Tüm insanların doğuştan hür ve eşit olduğu hakikati üzerine bina edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 72 yıl önce 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edildi. Ülkemiz tarafından ilanının hemen ardından 6 Nisan 1949’da onaylanan Beyanname’nin BM Genel Kurulunca kabul edildiği 10 Aralık tarihi, insan hakları bilincinin tüm dünyada yerleşmesi ve gelişmesi açısından Beyanname’nin taşıdığı anlam ve önemin dünya kamuoyunca paylaşılması amacıyla, “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak kutlanıyor.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin 72. yılında insanlık büyük acılar yaşıyor. İnsanoğlunun yüzyıllardır yaşadığı veba, kara veba, Asya gribi, domuz gribi, ebola, sars vb. birçok salgın hastalıklardan sonra bir yıldır “Covid-19” adıyla yeni bir salgın hastalıkla mücadele ediyor. Dünya Sağlık Örgütü, 2019 Aralık ayında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan korona virüsü kaynaklı “Covid-19”u, 11 Mart 2020 tarihinde “Pandemi” ilan etti. 114 ülkede 118 bin vakaya rastlandığı ve 4 bin 291 kişinin hayatını kaybettiği belirten DSÖ, hastalığın dünyanın çeşitli bölgelerine eş zamanlı yayıldığı ve çok fazla sayıda insan için tehdit unsuru olduğu açıkladı.

Irak’ın işgali, Suriye’deki vekâlet savaşları, Yemen iç savaşları, Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ın yakınlarında enerji savaşları,  Fırat’ın doğusundaki ABD destekli YPG-PYD-PKK terörü, Rusya-Ukrayna krizi, en son Kafkasya’da Azerbaycan- Ermenistan çatışmaları vb. krizlerle liste uzayıp gidiyor.  “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü”nü tüm dünyada hızla yayılan ve binlerce insanın ölümüne neden olan “Covid-19” salgını ve Ön Asya ile Ortadoğu’daki çatışmaların gölgesinde hatırlamaya çalışıyoruz. Gün geçmiyor ki, intihar saldırısı, araç kundaklanması, bomba yüklü araçlarla sivillere yönelik saldırılar veyahut hava bombardımanları ile her gün onlarca masum insan ölmesin. Kimi zaman bu küresel terör saldırılarında arta kalan insan öyküleri, yarım kalmış sevgiler, yarım kalmış kahramanlıklar, yarım kalmış mülteci yaşamları kısaca sahici yaşamlar ekranlarımıza yansıyor. Küresel güç hesaplaşmalarının, şiddet ve nefret sarmalının tanığı olan insanların acılarının dinmesinin, insanlığın silkinip kendine gelmesini diliyoruz.

İnsanlığın Yeni Zindanı

“Covid-19” küresel salgını ile sevdiklerimizin, yakınlarımızın, komşularımız geleceğinden endişe ediyor her an acı bir haber gelecek mi diye düşünüyoruz. İşte bu aşamada insanlık, insan hakları, yaşama hakkı gibi kavramlar zihnimizde canlanıyor. Kendimizi virüsten korumak için insanlarla aramıza sosyal mesafe koyma, el temasından kaçınma, evde kalma gibi hayati önlemlerle sağlığımızı korurken, virüsün psikolojik etkilerinden de uzaklaşmamız gerekiyor. Göremediğimiz, ölümcül bir virüsün bizi esir almasının önüne geçmek, korku ve kuşkularımızı yenmek, virüsün yarattığı psikolojik baskıdan, travmadan uzaklaşmak yani kısaca kendimizi güvende hissetmemiz salgınla mücadelede önem kazanıyor.

Albert Camus, 1947 yılında yazdığı Veba adlı romanında, Hitler’in Avrupa’da yayılmasını vebanın yayılmasına benzetir. Cezayir’in Oran şehrindeki “Veba Salgını”nda dış dünya ile irtibatın kesilmesini sembolize eden satırlarında, vebanın simgesel olarak ifade ettiği şeyin insanın evrendeki iç sıkıntısı ve insanın bu iç sıkıntısından sonra bilinçlenmesi ve silkinmesi ile anlamlandırır.

Yeni Dünyanın Ayak Sesleri

Çin’in Wuhan şehrinde başlayan Korona salgını sonrası,Çinli yetkililer, insanların akıllı telefonlarını yakından izleyerek, yüz tanıma kabiliyetine sahip kameraları kullanarak ve insanların ateşlerini ve tıbbi vaziyetlerini raporlayıp bildirmelerini zorunlu hâle getirerek sadece virüs taşıyıcıları tespit etmekle kalmayıp bu insanların hareketlerini takip edebildi ve temas ettikleri herkesi belirleyebildi. Hastanın insanlara olan uzaklığını gösteren birçok akıllı telefon uygulaması dahi yapıldı.

Korona virüs salgınının kontrol altına alınmasına yönelik en başarılı örnekler Güney Kore, Tayvan ve Singapur'dan geldi. Bu ülkeler biyometrik takip-izleme uygulamalarını belirli bir seviyede kullandılar ancak başarılarının arkasındaki asıl nedenler, geniş kitlelere test yapılması, salgın ile alakalı verilerin şeffaf bir şekilde paylaşılması ve iyi bir şekilde bilinçlenmiş toplumun kendi isteği ile işbirliği yapması idi.

Küresel virüs salgını dinecek, insanlık yok olmayacak ancak bu süreçten sonra farklı bir dünyaya uyanacağız. Genetik mühendislik veya biyoteknoloji ile ilgili gelişmeler bu gidişatın habercisi. “Koronavirüs salgını sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözlerini birçok insan dile getiriyor. Gözle görünmeyen küçük bir virüs insanlık âleminin tüm yaşamını alt üst etti. İnsanlar özgürlüğün, doğanın, sağlığın ve yaşamın ne denli değerli olduğunu anladı. İnsanlık bu değerlerin yavaş yavaş yok olduğuna ister istemez şahit oluyor. Artık özgür yaşam, özgür eğitim, özgür sağlık, vb. yaşamsal değerler insanlığın elinden kayıp gidiyor.

Editör: TE Bilisim