İran Sineması, dünya çapında başarıları ve duygu yüklü hikâyeleriyle sinemaseverlerin ilgi odağı konumunda. İran sineması alanında çalışmalar yapan Yönetmen Fatin Kanat, ‘’Şov ve efektler olmadan hikayeler anlatmaya çalışan İran sineması, insanım diyen herkesi etkiliyor’ dedi. Sinetopya Sinema Grubu yöneticilerinden ve İşçi Filmleri Festivali düzenleyicilerinden olan Yönetmen Fatin Kanat, aynı zamanda ‘İran Sinemasında Kadın’ kitabının da yazarı. Fatin Kanat ile İran sineması ve İranlı kadın yönetmenler üzerine konuştuk. Fatin Kanat, İran sinemasına olan ilgisini ve neden İran sineması sorusunu, ‘’Sinemaya olan ilgim çocukken başladı. Sinemanın yanında ikinci plan olarak tiyatroya da ilgim vardı. Sinemaya olan ilgim, okumalarım her zaman devam etti. 2001 yılında Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin Tiyatro bölümüne gittim. 2 yıl orada özel öğrenci olarak bir tiyatro eğitimi aldım. Daha sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisansa başladım. Halihazırda da profesyonel doktora öğrenciliğim devam ediyor. Tezimle ilgili hazırladığım birkaç belgeselim var . Yüksek lisans için seçtiğim konu spesifik bir konuydu. Genel başlığı ‘İran Sineması’ydı. İran sinemasına dair bir çalışma yapmaya karar verdiğim zamanda, İran sinemasında kadının çok daha özel ve önemli bir yeri olduğunu kendimce keşfettim. Başlığını ve içeriğini bu yüzden daha çok onlara yönelik ve onları ön plana çıkarmaya çalıştım. ‘İran Sinemasında Kadın’ başlıklı çalışmam da böyle ortaya çıktı. Şu anda da sinema derneğimizde sinema alanıyla ilgili çalışmalar yapıyorum. Burada sinema üzerine uygulamalı eğitimler yapıyoruz, gösterimler düzenliyoruz. İşte ‘İşçi Filmleri Festivali’ düzenleme ekibindeyim. Ankara’da eskiden beri yapılan sinema festivallerine destek vermeye çalışıyorum ve yakından takip ediyorum. Sinema yönetimi yapılan, daha çok eleştirel dediğimiz ve ticari yönü ön planda olmayan filmlere ve yönetmenlere destek olmaya, onların gösterimleri yönünden insanları haberdar etmeye çalışıyoruz’’ şeklinde yanıtladı. İRAN SİNEMASININ DÜNYA ÇAPINDA ÖDÜLLERİ MEVCUT İran sinemasının zor koşullara rağmen dünya çapında ödüllere layık görüldüğünün altını çizen Kanat, ‘’Ben aslında sinema başlığıyla bir yüksek lisans tezi çalışmalarına başlayınca, Avrupa sanat sinemasını, İtalyan yeni gerçekçi ve Fransız yeni dalgasını çalışan birçok insan olduğunu gördüm. Ben de çalışılmamış bir alan bulmak istedim. Çalışılmamış alanların hangileri olduğunun bir tespitini yaptığımda, Türkiye sinemasından da konular mümkündü. Ama İran sinemasının o dönem, dünya çapında ödülleri söz konusuydu. Kiyarüstemi başta olmak üzere kadın yönetmenlerden Rahşan Bani Etemad, Tahmineh Milani gibi isimler, uluslararası pek çok ödülle dönüyorlardı. İran sineması dünya çapında gerçekten çok konuşuluyordu. Ben İran sinemasına karar verdiğim zaman ‘Uçan Süpürge’de Tahmineh Milani’nin ‘Saklı Yarı’ isimli filmini izledim. Farsçası ‘Nimeh ye Penhan’ olan bu film beni şöyle etkiledi. Hikayesi itibariyle benim kuşak olarak yaşadığım hikayeye benziyordu. 12 Eylül öncesine benzer bir süreç İran’da da söz konusuydu. Bu süreç İran’da İslam Devrimi ile noktalandı. Sonuçta Şah’ın rejimine karşı mücadele eden İran halkı, aslında pek de beklemediği ve istemediği bir durum karşısında buldu kendini. Dinin, kişiye özel alandan çıkıp, bireysel alandan çıkıp, tüm toplumu denetler ve tüm topluma idari bir biçimde nüfuz eder hale gelmesi ve bununla kalmayıp ağır baskı uygular hale gelmesi, İran’ın bugüne kadar yaşadığı trajedinin bir göstergesiydi. Film İslam Devrimi öncesi ve sonrası bir hikayeyi konu ediniyordu. Filmde öne çıkan bir kadın kendini gizleme çabası içinde bir ev kadını formuna girmesi anlatılıyordu. Hikayenin çok çarpıcı bir yanı olmayabilir ama bu filmin 2000’li yıllarda çekilmesi ve festivallerde gösterilmesi bir başarıydı. Çünkü o dönem bu film İran’da yasaklanmıştı. Zaten bu filmden ötürü Tahmineh Milani hakkında 4 ayrı suçtan, idam istendi ve dava açıldı. O dönem dünya çapında bir kampanya ile Rafsancani aracılığı ile dünya çapınca Martin Scorsese’nin de başını çektiği bir kampanya ile Tahmineh Milani ölümden kurtuldu ve serbest bırakıldı. Rafsancani’nin gerekçesi şu oldu. Kültür Bakanlığı’nın sansür heyetinin senaryoyu okuduğu ve onay verdiği, film çekilirken denetleyen ekibin müsaade ettiği, bu kadın bu suçları işlediyse bu sansür kurulu da aynı suçlardan yargılanmalı şeklinde yönetmenin neden serbest bırakılması gerektiği konusunda bir gerekçe oluşturdu. Bu film benim İran sinemasına bakmamı sağladı. İranlı önemli yönetmenlerle tanışmamı sağladı. Birçok kadın yönetmen başta olmak üzere, Majid Majidi, Abbas Kiyarüstemi, Bahman Ghobadi gibi bir sürü isimle tanıştım’’dedi. KADINLARIN SESİ DAHA FAZLA ÇIKIYOR İran’da kadınların her alanda ön plana çıktığını söyleyen Kanat, ‘’Kadın yönetmenlerin, kitabımda bahsettiğim birçoğu ile yüz yüze geldim, röportajlar yaptım, filmlerini değerlendirdim. İran sinemasının aslında neden muhalif ve eleştirel bir çizgide olduğunun bir anlamda analizini yaptım. Kitabım, ister istemez İran’daki rejimi konu edinince İran’da yayınlanmadı. Bu süreçte, İran’a birkaç sefer gittim ve İran’da kadınların, geçmiş İran kültürünü temsil anlamında ne kadar önemli bir rol oynadıklarını gördüm. Hemen hemen her anlamda ve uygulamada da kadınların sesinin çıktığını gördüm. İran sinemasının yokluktan var edildiklerini düşünüyorum. Tabi ki Rahşan Bani Etemad, Tahmineh Milani gibi isimlerin, Abbas ve Behram Beyzayi gibi büyük yönetmenlerin yanında asistanlık yaparak büyük yollar aldılar’’ şeklinde konuştu. ŞOVA KAÇMAYAN İNSAN HİKAYELERİ İran filmlerinin, Avrupa ve Amerika sinemasından keskin çizgilerle ayrıldığını söyleyen Kanat, ‘’Bizim coğrafyamızda, İran coğrafyamızda, Ortadoğu'da bir yanıyla çok renkli kültürlere açık ve onları barındırıyor. Hem uygarlığın bir beşiği, hem dünyada zenginlik arayan toplulukların bir hücum kaynağı. Bu anlamda bu süreci, bugüne uzattığımızda bitmeyen yasların, tükenmeyen hüzünlerin ve aynı zaman bitmeyen umutların coğrafyası. İnsan hikayelerinin çok fazla olduğu bir coğrafya. Dolayısıyla İran sinemasının, basit yalınlığıyla, efektlere, şovlara kaçmadan, çok sıradan insan hikayelerini, insanın yüreğine dokundurarak, insanın beyninin içine işlemesi bundan. Kendine insanım diyen bir kişinin etkilenmemesi mümkün değil. Şova kaçmayan, ticari bir kaygısı olmayan ve aslında yaşanmış olanın, size bir ayna gibi tutulması. Onun üzerinden, sizin, bir toplum ve yaşam değerlendirmesi yapabileceğiniz bir sinema. Neyin nasıl olması gerektiğine dair bir çerçeve sunuyor. Sanat zaten dönüştürdüğü oranda sanattır. Değiştirmeye aday olduğu oranda sanattır. Benim hayal ettiğim sinema da, bir şeyi değiştirmeyi amaçlayan, derdi olan bir fikri anlatmayı amaçlayan sinemadır. Bu anlamda İran sinemasının belli başlı yönetmenlerini kendime yakın buluyorum’’ yorumunu yaptı. İRAN FİLMLERİNE İLGİ DUYANLARA ÖNERİLER Aynı zamanda ‘İran sinemasında Kadın’ isimli kitabın yazarı olan Kanat kitabı hakkında, ‘’Kitabımda 1800’lü yıllardan başlayan İran sürecinin bir özeti var. O dönemdeki sinemayı da içeren bir tarihsel anlatım var. İran sinemasının, bu izleyenin dönüm noktası Dariush Mehrjui ile açıldı ve bunu Behram Beyzayi gibi yönetmenler takip etti. Bu çizgiyi anlattım ve İran’da bu sürecin sinemaya olan etkisini anlattım. İkinci bölümde de 8 kadın yönetmeni ön plana çıkararak onların filmlerini ve bakış açılarını anlattım. Son bölümde de İran’dan bazı yönetmenlerin de içinde olduğu bazı röportajlar yaptım’’ açıklamasını yaptı. Yeni başlayanlara ve İran sinemasına ilgi duyanlara film önerilerinde bulunan Kanat şöyle devam etti, ‘’Abbas Kiyarüstemi çok önemli bir yönetmen onun ‘Arkadaşımın Evi Nerede?’ başta olmak üzere ‘Kirazın Tadı’ gibi filmler izlenebilir. Kiyarüstemi Cannes gibi birçok ödüle layık görüldü. Bahman Gobadi'nin ‘Kaplumbağlar da Uçar’, ‘Sarhoş Atlar Zamanı’ gibi filmler mutlaka izlenmeli. Onun dışında Cafer Penahi’nin ‘Beyaz Balon’ filmi izlenmeli. Majid Majidi’nin ‘Serçelerin Şarkısı’ filmini mutlaka öneririm. Marziyeh Meshkini’nin ‘Kadın Olduğum Gün’ filmi de İran yakın tarihine ışık tutacak türde bir film.’’ Rozita Merve HAMİDİ

Editör: TE Bilisim