İnsanın hayatında bazen neden bu tadı geç öğrendim, bu kitabı geç okudum ya da neden böyle biriyle bu kadar geç tanıştım diye hayıflandığı anlar vardır. Geçenlerde bu anlardan birini yaşadım. Selçuk Küpçük’ü, ödüllü “Aşk ve Teselli” kitabındaki cümleleriyle tanımıştım. Şimdi artık yüz yüze de tanıştık. Ankara’nın ayazında, buharının dans edişini seyrettiğimiz çaylar eşliğinde sanattan sinemaya, kitaptan ilk gençlik yıllarımıza saatlerce sohbet ettik. İkimiz de aslında geç de olsa tanışmış olmanın “derin bahtiyarlığını” yaşadık. Bu sözü ilk o telaffuz etti. Benden uzun yaşasın. Ordu’da ikamet ediyor. İnanılmaz üretken biri. Onu dinlerken Anadolu’ya sürgünü gönderilmiş Refik Halid, Halikarnas Balıkçısı’nı düşündüm. Tabii onun Ordu’da olması sürgün değil, bilinçli bir tercih. Belki iyi ki öyle. Ankara-İstanbul’un kargaşasından uzakta, dinginlik içinde sürekli üretiyor. Türkiye’nin edebiyat ikliminin yeşermesi için su veriyor… 2012 yılında Granada Yayınları’ndan çıkan “Yüzleşmeni Kişisel Tarihi” kitabı üzerine de sohbet ettik. İlginç bir kitap. Anlatayım ama arada kaynamadan belirteyim, okumakta kesinlikle fayda var. Yüzleşmenin Kişisel Tarihi, 1970’lerden bugüne uzanıp, Türkiye’nin yakın dönem siyasal ve sosyolojik olayları merkezinde önemli yer kaplayan Ülkücü hareketin, kendisi üzerine düşünme pratiğini hızlandırmayı amaçlayan bir çalışma. Yazarın içeriden geliştirdiği eleştirel zihin, bu anlamda kitabı da mevcut yayınlardan ayrıştırıyor. Bir kırılma noktası olarak beliren 12 Eylül darbesi ile devlet ve aygıtlarına yönelik kurguladığı mito-politik argümanlar, mensuplarının maruz kaldığı ağır işkenceler, verdiği idamlar karşısında hareketin geliştirdiği pozisyonların çözümlenip, eleştiriye tabi tutulduğu kitap salt ülkücü yapıyı değil, zaman zaman karşılaştırmalı bir politik okuma ile Türk solunu sorgulaması açısından da önemli. Darbe sonrasında hapishanedeki bir grup ülkücünün çıkarmaya başladığı “Bizim Dergâh” dergisi izleğinden hareketle ideolojik söylemin İslamcı düşünce ile kurmaya çalıştığı irtibatı ve sonrasında kendilerini Muhsin Yazıcıoğlu ile beraber ortodoks ülkücülükten kopma noktasına getiren teorik ayrışımdan, 28 Şubat ve ardıllarındaki siyasal operasyonlara kadar ortaya koydukları tutumu Yüzleşmenin Kişisel Tarihi üzerinden anlamak mümkün. Ayrıca 70’li yılları belirlemiş en önemli iddialardan birisi olan “Esir Türk İlleri Kurtulacak!” retoriği ile şekillenen ütopik ruhun, 1980 sonrası nasıl geri çekildiğini, 90’lardan itibaren Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine eğitimden insani yardıma kadar ilgi göstermeye başlamış dini cemaat ve sivil toplum örgütlerine ilişkin ortodoks ülkücülüğün neden gerilimli bir bilinç taşıdığını da… Bütün bu metinler boyunca yazarın çocukluk ve gençlik dilimini içerisine alan ve kişisel tarihi açısından tanıklık ettiği ya da bizatihi kendisinin birey olarak yer aldığı olayları okur ile paylaşması, kuramsal anlatıya farklı boyutlar katıyor. Keyifle okumanız dileğiyle…

Editör: TE Bilisim