Eski siyasetçi, avukat, yazar İhsan Tombuş ile gazeteci büyüğüm, ağabeyim Metin Aksoy vasıtasıyla yıllar önce tanışmıştım. Tombuş, Ankara Cinayeti romanını 2003 yılında yayımlanmıştı. Çırağan Baskını isimli yeni kitabını bitirmiş, yayınevi arıyordu. Yıl 2005’ti. Aktif gazeteciliğe kısa bir ara vermiştim. Piramit Yayınları’nın yayın yönetmenliği görevini üstlenmiştim. Tombuş ile tam da o günlerde yollarımız kesişti. Çırağan Baskını kitabını özellikle yazmıştı. Konunun tarihi önemi dışında Tombuş, Çorum’un tanınmış ailelerindendi ve beş dönem Meclis’te Çorum Milletvekili olarak görev yapmıştı. Çırağan Baskını’nın önemli isimlerinden 7/8 Hasan Paşa da Çorumluydu. Tombuş ile sohbetlerimiz geçmişe gider gelirdi. İlerleyen yaşına rağmen kalıcı işler bırakmak için bir genç çevikliğinde koştururdu. Şimdi aramızda değil. Rahmet diliyorum. Bugün sizlere İhsan Tombuş’un Çırağan Baskını değil, Ankara Cinayeti isimli kitabından söz edeceğim. Çünkü Ankara Cinayeti, Cumhuriyet tarihinin en karışık, en gizemli, en ilginç cinayet davası. Öyle ki o tarihlerde İstanbul’a gelen ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie, Ankara Cinayeti ile ilgilenmiş, araştırma yaparak bilgi toplamış, bu bilgileri değerlendireceğini söyleyerek "İşte gerçek ve canlı tam bir polis romanı" demişti. Kitap, sayısız soru barındıran, duruşmalar ilerledikçe daha da karmaşıklaşan gerçek bir cinayet davasını gözler önüne sermenin yanı sıra Demokrat Parti’nin kuruluşu ile tek partili rejimden çok partili rejime geçiş dönemindeki hukuk ve basın üzerindeki etkilerini de sergiliyor. Bu nedenle tek partili rejimden çok partili rejime geçişteki sancılı döneme denk gelen Ankara Cinayeti davası, her türlü idari baskı ve entrikalar karşısında basın özgürlüğünün ve yargı bağımsızlığının ne kadar önemli ve gerekli olduğunu gösteren bir sembole dönüşmüştü. Tarih 16 Ekim 1945… “Saat on dokuza geldiği için işyerlerini kapatan esnaf, evlerine bir an önce yetişmek telaşı içinde karanlık sokakları doldurmuşlardı. Bu kalabalığın içinde spor ceket giymiş, gözlüklü bir genç, adliye binasının önünden Samanpazarı’na doğru elleri cebinde kararlı adımlarla ilerleyerek Himaye-i Etfal (Çocuk Esirgeme Kurumu) Apartmanı önüne gelince durdu. Etrafına bakındı. Kendisi ile ilgilenen kimse yoktu. Apartmanın altındaki fotoğrafçı hâlâ açıktı. Daha fazla tereddüt etmeden asansöre binen genç, üçüncü kata çıktı. Üzerinde ‘Dr. Neşet Naci Erzan’ yazılı kapının zilini çaldı. Kapıyı doktorun hizmetçisi Sultan açtı. Genç adam, muayene olacağını söyleyerek içeri girdi. O sırada doktor, odasında Yargıtay Ticaret Dairesi Üyesi B. Faiz Yörükoğlu ile oturmaktaydı…” Dr. Neşet Naci Arzan muayenehanesinde, görünüşte hastası olan bir genç tarafından yedi kurşunla vurulup öldürüldü. Cinayetin iki sanığından biri, zamanın Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay’dı. Tam o günlerde akılları karıştıran bir intiharla yaşamı son bulan Ankara’nın ünlü eski valisi Nevzat Tandoğan’ın da adının karıştığı cinayetin sanıklarıyla kolej sıralarında sıkı dost olan yazar İhsan Tombuş’un romanını mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.  

Editör: TE Bilisim