Bugün size 1922 yılında Ankara’da yaşanmış oldukça komik bir olaydan söz edeceğim. Olay, Samanpazarı’ndaki Kurşunlu Cami ve caminin kuzey yanında Rus Sefareti olarak açılan bir evde yaşanır. Bu olay, Damar Arıkoğlu’nun 1961’de yayımlanan “Hatıralarım” isimli kitabında da ayrıntılı yer alır. Ancak ben olayı direkt kaynağından, 1922 yılında Sovyet Rusya Büyükelçisi olarak Ankara’ya gelen Semyon İvanoviç Aralov’un, Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıkan “Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları (1922-1923)” isimli eserinden (s. 115-116) aktaracağım. Rusya’dan Milli Mücadele’ye gelen para ve silah yardımı nedeniyle Ruslar halk nezdinde de baş tacıdır. Türkiye ve Rusya arasındaki karşılıklı dostluk ilişkilerinin gelişmesini büyük bir ilgi ve sempatiyle izlenir. Sefaret binası sabahın erken saatlerinden akşamın geç vakitlerine kadar bazen tek tek bazen de gruplar halinde gelenleri ağırlar. Bakanlar, milletvekilleri, yazarlar, çizerler eksik olmaz. Bazen sıradan halk da hediyeler getirirler. Şimdi olayı Aralov’dan dinlemeye başlayalım: “Çoğu zaman Anadolu’nun ücra köşelerinden çeşitli hayvanlar getirip hediye ediyorlardı. Elçiliğimizde adeta koca bir hayvanat bahçesi meydana gelmişti. Bunlarına arasında ayı yavruları, kanatları kırılmış kartallar, keklikler, cins cins kediler, köpekler vardı. Elçiliğin idare amiri ayı yavrularını kiler odasına bitişik tahta bir kulübeye yerleştirmişti. Aşçı kadın, 1 Mayıs bayramı için hazırlanan pasta ve çörekleri kiler odasına koyduğu zaman, bunların kokusunu alan ayı yavruları tahta bölmeyi kırarak odaya girmişler, büyük bir iştahla pasta ve çörekleri yemişler, birçoğunu da ayaklarıyla ezmişler, yüzlerini gözlerini kremaya bulamışlar, bu durumlarıyla gülünç bir hal almışlardı. Bir ayı yavrusu sokağa fırlamış ve gezip eğlenmeye karar vermişti. Elçiliğin yakınlarında yüksek minareli bir cami vardı. Ayıcık camiye girmiş, merdivenleri tırmanmış. Bu sırada minarenin şerefesinde müezzin müminleri namaza çağırıyormuş. Neşesi yerinde ve karnı tok olan ayıcık molla ile oynamak istemiş. Arkadan pençeleriyle onu yakalamış ve burnunu sırtına sürtmüş. Müezzin arkasına dönmüş ve dehşet içinde bağırmış. Korkusundan yavru ayıcık ona dev bir ayı gibi görünmüş ve ezan yerine ‘Aman aman şeytan’ diye bağırmış. Millet kaçışmış… Ertesi gün Ankara gazeteleri bu olayı şakacı bir tonda anlattılar. Fakat birkaç gün sonra İstanbul gazeteleri geldi. Orada olay büyütülmüş, siyasi bir karakter vermeye çalışılmıştı. Mustafa Kemal Paşa içten güldü ve bu konuda birçok kez şakalar yaptı.”  
Editör: TE Bilisim