Klasik Türk Müziği’nin en önemli isimlerinden birisi olarak bilinen ve Sanat Güneşi olarak tanınan Zeki Müren’in doğum günü 6 Aralık. Yaşasaydı 87 yaşında olacaktı demiyorum, zira sanatçı için ölmek yoktur. Bu muhteşem sesi Türkiye’de hayatında en az 10 saniye de olsa dinlemeyen yoktur herhalde. Zeki Müren’i dinlemek için sebep çoktur esasında. Yârinden ayrılan, âşık olan, kederlenen, sevinen, keyfi yerinde olan-olmayan, dünyaya bozuk olan, hatta ve hatta düzene içerlenen birçok kişiyi aynı noktada görmek mümkün olabiliyor. Zeki Müren esasında birleştiriyor… Şarkılarının yanında kendisinin kişisel özellikleri de dinlenmesini sağlıyor belki de. Mütevazı oluşu, güzel diksiyonu, kibarlığı, sevecenliği ve daha birçoğu… Kişisel zevki ile hazırlattığı sahne kostümleri de cabası. Dinleme, izle haline bile sokabiliyor insanı kimi zaman… Zeki Müren 64 yılık yaşamına 600'ü aşkın plak ve kaset dolduran bir isim. Plağa okuduğu ilk şarkı ise Şükrü Tunar'ın "Bir Muhabbet Kuşu" isimli şarkısı. Belki de onun için en önemlisi 1955'te "Manolyam" adlı şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazanmak. Bunun yanında 1991 yılında Devlet Sanatçısı seçilmesi. Tabi Müren bununla kalmamış. 300 dolayında şarkı bestelemiş. On yedi yaşındayken bestelediği "Zehretme hayatı bana cânânım" mısrasıyla başlayan şarkısı ise bestelediği ilk şarkısı. "Şimdi Uzaklardasın", "Manolyam", "Bir Demet Yasemen", "Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin", "Elbet Bir Gün Buluşacağız" gibi şarkıları ise sık sık okunan, en sevilen şarkıları arasında yer alıyor. Bahsettiklerim sanat yaşamının sadece ufak bir kısmını oluşturuyor. Müren ömrü boyunca üretti, yazdı, çizdi, okudu ve neredeyse milyonların yüreğine dokundu. Hayat veda etmesi de yine sahnede gerçekleşti. Zeki Müren belgeselinde konuşan ve O’nun hayatının son demlerinde yanında bulunan Hülya Aydın, her kıyafetine bir isim verdiğini belirterek “O gece giydiği kıyafetinin ismi son geceydi, siyah ve taşlı bir kostümdü, birlikte seçmiştik” diyor. Zeki Müren’in elini tuttuğunu ve kalp atışlarını hissettiğini söyleyen Aydın, o günü şöyle anlatıyor: “Elini tutmamı istedi. Parmaklarımı o kadar sıkmıştı ki ‘morardı’ derler ya biraz abartarak, öyle bir kuvvetle sıktı elimi. Sonra ödülü verildi, çok ağır bir mikrofondu. Ben hemen elinden aldım avucumun içinde tuttum mikrofonu… Hemen kendisi için ayrılan koltuğa geçti. Koltuğa rahat oturmamıştı, ucunda oturuyordu. Dik durmaya çalışıyordu ve gülümsüyordu. Fısıldayarak bana ‘beni buradan çıkarın’ dedi. Ölümü orada gerçekleşmeye başladı sanki. Işıklar kapatıldı, basın dışarı çıkarıldı. Koluna girdik ve stüdyo ile makyaj odası arasındaki ince koridorda yürümeye çalıştık. Ayakta kalp krizi geçiriyordu. Makyaj odasına girdiğimizde zor nefes alıyordu, kapıyı açtık pat diye kendini yere attı.” Ölümü böyle gerçekleşmiş. Sanki o gün öleceğini de hissetmiş. Ölürken onu en mutlu eden şey ise ilk sahnesinde kullandığı mikrofonun kendisine hediye edilmesi olmuş olmalı. İyi ki bu dünyadan Zeki Müren geçmiş, iyi ki kadife sesi ile buluşmak bize de kısmet olmuş. Sözlerimi şair Arkadaş Zekai Özger’in şu dizeleriyle bitiriyorum… “bir gün elbette Zeki Müren’i seveceksiniz (Zeki Müren’i seviniz)”

Editör: TE Bilisim