde örgütler kurularak FETÖ ve ABD’ye karşı olan TSK içindeki binlerce kahraman subayımız ve siyaset dünyamızdaki tüm Atatürkçü kesimler bu sözde örgütlere mensuplarmış gibi gösterilerek suçsuz yere hapisler atıldı ve neticede 15 Temmuz hain darbe girişimi ülkemizde yaşandı. Sevgili Okurlarım; Devlet yapılanması esastır, devlet yapılanmasını dışlayan tüm dini kurumlar tarih boyunca hep düşman devletlerin hesabına çalışmışlardır. Son yaşanan olaylar tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir. Şöyle ki; Sağlık Bakanlığımızda Menzil cemaatinin egemen olduğundan bahsediliyor, menzilci olduğu söylenen bir meczup GATA gibi çok önemli bir kurumuzun en üst düzey yöneticisi yapılıyor ve bu şahıs şeriat propagandası yapıyor, Adalet Bakanlığında İsmail Ağa tarikatı mensuplarının cirit attıkları söyleniyor, Süleymancılar Cemaati mensuplarının benim de meclis üyesi olduğum Ankara Büyükşehir Belediyesi gibi birçok kurumda en üst düzeylerde oldukları söyleniyor, vb. Değerli Okurlarım; Bugünkü yazıma büyük önderimiz Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözüyle nokta koyarak sözde Atatürkçüleri “ya oldukları gibi görünmeye ya da göründükleri gibi olmaya” davet ediyorum. Sağlıkla ve sevgiyle kalın

Editör: TE Bilisim