Yunus Emre Enstitüsü, yurt dışında kültür merkezlerinde Türkçe dersleri vermenin ve Türk kültürünü ve sanatını tanıtıcı faaliyetler düzenlemenin yanı sıra yurt dışındaki üniversitelerin çeşitli bölüm ve kürsülerinde yürütülen Türkçe öğretimi ve Türkiye Çalışmalarına da akademik anlamda destekler vermeye devam ediyor. Dünya çapında 50 ülkede 100 üniversite ile Türkoloji İş Birliği anlaşması imzalayan enstitü, iş birliği anlaşması ile çeşitli ülkelerdeki saygın üniversitelerin talebiyle öğretim yılı boyunca Türkiye’den Türkoloji alanında kendini ispatlamış nitelikli misafir akademisyenler göndermeye devam ediyor. Bu çerçevede Yunus Emre Enstitüsü, 2019-2020 öğretim yılı için 12 ülkede (Afganistan, Cezayir, Etiyopya, Gambiya, Hindistan, Katar, Pakistan, Senegal, Sudan, Ürdün, Somali ve Moritanya) 23 farklı üniversiteye 30’dan fazla Türkolog görevlendirmesine ilişkin programını, yaptığı basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaştı. “DÜNYA İLE BAĞ KURMAK DURUMUNDAYIZ” Toplantıda konuşan Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve her bir vatandaş olarak bizim vizyonumuz çok büyük” ifadelerini kullanarak konuşmasında şunlara değindi: “Dünya ile bağ kurmak durumundayız. Çünkü globalleşen dünyada hangi milletin insanları dünya ile irtibat kuruyorsa o millet daha ileriye gidebiliyor. Bilimde de bu böyledir. Eski bilim insanlarına filozof deniliyordu, filozofun temel anlamına baktığınızda ise bilimi seven insanlar anlamına geliyor. Filozofların temel özellikleri ise bütün bilgileri kendilerinde bulundurmaları ve o dönemin bütün bilgilerine sahip olmalarıdır. Bizim medeniyetimizde ise uygun ortamları oluşturan şehirlerimiz vardı. O şehirlerimiz ise dünyanın her yerinden bilim insanlarının geldiği ve insanlık için üretim yapan şehirlerdi. Her işin arkasında bir felsefe olması gerekiyor. O dönemde bütün yaratılmışa hizmet etme aracı vardı. Bunun için de herkes elinde ne varsa onu ortaya çıkarıyordu. Bugün ise globalleşen dünyada ortaya çıkartılan bilimin arkasındaki felsefe ya da epistemoloji önemli. ‘Biz bunu neden yapıyoruz?’ sorusunu sormadığımız zaman sadece çıktılarla hiçbir şey elde edemeyiz. Temelde yaratılmışı Yaradan’dan ötürü seven bir felsefemiz var. İnsanlık için faydalı olmak istiyorsak yaptığımız işleri temel felsefeye kaynaklık etsin diye yaparız ve faydası da olur. Yaptığımız işten böylelikle huzur da duyarız.” “İŞİMİZ SADECE DİL ÖĞRETMEK DEĞİL” Ateş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti insanlarının son zamanlarda olağanüstü dönemeçlerden geçtiğine vurgu yaparak, “Bir taraftan sarsılıyoruz ama Türk milleti sarsıldıkça kendisine gelen bir millettir. Titre ve kendine dön diye söylenen şey aslında Türk milleti için hep geçerli. Ne zaman soğuk rüzgarlar esse ondan sonra daha çok kendimize geliyoruz ve büyük olduğumuzu anlıyoruz” dedi. Dünyanın her yerinde zulüm olduğunu ve her yerden kan aktığını ifade eden Ateş, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bunu değiştirecek şey ise insanların zihninde yer alan değişiklikle gerçekleşebilir. Bunun için işimiz sadece dil öğretmek değildir. Dili öğretirken bir taraftan da edebiyat ya da yazılı metinler ve yazılı metinler içerisinde seçilecek her bir metnin kimden seçileceği önemlidir. Bazı farklı kültürler ve kültürler arası karşılaşmalar da önemli. Biz farklı kültürlerle tanışmak istiyorsak o zaman her bir bireyi de önemseyip ona göre hareket etmek gerekiyor. Okullarda sadece hocalık yapmaktan ziyade dünyaya götürülecek bir mesajımız olmalı. Her bir vatandaşımız her bir vesileyi kullanarak bunu anlatmalı. Tabi ki sadece öğretmek değil, almak da önemli. Karşınızda sadece sizin verdiğiniz şeyleri alacak bir kitle yok, onlara kültürümüzü de sevdirmeniz gerekiyor. Bu anlamda Yunus Emre Enstitüsü her zaman öğretmenlerimizin yanında olacak.” “TÜRKÇE’NİN ŞUANDA DÜNYADA İTİBARI ÇOK” Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin ise konuşmasında Yunus Emre Enstitüsü’nün dil öğretme konusunda bu işi dünyada en iyi yapan ekibe sahip bir kurum olduğunu belirterek şunlara değindi: “Her yaştan birçok kişi bundan dolayı Türkçe öğrenmek için enstitülere geliyorlar. Çünkü Türkçe’nin şuanda dünyada itibarı çok. Dünyanın her yerinde İngilizce üzerinden gelen ufak tefek yozlaşmaları gündeme almadığımız durumda Türkçe şuan tarih boyunca yaşadığı en güzel günlerini yaşıyor. Yunus Emre Enstitüsü neredeyse dünyanın her yerinde Türkçe öğretiyor. Kendi tecrübelerimden bahsetmek gerekirse ben hiç Türkçe öğretmedim ama gittiğim yerde gözlemlediğim birkaç şeyi paylaşmak istiyorum. Yunus Emre Enstitüsü birimlerinin dışında gördüğüm, giden arkadaşlarımızın Türkçe öğretmenin dışında özellikle sosyal medyada memleketi müdafaa eder gibi güreşe tutuşuyor olmaları. Bu da bazen sıkıntıya yol açabiliyor. Elbette giderken hem birey olarak hem de kimlik olarak kendimizi o ülkelere götürüyoruz. Kimliğimizi iyi bilmek gerekiyor. Türk dediğimiz şey, sadece etnik bir unsurun ismi değil, aynı zamanda büyük bir milletin ismi. Tarihin en eski döneminden bu yana her yeri beslemiş bir ırmak gibi, herkesin dinini öğrenmişiz, alfabelerini almışız, yemeklerini öğrenmişiz, evlenmişiz… Yani büyük bir sel halini almış bir kültürden bahsediyoruz. Bundan dolayı bunu küçük görmemek lazım. Bütün milletin yaşadığı yerlere de aynı heyecanla bakmakta fayda var. Her şeyin çok güzel yapılacağına inanıyorum. Çünkü Yunus Emre Enstitüsü’nün muhteşem bir donanımı var.” “İKİ KÜLTÜRÜ BİR ARAYA GETİRECEK ŞEKİLDE HAREKET ETMELİYİZ” Türkçe Öğretmeni ve Türkoloji Müdürü Prof. Dr. Yavuz Kartallıoğlu ise konuşmasında şunları aktardı: “Daha önce bu projede görev alan epey hocamız var. Ama yeni görevlendireceğimiz farklı yüzler de görmekteyim. Ben de Moğolistan, Bosna-Hersek ve kısa dönem de olsa Kazakistan’da görev almış bir arkadaşınız olarak sizleri böyle bir programda aramızda görmekten çok mutluyum. Kitaplarımızı siz hocalarımıza en iyi şekilde tanıtıp, Türkçeyi orada nasıl öğreteceğimizi konuşacağız. Yaklaşık 12 civarında ülkeye giderek hepiniz farklı kültürlerin içine gireceksiniz. Somali’yi de saydığımız zaman toplam 40 öğretim üyesi proje kapsamında destek verecek. Gittiğimiz yerlerde biraz daha alttan alan olmak gerekiyor. Her şeye kızıp, küsüp onlara karşı düşmanca tavırlar içerisine girmemek gerekiyor. Kültüler arası birlikteliği sağlamak adına, bizim kültürümüz sizden üstündür gibi durumlara hiç girmeden iki kültürü bir araya getirecek şekilde hareket etmeliyiz. İşimiz sadece Türkçe değil. Her türlü hareketimizle oradaki insanlara örnek olmalıyız. Amacımız orada Türkiye ve Türk dostluğu insanların yetişmesine katkıda bulunmak.” Kartallıoğlu, dil öğretmeye gittiğinde zorlandığı noktalardan birisinin soruları nasıl hazırlayacağına yönelik olduğunu ifade ederek şunlara değindi: “Yıllardan beri Türkoloji’de klasik soruları hazırlıyoruz ama orada Türkçe öğretimini nasıl ölçeceğimize ilişkin elimizde çok önemli bilgiler yok. Milli Eğitim Bakanımız geçenlerde bir konuşmasında yabancı dil olarak Türkçe öğretimini Yunus Emre Enstitüsü’nün ölçtüğünü söylemişti. Biz anadili Türkçe öğretiminde bazı verileri ölçemiyoruz. Yabancı dil olarak Türkçe öğreniminde beceriyi en iyi şekilde ölçüyoruz. Bu yüzden sınavlarda da biz bu sene öğretmenlerimize tam destek vermeye hazırız. Örnek sorular göndereceğiz ve onların nasıl uygulanması gerektiğine dair de bilgiler göndereceğiz. İmkânlar el verdiği ölçüde öğretmenlerimizi belirli aralıklarla ziyaret ederek Türkoloji ortamı ile ilgili bilgiler alarak öğretmenlerimizin dertlerini dinleyeceğiz.” Konuşmaların ardından 23 farklı üniversiteye 30’dan fazla gönderilecek olan Türkolog ile hatırı fotoğrafı çekilerek toplantı sonlandırıldı. (Murat KARABULUT)

Editör: TE Bilisim