Bu sene 97. kuruluş yıl dönümünü kutlayan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Mustafa Kemal Atatürk tarafından 9 Eylül 1923’te kuruldu. Genç Cumhuriyet’in ilk siyasi partisiydi ve kurulduğunda adı “Halk Fırkası”ydı. 1924’te adının başına “Cumhuriyet” sözcüğü eklendi. 1935’teki 4. kurultayda ise “Cumhuriyet Halk Partisi” adını aldı. Peki, Atatürk’ün zihninde nasıl bir parti vardı? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için 97 yıl öncesine dönmek gerekiyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 14 Ocak 1923’te Ankara’dan hareket ederek bir ay sürecek Batı Anadolu gezisine çıktı. İlk durağı Eskişehir oldu. Son durağı ise 17 Şubat 1923’teki İzmir İktisat Kongresi… Yurt gezisine çıktığında Lozan’da görüşmeler sürüyordu. Yani sulh henüz resmi olarak tesis edilmemişti. Ankara daha başkent olmamış; yeni devletin idare merkezi, şekli, dini, izlenecek yol, iç ve dış kamuoyunda tartışmaların ön sıralarını meşgul ediyordu. Bu meyanda gezinin en önemli gayesi, yeni devletin fikrinin fiiliyata geçirilmesi için kamuoyu oluşturmak ve nabız yoklamaktı. Gezisi sırasında Eskişehir’de şehrin ileri gelenleri ve yöneticileriyle, İzmit’te de önce İzmit Kasrı’nda İstanbul gazetecileriyle söyleşi yaptı, ardından da bir sinema salonunda halkla hasbihal etti. Tabii bu geziler sırasındaki konuşmalarında kurmayı tasarladığı partiden de bahsediyordu. Çok uzatmadan sözü Mustafa Kemal Atatürk’e bırakalım ve özetle zihninde tasarladığı partiyi kendisinden dinleyelim: “Bir millet ne kadar olgun ve gelişmiş olursa olsun, doğru yolun gösterilmesine muhtaçtır. Bu doğru yolu göstermenin millet içinde daha ziyade faal ve teşebbüslerinde başarılı olmuş insanlar tarafından yapılması gerekmektedir. Geçmişte ve şimdi olduğu gibi gelecekte de milletimizi refah ve saadete kavuşturacak yollar için uyarıda bulunmak millî ve vicdanî vazifemizdir. Böyle bir vazifeyi yapabilmek için egemenliğine kıskanç olan bir millet içinde aynı suretle düşünen ve karar verici olan kişilerin birliği icap eder. Tek başına yol göstericilerin elde edecekleri sonuç kâfi değildir! Bütün bu yol göstericilikleri bir teşekkül dâhilinde yapmalıdır. Bunun için de benim düşündüğüm barıştan sonra siyasî bir fırka yapmak ve ismine de Halk Fırkası demek. Siyasî fırka genellikle bir mücadele fikri taşır. Benim düşüncem milletin şu veya bu sınıfın çıkarını temin değildir. Memleketimizde her zümreyi içeren bir halk vardır ve bu halk bağımsızlığının, egemenliğinin korunmasını istiyor. İşte milletin bu esaslı çıkarlarını temin için bir fırka lâzımdır ve böyle bir fırkanın bütün milleti kapsayan ve bütün millete dayanabileceğini ümit ediyorum. Bu fırkanın programı özel olarak yalnız bir zatın kafasından çıkamaz. Onun için memleketimizin birçok kısımlarını incelemiş ve ihtiyacını görmüş, Avrupa’daki gelişme ve uygarlık derecesini incelemiş kişilerden istifade edilmek lâzımdır. Ben, bu hususta millete hitap ettim ve ümit ederim ki bir iki ay zarfında beni aydınlatacaklardır. Mesele programdadır ve isim değişikliği ile kimseyi aldatamayız. Ortaya koyacağımız millet programı olacak. Memleketin bütününün menfaatine ait ve hizmet eden bir program yapılmalıdır. Efendiler, siyasî bir fırka söz konusu olunca bundan haklı olarak tereddüt ve telâşa düşenler bulunabilir. Hakikaten milletimiz çok zamandan beri siyasî fırkalar yüzünden ve siyasî fırkaların ihtirasları ve onların çatışmaları yüzünden çok büyük zararlara uğramıştır. Kendi menfaatleri unutturulmuştur. Şunun bunun menfaatlerinin hizmetine koyulmuştur. Hakikaten milletin çeşitli sınıflarından bir veya iki veya üçünü alıp da diğerlerinin zararına olarak yalnız o sınıfın menfaatlerini temin ile uğraşan bir siyasî fırka, bizim milletimiz ve memleketimiz için zararlıdır. Bizim muhtaç olduğumuz bütün memleket evlatlarının el ele vererek çalışmasından ve çalışmasıyla elde edilecek neticeden ibarettir. Biz öyle bir fırka yapacağız ki bundan bütün milletin ayrım yapmadan menfaatini ve hayat nedenlerini, saadetini temin etmeyi vazife edinebilsin!”

Editör: TE Bilisim