Bu yıl Ankara’nın başkent oluşunun 97. yılını kutluyoruz. Ankara, onun baştanbaşa yeniden imarı ve başkent oluşu denildiğinde aklıma hep Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” kitabı gelir. Okumamış olanlarla hararetle okumalarını tavsiye ederim. Öyle enteresan bir kitaptır ki Falih Rıfkı’nın muhteşem Türkçesiyle Cumhuriyet’in o ilk yıllarına gidersiniz. Meclis’te kanun teklifi verilerken localarda dinlersiniz. Bir binanın ilk harcı atılırken siz de oradasınızdır. Tabii Çankaya’da, Mustafa Kemal Atatürk’ün sofrasının olduğu odada bir köşeye ilişir, gelecek günlerin büyük devrimlerini dinlersiniz. Falih Rıfkı, Çankaya kitabında Ankara’nın başkent oluşu ve imarı ile ilgili de uzun, çoğu kez gururlandıracak, bazen de hüzünlendirecek, kızdıracak bilgiler verir. Kendisi o zamanlar İmar Komisyonu Reisi’dir. O günlerin Ankarası’nı özetle ondan dinleyelim: “Ankara, Atatürk’ün büyük işleri ve eserleri arasındadır. Ankara’nın kuruluş hikâyelerinden bazılarını Cumhuriyet tarihine hatıra olarak bırakmak istiyorum. Bir devlete bir başkent, bir orduya karargâh gibi seçilmez. Devleti idare edenler, nesillerce bu şehirde oturacaklardır. Birçok kültür merkezleri bu şehirlerde yerleşecektir. Şehir ikliminin insan sağlığı ve sinir üstündeki iyi veya kötü tesirleri bütün memlekette duyulur. Ankara başkent olabilir mi, olamaz mı? İklimi buna elverişli midir? İleride birkaç yüz bin nüfusu idare edecek su bulunabilecek midir? Bu çıplak toprak bir gün yeşerebilecek midir? Aydın bir generalimiz: -Ankara’nın merkezliği geçici bir şeydir. Sıfırın üstünde medeniyet olmaz. Onun için buraya çok masraf etmemeliyiz, diyordu. Bir başkası: -Bir müddet kalırız. Yerleşmeye uğraşırız. Sonunda İstanbul’a gitsek bile, sıkışınca Anadolu’da taşınabilecek bir merkez edinmiş oluruz, diye avunuyordu. -Bu yüksekliğe kalp dayanmaz. Ankaralı Ermeniler bile ellisine gelince İstanbul’a göçerlermiş, diyenlere rastlıyorduk. Avrupa’nın başlıca bayındır şehirlerinden biri Madrid, 655 rakımlıdır: Münih’in rakımı 526’dır. Ankara 907. Sıfırın çok üstünde medeni merkezler daima kurulmuştur. Mesele su bulmakta yaşanabilecek bir iklime kavuşabilmektedir. Ankara, bir yayla şehridir. Lyon Üniversitesi Climatologie Profesörü Piery der ki: ‘Bu iklim, minnet ve meşakkate karşı koyma terbiyesi veren eşsiz bir mekteptir. Buradaki insan, tabiatın asiliği ile savaşmayı ahlak edinmiştir. Sıcak memleketlerin yakıcılığı ile olduğu kadarı kutup soğukları ile de uyuşabilir. Bu iklim, inisiyatif kabiliyetini ve moral enerjiyi geliştirir.’ Moskova Merkez Biologie ve Climatologie Enstitüsü Profesörlerinden Doktor Aleksandrof da şöyle demiştir: ‘Osmanlı Türklerinin, anayurt iklimlerine hiç benzemeyen çeşitli dünya bölgelerinde asırlarca yaşayabilmeleri ve buraların hususiyetlerine göre nesil üretebilmeleri, işte bir yayla ikliminin nimetlerinden biridir.’ Fakat biz bütün bu bilgileri sonradan ediniyorduk. Bilhassa ilk on yıllık tecrübeler bizi Ankara’ya daha inandırmıştı. Teknik teferruat ile okurlarımı yormak istemiyorum. Bir iki nokta üzerinde durup geçmek istiyorum. Ankara bozkır mıdır? 100 rutubet mikyasına göre 55-75 orta derece sayılmaktadır. Bulutla tam kapalı havayı 10 farz ederseniz, Ankara’nın ortalaması 4,7dir. Bir yılda Ankara havası 115 gün açık, 86 gün kapalı, 164 gün az çok bulutlu geçer. Yıllık yağışın metre-kareye 427 kilograma çıktığı vardır. 220’den aşağı hiç düşmemiştir. Ankara’da bütün mesele ağaçlamada, sıhhi ısıtmada ve iklim hususiyetlerine göre yemektedir. Ankara’da oturanların ağır yemekten sakınmaları lazımdır. Bütün bu meseleler için etütler vardır. Ankara bugün bir şehirdir. Atatürk’ün başladığı, nedense bıraktığımız ağaçlama davasına devam etmek ve imar hatalarını düzelterek yeni bir hızla devam etmekten başka meselesi kalmamıştır. Hâlbuki ilk zamanları o bir avuç nüfus için yüz yıkayabilecek kadar su bulmak devlet reisinin ve hükümetin belli başlı gündelik dertleri arasında idi.”

Editör: TE Bilisim