Geçen hafta, bir anı kitabı satın aldım. “İstiklal Harbi’nde Bir İranlı: Seyyid Ahmed Canpulad” isimli kitap, son dönemde önemli işlere imza atan başarılı yayınevi Kronik’ten raflardaki yerini aldı. Kitabı okurken enteresan da bir bilgiyle karşılaştım. Ancak önce biraz kitabı anlatayım, ardından da bu ilginç bilgiyi aktarayım. Türk İstiklâl Harbi, birçok ulusa örnek olduğu gibi, farklı milletlerden insanları da bir araya getirdi. Türk ordusu saflarında, yakın coğrafyasındaki ülkelerin askerleri de çarpıştı. Bunlardan biri de Türk ordusunda mülazım-ı sani (teğmen) ve mülazım-ı evvel (üsteğmen) olarak hizmet vermiş olan İranlı Seyyid Ahmed Canpulad’dır. İkinci İnönü Muharebesi’nden sonra grup karargâhına alınan Canpulad, Büyük Taarruz’da da bir subay olarak bulunmuş ve Milli Mücadele’ye birebir tanıklık etmiştir. 1900 yılında İzmir’de doğan ve Kuleli Askeri İdadisi’nde eğitim gören Canpulad, İstiklâl Harbi’nden sonra İran’a giderek orada albaylığa kadar yükselmiştir. İran ordusu ile Türkmensahra Harekâtı, Luristan Harekâtı, Senger-Şeyh Harekâtı ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Rus ve İngilizlerin işgal ettiği Güney Azerbaycan’da da savaşmıştır. 12 Temmuz 1949 yılında albaylıktan emekli olmuş ve 20 Mart 1998 tarihinde vefat etmiştir. Seyyid Canbulad’ın anıları, Türk İstiklâl Harbi’ne farklı bir pencereden bakabilme imkânı sağlarken bir eksiği de kısmen de olsa kapatıyor. Çünkü yabancı kökenli askerlerin Milli Mücadele’ye katkısı konusunda çok az sayıda belge ve hatırat bulunuyor. Seyyid Canbulad’ın anıları bu noktada çok önem kazanıyor. Şimdi gelelim, kitapta yer alan biraz da dedikodu barındıran bilgiye. Seyyid Canbulad’dan dinleyelim: “… Ankara’da bulunan teyze oğlum Muhammed Ali Bey’e bir telgraf yazdım ve Trabzon kayıkçılarından biri vasıtasıyla telgrafhaneye gönderdim. Ankara ile haberleşme oldu. İzin belgesi elimde olmadığından limanlarda inmeye muvaffak olamadığımı, Bahri Cedid gemisiyle İnebolu Limanı’na dönmek istediğimi ve Milliciler toprağına varmama gerekli iznin sâdır olmasını anlattım. Ankara’da ikamet eden ve ticaretle meşgul olan teyze oğlum Muhammed Ali Bey, Millicilerin 3. Süvari Tümeni Kumandanı İbrahim Bey’in (Çolak) damadıydı. Onların vasıtasıyla teyze oğlum, Millici ordunun bütün reisleriyle özel bir bağlantıya sahipti. … Millici ordunun polisleri gemiye geldiler. Yolcuları denetleme maksadıyla bana ismen seslendiler ve karaya inmeme icazet verdiler. Ankara’ya doğru hareket ettik. Gerede kasabasını geçtikten sonra üçüncü gün Ankara’ya ulaştık. Doğruca inzibat idaresine gittim ve kendimi tanıttım. Daha sonra teyze oğlum Muhammed Ali Bey’in yazıhanesine gittim. Gelişimden fevkalade hoşnut oldu. Ailesiyle Etlik Bağı’nda evi vardı. İki ila üç gün müddetince onların misafiri oldum. Onların dostluk ve yardımını ömrüm boyunca unutmayacağım.” Seyyid Canbulad, anılarının tam bu cümlesine (s. 35) o ilginç bilgiyi dipnot olarak ekliyor: “Muhammed Ali Bey, birkaç yıl sonra evinde düzenlediği bir misafirlikte zehirlenmiş ve ölmüştü. Karısı Muzaffer Hanım tarafından zehirlendiği şayi olmuştu.”

Editör: TE Bilisim