24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Millî sınırlarını on devlete onaylatan Millî Mücadele kahramanlarımız, üç kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğu’nu Anadolu’ya hapsetmek isteyen güçlerle boğaz boğaza girdiği Kurtuluş Savaşı’ndan yüzünün akı ile çıkmıştı. Lozan Barış Antlaşmasının TBMM tarafından onaylanmasından sonra, İstanbul 2 Ekim 1923’de tahliye edilmeye başlandı. 6 Ekim 1923’de İstanbul’un yabancı işgal kuvvetleri tarafından boşaltılması tamamlanmıştı. Yabancı işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan ayrılması ile hükûmet merkezi meselesini gündeme getirmişti. Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan Millî Mücadelecileri bekleyen iki önemli mesele vardır. Biri Ankara’nın hükûmet merkezi olması, diğeri devlet şeklinin belirlenmesiydi. İsmet Paşa, hükûmet üyesi olmakla beraber, Ankara’nın başkent oluşunu öngören önergeyi 9 Ekim 1923’de on dört arkadaşı ile birlikte, Malatya Milletvekili olarak TBMM’ne vermişti. Hükûmet içinde müzakere edilmesi ve işbirliği sağlanması zaman alacak ve dayanışma içinde çalışılması da güçlükler arz edecekti. Bu bakımdan meselenin süratle çözümlenmesi ve Bakanlar Kurulu üyeleri arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkmaması için, Ankara’nın hükûmet merkezi olması konusu bir kanun teklifi şeklinde, İsmet Paşa ve on dört arkadaşının birlikte hazırladıkları bir önerge ile TBMM’ne verilmişti. Ankara’nın hükûmet merkezi olması, Meclis’te fikir ayrılığı ve görüş farklılığına sebep olmuştu. Karşı görüş sahipleri bu konuda acele edilmemesinden yana idiler. İsmet Paşa, “Hatıralar”ında hükûmet merkezi seçimini hemen yapmak gerektiğini belirterek, “ondan sonra gelecek mesele var. Cumhuriyet ilân olunacak. Bunda biz kararlıyız, mutabık kalmışız. Devletin şeklini bir an evvel tespit edeceğiz. Onlar bu mesele geldiği zaman da aceleye lüzum yoktur, diye en masum tedbir olarak talik etmeyi, uzatmayı istemişlerdir. Mesele şu: yeni devletin esaslarının tespitinde aramızda fikir ayrılığı var”. İsmet Paşa, Ankara’nın hükûmet merkezi olması konusunu acil bir mesele olarak görmekte ve Lozan’dan itibaren zihnine yerleşmiş bulunduğunu ifade etmektedir. İsmet Paşaya göre, Ankara’nın başkent olması iç ve dış çeşitli sebeplere dayanmaktadır. “Lozan’da garp âleminin murahhasları, mütehassısları, diplomatları ile görüşüyorum. Bunlar, İstanbul Hükûmetini, İstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulmasını arzu ediyorlar. Bunu her hâllerinden anlıyorum. Her konuşmamızda hükûmet merkezi bahsi geçiyor. Ankara’da kalacak mısınız, kalınabilir mi, sonra nasıl olacak? Bana hep bunları soruyorlar. Ankara’da kalırsanız biz oraya nasıl gideriz, diyorlar. Bunların hepsi, benim her gün içinde bulunduğum muhitin sözleri. Dış âlemin görüşü, düşüncesi ve telkinleri böyle. Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmiyetli ve değişik cepheleri var. Bir defa Boğazlar askerî bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz. Bu vaziyetteyiz. Lozan Muahedesiyle elde edebildiğimiz neticeler ve tarihî şartlar bizi endişeye sevk ediyor. Ayrıca Anadolu’nun ortasında bulunarak ve bir Anadolu Hükûmeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz”. İsmet Paşa, açıklamalarına devamla, görünüşteki bütün tabi hayat şartlarının hükûmet merkezinin İstanbul olmasını zorladığını ifade ile karar almak ve iş yapmak için acele davranmanın gereğini belirtiyor. İsmet Paşaya göre “Ankara’nın hükûmet merkezi olması ile ilgili önergenin Meclisten geçirilmesi esaslı bir karardır. Yeni devletin politikasına, ideallerine yazılı bir istikamet veren, kesin, fiili bir adımdır”16. Teklif edilen, Anayasa maddesi gayet kısadır. “Türkiye Devletinin makam idaresi Ankara şehridir”. Ancak teklif edilen kanun maddesinin gerekçesi, Ankara’nın yeni Türkiye’nin merkezi olması gereğini açıklamaktadır. Gerekçe özetle, yeni Türkiye’nin esas mevcudiyetinin ve ülkenin kuvvet kaynaklarının ve gelişmesinin sağlanması, Anadolu’nun merkezinde başşehri tesis etme lüzumunu açıklıyor ve coğrafi ve stratejik durum, iç ve dış güvenlikte bunu gerekli görüyordu. 13 Ekim 1923 ‘de Anayasaya konan ek bir madde ile Ankara, yeni devletin başşehri olmuş ve böylece Devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son verdiği gibi, Cumhuriyetin ilânı için de bir adım atılmış oldu. Bu aynı zamanda Millî Mücadelenin başından beri uygulanan Ankara’nın İstanbul’a hâkim olacağı esasının da bir sonucu idi. Şevket Süreyya Aydemir’de Ankara’nın başkent olmasını önemli bir olay, manalı bir hâdise olarak ifade etmekte,” İstiklâl mücadelesinin gelenek ve hatıralarına asil bir saygı ve bağlılık nişanesi” olarak görmektedir. Bernard Lewis’in belirttiği gibi, “böylece, meydana gelmekte olan değişiklikleri sem-bolleştiren ve iyice belirten yeni bir başkent seçildi. Yeni devlet bir hanedan, imparatorluk veya din üzerine değil, Türk ulusuna dayanıyordu ve başkenti de Türk Anayurdunun kalbinde idi.” Kaynaklar : İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi. Ankara, 1987, s. 166-170. Naşit H. Uluğ, Siyasî Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, İstanbul. 1973, s. 367. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (İngilizce’den çeviren Doç. Dr. Metin Kıratlı), Ankara, 1970, s. 250.  

Editör: TE Bilisim