Milli Mücadele’de 10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 tarihleri arasında gerçekleşen Kütahya-Eskişehir Muharebeleri tam bir hezimettir. Ordu neredeyse tamamen elden çıkma tehlikesi geçirmiştir. Takip harekâtına geçen Yunan kuvvetleri lojistik olarak beslenemeyince durmak zorunda kalmış, Türk ordusu da bundan faydalanıp kendisini Sakarya Nehri’nin doğusuna atmıştır. O günler öyle karanlık, öyle dehşet vericidir ki Ankara’nın da boşaltılması düşünülmüştür. Aileler göç ederken bazı mebuslar da Ankara’dan uzaklaşmıştır. TBMM’nin 11 Ağustos 1921 tarihli oturumunda bu mesele gündeme gelmiş ve bazı mebuslar, Ankara’yı terk edip giden mebuslara tepki göstermiştir. İlk oturum açılıp yoklama yapıldıktan sonra Karasi (Balıkesir) Mebusu Basri Bey söz alır. İçlerinde izinsiz olarak Meclis’e devam etmeyenler olduğunu belirtir. Başkanlık Divanı’nın bu gibi mebuslar hakkında ne gibi bir işlem yaptığını öğrenmek ister. Bir de verilen önergeyi okur: “1- Gayb-i gayr-i mezun olarak Meclis’ten ayrılan arkadaşların iki gün içinde tahkik ettirilerek isimlerinin açık celsede okunmasını, 2- Hemen Meclis’e katılmaları için kendilerine telgraf çekilmesini, 3- Gaybubet ettikleri günler için tahsisatlarının kesilmesini teklif ederim.” Önerge sonrası neler yaşandığını gelin özet halinde tutanaklardan okuyalım: “Mehmet Şükrü – Karahisarı Sahib (Afyonkarahisar): Arkadaşlar, hepinizi hatırlarsınız ki biz harbin en buhranlı zamanında Meclis’in buradan kımıldamayarak ordunun arkasında bulunmasına ve hiçbir kimsenin izin almadan gitmemesine karar verdik. …Binaenaleyh bendenizin bu takriri vermekten maksadım, o tarihten bugüne kadar bila mezuniyet gaybubet edenlerin veyahut Divan-ı Riyaset’ten aldığı mezuniyetle gidip müddetini tecavüz ettiren arkadaşların isimlerinin belli olması ve zapta geçmesidir. Tarihi bir karar karşısında vazifesini ifa etmeyenlerin zabıtta görülmesidir. (Bravo sesleri) Durak Bey – Erzurum: Efendiler, bu mesele tarihi bir meseledir. Nizamname meselesi değildir. Geçirdiğimiz tarihi günlerde burada zayıf kalplilik gösteren arkadaşlara tarihi bir muamele yapmalıyız. Efendiler, bugün millet bize istinat ederek bizim için hayatını veriyor, malını veriyor. Biz burada bir parça mal için her şeyi yapıyoruz. Ailemizin peşinde, eşyamız peşinde oraya buraya koşuyoruz. (Doğru, doğru sesleri). Doğru görelim, doğru muhakeme edelim, doğru muamele yapalım. Cepheden bir asker kaçmış olsa derakap idam kararı ve kurşuna diziyoruz. Bizim vazifemiz ondan aşağı mıdır? …Bunun için çok rica ederim, mühim bir karar ittihaz edelim, bundan sonra herkes burada bilhakkın vazifesini ifa etsin. Yoksa efendiler, bu Meclis herhalde dağılır. Tahsin Bey – Aydın: …Efendiler, askerlerimizin yedikleri taşlı topraklı ekmeklerini görüyoruz. Garp Cephesi’nde matarasızlıktan susuz harp eden bu milletin evladını, kardeşini, damadını askere verdiği, güneş altında akşamdan sabaha kadar harp ettiği halde bize her ay ikişer yüz lira veriyorlar. Harpte ayağında çarığı, sırtında elbisesi olmayan bu millet bize ayın yirmisinde bu maaşı burada veriyor. Buna mukabil hiç olmazsa haftada iki defa bir adamın içtimalarda ispati vücut etmemesi ne kadar ayıptır. …Meclis’i terk edip bila mezuniyet kaybolan arkadaşlar teşhir edilmeli, gazetelerle ilan edilmelidir. Başkan: Eğer müsaade ederseniz, meseleyi Riyaset Divanı’nca tetkik edelim, size bildirelim.”

Editör: TE Bilisim