Dil, bir milletin duygu, düşünce ve değerler birliğini oluşturan unsurların başında gelmektedir. Bir milletin büyük ve ebedî yapan unsurların en önemlisi dildir.

Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden ve burada beylikler, devletler kuran Türk boylarının başka ulusların değerlerinin kabullenerek başta dil olmak üzere kendi değerlerini terk etmeye yöneldikleri bir dönemde Âşık Paşa eserlerini Türk dili ile yazdı. 

Âşık Paşa, 14. yüzyılda  Anadolu sahasında yetişmiş ünlü tasavvuf şairlerindendir. O da Gülşehri gibi 14. yüzyılın kültür merkezlerinden olan Kırşehirlidir. Ailesi Horasan'dan Anadolu'ya gelen ve soylu bir aileden olan Âşık Paşa'nın dedesi Baba İlyas, Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş, babası Muhlis Paşa ise Anadolu'da doğmuştur. Âşık Paşa, Osman ve Orhan Gazi zamanında yaşamış olup Hacı Bektaş-ı Veli'nin çağdaşıdır.

Âşık Paşa (Ala ed-Din Ali), o dönemde Arapça ve Farsçaya daha çok önem verilmesine rağmen eserlerini Türkçe kaleme almasıyla tanınıyor. Âşık Paşa’nın Garibname isimli eseri, Türk edebiyatının ilk büyük telif mesnevisi olarak biliniyor. Türkçe olarak yazdığı 12 bin beyitten oluşan Garibname  adlı eserinde madencilikten, ziraata, kâmil insan olmaktan peygamberlere kadar farklı konulardaki düşüncelerini şiirlerinde dile getirdi.

1272 yılında Kırşehir'de doğdu. Baba İlyas'ın oğullarından ve Konya'da altı ay hükümdarlık yaptıktan sonra sultanlığı Karamanoğulları'na bıraktığı söylenen Muhlis Paşa'nın oğludur. Mutasavvıf bir aile geleneğinde yetişmiştir. Eserlerinde tasavvufun etkisi büyüktür. Dîndar birisidir ve bu nedenle eserlerindeki tasavvufi yönün yanı sıra yoğun biçimde dini motifler mevcuttur. Eserlerinin ve düşüncelerinin önemli bir yönü de o dönemde Türkçeye verdiği önemdir. Çünkü o dönemlerde Türkçeden çok Arapça ve Farsça'ya değer verilmektedir, şâir bunu kınar ve eserlerini Türkçe ile kaleme alır.

Kırşehir'de yerleşen Muhlis Paşa'nın üç oğlundan en büyüğü Alâ ed-Dîn Ali'dir. Bu yüzden Alâ ed-Dîn Ali, baş ağa, yani en büyük kardeş olarak tanınmıştır. Baş Ağa adı zamanla Beşe, sonra da Paşa olarak söylenmiş, şiirlerinde Âşık mahlasını kullandığı için de, asıl adı unutularak Âşık Paşa adı ün kazanmıştır.

Âşık Paşa, dînî ve tasavvufî bilgilerini Kırşehirli Şeyh Süleyman'dan öğrenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yıllarında babası ile birlikte Osman Gazi'nin yanında hizmet görmüştür. Orhan Gazi'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun başına geçtiği yıllarda, Kırşehir'e gelerek baba ocağına yerleşmiştir. Âşık Paşa, Kırşehir'deki Âhiler'in büyük saygıyla bağlandıkları bir mürşid olarak çevresindeki Oğuzlara dostluk ve kardeşlik ilkelerini aşılamış, onlara yalın Türkçe ile Yunus tarzı ilâhiler söylemiştir. Eserlerini Türkçe ile yazan Âşık Paşa, aruz ve hece ölçüsüyle söylediği dörtlük ve gazel biçimindeki ilâhilerinin yanı sıra, kimi hikâyeler de kaleme aldı.

Kasım ayında ölüm yıl dönümü nedeniyle Kırşehir Şairler ve Yazarlar Derneği (KIYŞAD) üyeleri, Kovid-19 tedbirleri kapsamında Âşık Paşa'nın kentteki türbesini ziyaret ederek mütevazi bir etkinlikle anma programı gerçekleştirdi. KIYŞAD Başkanı Erol Kılıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Âşık Paşa'nın Türkçenin hor görüldüğü, 'Türkçe şiirler yazılamaz' denildiği bir çağda bu milletin sevinçlerini, kederlerini, sevdalarını ve yaşantılarını Türkçe kaleme alan tasavvuf şairi olduğunu” söyledi.

Âşık Paşa Garibname adlı eserinde Türkçen sevgisini şu mısralarla dile getiriyor:

"Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri
Bu kitap anunçin geldi dile
Kim bu ehli dahi mani bile
Türk dilinde yeni manalar bulalar
Türk-Tacik cümle yoldaş olalar
Yol içinde birbirini yirmiye
Dile bakıp maniyi hor görmiye"

Âşık Paşa

Âşık Paşa, Ahilik teşkilatının da kurucu öncülerindendir.

1333 yılında Kırşehir'de vefat eden Âşık Paşa'nın adının verildiği Âşık Paşa Mahallesi'nde türbesi bulunuyor.

Editör: TE Bilisim