ÖZEL HABER: EYÜP SARİ

Karadağ, asıl hedeflerinin tiyatro yapmak isteyen oyuncuları, oyuncu adaylarını ve sahne arkasında görev yapmak isteyen gönüllü arkadaşları buluşturmak olduğuna vurgu yaptı. Başkentlilerin tiyatroya olan ilgisini de konuştuğumuz Karadağ, “Ankara Türkiye’nin başkenti ve aynı zamanda benim için tiyatronun başkenti. Ankara seyircisi çok kültürel bir seyirci” dedi. Karadağ, “Ankara seyircisi tiyatroları bırakmasın ve her zaman gelsinler, destek olsunlar. Her zaman gelsinler ve bizleri eleştirsinler. Bizleri eleştirmezlerse, bizler kendimizi geliştiremeyiz. Ankara seyircisi bizi eleştirsin, övgü de olabilir. Biz hepsine kabulümüz. Biz hatalarımızı bilelim ve ona göre davranalım. Tiyatro yaşatır, tiyatro iyidir” dedi. 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1991 Ankara doğumluyum. Tiyatroya 2006 yılında drama eğitimi ile Büyükşehir Tiyatrosunda başladım. 2009 yılında Müjdat Gezen sanat merkezi ile tiyatro eğitimime devam ettim. 2011 yılında Sadri Alışık sanat merkezinde eğitimimi bitirdim. Devlet Tiyatrolarında, Shakespeare Zorda, Kerbela, Son Kuşlar oyunlarında oynadım. Özel tiyatrolar dahil olmak üzere birçok tiyatro oyunlarında görev aldım. 2010 yılında kamera karşısına geçerek reklam, dizi ve sinema filmlerinde görev aldım.  Behzat Ç., Unutma Beni, Beni Affet, Deniz Yıldızı, Darbe, Fatih Sultan Mehmet belgeseli gibi birçok projede yer aldım. OYTAD, İstanbul Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi’nde drama eğitimi aldım. 2016 yılında İbrahim Sevinç ile birlikte Perde Sanat Tiyatrosu’nu kurdum. Şu an özel bir kolejde drama öğretmeni olarak çalışıyorum.

tiyatro (4)

                                      Perde Sanat Tiyatrosu’nun kurucularından Caner Karadağ

“TİYATRO BİR İZ BIRAKMADIR”
Tiyatro deyince aklınıza neler geliyor?

Tiyatro benim için hayatın bir anlamı oldu. Daha doğrusu anlamlarından birisi oldu. Yemek gibi düşünebilirsiniz. Ekmek yemez su içmezseniz yaşayamadığınız gibi bir durum benim için. Tiyatro yapmazsan veya izlemezsem hayatımda belli ve büyük durumların eksileceğini düşünüyorum. Tiyatro benim için bir yaşam biçimi. Zamanında çalıştığım ustalarımdan birisi şöyle söylerdi: tiyatro insan kokusudur. Siz insanların hayatında bir iz bırakıyorsunuz. Bu bıraktığınız his yıllar sonra belki hatırlanacak. Benim için bu yüzden tiyatro bir iz bırakmadır. İnsanların hayatlarında iz bırakma. Hayatlarında iz bıraktığımız için anılarına biz de dahil oluyoruz. Bazen iz bıraktığımız insanlar, sokakta bizi gördüklerinde selam veriyorlar. Bu da bir iz bıraktığımızın kanıtı oluyor. Biz tiyatroyu bir hobi olmaktan ziyade artık meslek olarak yapıyoruz. Bundan dolayı da izlediğimiz tiyatrolarda oyunun nasıl işlendiği, rejinin nasıl çalıştığı, ses veya dekor nasıl kurulmuş onlara dikkat ediyoruz.

Ankara seyircisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ankara Türkiye’nin başkenti ve aynı zamanda benim için tiyatronun başkenti. Ankara seyircisi çok kültürel bir seyirci. Niye diye soracak olursanız; İstanbul’da birçok aktivite yapabilirler çünkü deniz var, sahilde yemek yiyebilirsiniz, Ankara’da olmayan şovlar var ama Ankara seyircisi memur kesim olduğu için yapacak çok bir etkinlikleri yok. Konser, tiyatro var ama sinema artık eskisi gibi değil. Çok bir etkinlik alanları yok ve bundan dolayı da kültürel faaliyetlere yöneliyorlar. Burada da tiyatro izleye izleye kaliteleri artıyor. Seyircimizle sohbet ettiğimizde Ankara’daki bütün etkinliklere ve tiyatrolara gittiklerini görüyoruz. O yüzden Ankara seyircisi tiyatro açısından başka bir boyutta. İstanbul’ da çok özel tiyatrolar var ve onların çok ilginç oyunlar izlemeye vakitleri var. Ankara’da da düzene binmiş bir tiyatro seyircisi var. Hangi tiyatronun ne kalitede oyuncu çıkardığını bilen bir seyircisi var. Ankara’da tutunmak kolay bir şey değil çünkü İstanbul’daki oyuncular gibi dizilerde kendilerini gösterip tutunmaları mümkün değil. Bizim böyle bir imkânımız var ve oynadık ama bütün işimizi bırakıp İstanbul’a gitme gibi bir durumumuz olamaz. Sadece tiyatro yöneldiğimiz için bunun kalitesi seyirciye yansıyor. Seyirci böylece bütün oyunlarına gelmeye çalışıyor. Altı-yedi yıldır tiyatrolarımıza gelen seyircilerimiz var. Kendi kitlemizi oluşturduk ve her tiyatro kendi kitlesine oluşturmaya başladı.

Ankara’da Devlet Tiyatrosu, Büyükşehir Tiyatrosu gibi tiyatrolarda şehir tiyatrosu olduğu için daha fazla faaliyet gösterebiliyorlar. İstanbul’da Devlet Tiyatrosu’nun iki sahnesi var ama Ankara’da birçok sahnesi mevcut. Böylece birçok oyun sergileyebiliyorlar. İnsanlar böyle olduğu için Devlet Tiyatroları’na yöneliyor ve özel tiyatrolar burada sıkıntı yaşıyor. Devlet Tiyatrosu ve Büyükşehir Tiyatrosu’nun kostüm bütçesiyle biz bir yılımızı geçiriyoruz. Biz de biletlerimizi ucuza satmak isteriz ve bütün seyircilerin katılmasını bekleriz ama işin bir maliyet kısmı var. Biz bu durumu aza indirmeye çalışıyoruz. Kendimizden fedakârlık edip, insanları tiyatroya teşvik ediyoruz. Beslenme noktasında sevdiğiniz bir iş yaptığınızda insanlar gelip izleyebiliyor ama özel tiyatrodan geçim sağlamak biraz fantastik kalıyor. Ankara’da özellikle bu durum böyle. Geçinen özel tiyatrolar var mı? Tabii ki var. Onlar da büyük emekler sarf ediyorlar. Tanınmış birkaç oyuncuları sayesinde bu durumdan kazanç sağlayabiliyorlar. Böyle olduğunda devlet desteği alabiliyorlar. Bu destek bazı tiyatrolara fazla bazı tiyatrolara da az olabiliyor. Bu yüzden seyircileri özel tiyatrolara gelmeye davet ediyoruz.

tiyatro (1)

“TABİİ Kİ TİYATROYU SEÇERİM”
Dizi ve film sektörünü yakinen biliyorsunuz. Tiyatro ile kıyasladığınızda nasıl bir fark görüyorsunuz? Tiyatro mu? Dizi-film mi?

Her zaman yanlış anlaşılan bir durum var: tiyatro oyunculuğu ile kamera önü oyunculuk farklıdır derler ama öyle bir durum yok. Yanlış bir terim kullanılıyor çünkü oyunculuk birdir, aynıdır. Oyunculuğun tekniği aynıdır ve sadece kamera önü oyunculuğunda teknik değişir. Oyunculuğunuzu biraz daha minimalize edersiniz. Ama tiyatroda biraz daha abartıya kaçarsınız çünkü beni arkada izleyen seyirci de aynı duyguyu alabilsin diye. Ama dizi veya film oyunculuğunda abartılı bir mimik kötü durabiliyor. Tiyatroda öyle bir durum yok ve mimiğini seyirciye geçirmek istiyorsan tadında vermelisin. İkisini kıyasladığım zaman; tabii ki tiyatroyu seçerim. Çünkü tiyatroda seyirci ile bütünleşiyorum. Kamera önü oyunculuğunda sahneye çektiğin an duygu biter ama tiyatro da bir bütünlük ve devamlılık söz konusudur.

İstibdat kumpanyasındaki gibi oyuncu bulmakta zorlanıyor musunuz?
Kalabalık oyunlarda oyuncu bulmak çok zor. Şöyle zor: oyuncu bulursunuz ama her oyuncunun karakteri farklı oluyor. Biz özel tiyatro olduğumuz için dekoru, kıyafeti veya her şeyi birlikte yapalım, isteriz. Çünkü iki kişi çalışıp on kişi başka işlerle ilgileniyorsa orada ekip olma açısından problem var demektir. Ekip ruhu olmuyor. Özel tiyatrolarda bu var ama Devlet Tiyatrosu’nda veya ciddi bütçeleri olan özel tiyatrolar da bu yok. Çünkü dekorcusu, kostümcüsü veya makyajcısı var ve onlar her şeyi hazır ettikten sonra oyuncular oyunlarını oynayıp gidiyorlar. Devlet Tiyatrosu’nda belli bir müddet çalıştım ve hiçbir şeye elimi sürmedim. Özel tiyatrolar bu işin mutfağıdır.

“İNSAN CESARET EDEMİYOR”
Gelecekte tiyatronuzu nerede görüyorsunuz?

Bu düzeyde gidersek güzel yerlerde görüyoruz. Amaç işin içerisine maddi durumlar giriyor ve maddi durumlar işin içine girince bazen kısıtlanıyoruz. İnsan cesaret edemiyor. Borçlanıp bir şeyler yaptığınızda oradan gelecek gelir ile borcunuzu kapatabilecek misiniz? Hele ki bu Türkiye şartlarında bu durum çok zor. Geleceği göremiyoruz. Sorduğunuz soru önceden çok basit bir soruydu ama bu düzeyde ve maddi durumda cevap bile veremiyoruz. Pandemi döneminde iki yıl tiyatro yapamadık. İnsanları tekrar tiyatroya bağlamakta güçlük çektik. Bütün tiyatrolar açısından söylüyorum. Başı çeken Devlet Tiyatroları ve Büyükşehir Tiyatroları sayesinde seyircileri tekrar tiyatroya bağlayabildik. Ama çok zorlandık. Ama biz aynı kalitede oyun çıkarmaya devam edersek ve hedefimizden şaşmazsak, seyirci de bizi bırakmaz diye düşünüyorum.

“ANKARA SEYİRCİSİ TİYATROLARI BIRAKMASIN”
Sanat sanat için mi? Toplum için mi? Yoksa kendin için mi?

Aslında sorunun içerisinde cevapları var. Aslında hepsi birbiri içindir. Kendim için de sanat yapıyorum. Kendimi iyi hissetmezsem asla sanatı yapmam. Kimse beni sahneye çıkartamaz ve başka bir şey olmaz. Sanatımı icra edebilmem için topluma ihtiyacım var. Sanat da sanat olabilmesi için topluma ve bana ihtiyacı var. Aslında her biri birbirini kovalayan bir zincir gibi. Sanat kendimizden başlayıp topluma ilerleyen bir yol diyebiliriz.

Ankara seyircisi tiyatroları bırakmasın ve her zaman gelsinler, destek olsunlar. Her zaman gelsinler ve bizleri eleştirsinler. Bizleri eleştirmezlerse, bizler kendimizi geliştiremeyiz. Ankara seyircisi bizi eleştirsin, övgü de olabilir. Biz hepsine kabulümüz. Biz hatalarımızı bilelim ve ona göre davranalım. Tiyatro yaşatır, tiyatro iyidir.