Her ayın 15'in de sa:00.01 gösterdiğinde bankamatik de maaşı hazır olan bürokrat, taşrada nasıl para kazanıldığını bilemez. Rızkı Allah kaynaklı değil hazine kaynaklı görür. Sünneti bilmez çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir. Yerel seçimler merkez tarafından taşra halkının fark edilmesidir. Seçilen yerel yönetici Ankara'ya gitmeyecek halkla baş başa kalacak. Dolayısıyla halkla iç içe yaşayacak. Kapısını her daim açık tutma zorunda. Tanınabilir olması çok daha önemli. Milletvekili liderin gölgesine sığınabilir. Büyük şehirlerde seçildikten sonra bile tanımlayabilir. Halkın tabiriyle reis bey milletin içinde olmak zorunda. Yaşadığı beldenin meseleleriyle ilgilenmek zorunda. Yaparmış gibi görünemezler, merkezin bürokratik oligarşisi arasında kaybolamazlar. Ankara bürokratları yazışmalarda arz ve rica hiyerarşisinin peşinde. Benim makamım daha büyük davasında ve daha büyük  makamlar peşinde. Kars kaşarını üreten 1.500 nüfuslu köyün ilk ve orta okul sorununu çözüp, bölgenin kalkınmasına hizmet etmezler. Arhavi ilçesinin voleybolda ki başarısı nasıl geliştirilir diye düşünmez. Spor bakanlığında odasında sigara içmeyi marifet zanneder. Akşehir köyünde ağaçlandırma yapan üç kardeşi bilmez, alacağı harcırah ve ormanda yiyeceği mangal peşinde. İş gezisinde değil turizm peşinde koşan teftiş heyetlerimiz var. Yerel halk vekili bulamaz, bakanı hiç göremez, devletin başı rüyada peygamber görmekten daha zor. Millet kendisine hizmet edecek, derdini dinleyecek, ihtiyaçlarını gidermeye çalışan yönetici ister. Daha doğrusu başkana ulaşabilir. Hani hep derler ya çobanla benim oyum bir mi. İşte yerel halk burada ortaya çıkar. Anadolu insanı ariftir. Eğitimi eksik olabilir ama halden anlar. Mustafa YILDIZDOĞAN söyler 80 yıldır çile çekmiş hep ninem der. Çile olmadan nimet olmayacağını bilir. Ankara avantayı bilir, taşra alın teri peşindedir. Merkez lüks yemeklerin ve davetlerin peşindedir. Taşra dost sofralarının, birlikte olmanın derdindedir. Dertleri vardır paylaşmak için. Bürokratlar ziyafet sofralarında kibrinden kuruturken, yokluk içinde Anadolu  var etmek için mücadele eder. Yerel sorunlar daha samimidir. Günlük hayatta son derece sıradandır. Basit ve çözülebilir konulardır. Büyük söz söylemeye gerek yoktur, beylik laflar etmenin manası olmaz. Yılmaz Erdoğan der ki büyük şehirde ölsem kıymeti yok, küçük şehirler de nezle olsan önemsenir. Başta İstanbul en büyük sorun insan çokluğu. Zaten merkezden beklenen yerleşim planlaması yapması. Yerel yerleşimler özelliklerine göre yeniden köye dönüşü başlatabilir. Yeter ki merkez bürokrasi bu meseleye gölge etmesin. Muhtar, okul müdürü, imam, karakol amiri, aile hekimleri ve esnaf işbirliği içinde herkes kendi beldesiyle ilgilenmeli. Deneyimli nüfus şehre katkıda bulunmalı. Maksat şehri serbest kart ile gezmek değil, bulunduğu beldeyi güzelleştirmek olmalı. Taşra bunu benimsiyor, büyük şehirler ise yalnızlık ve kaos merkezi. Anadolu irfanı her halükarda iyinin ve güzelin peşinde. Şehir ise güzelliği erotizme bağlamış durumda. Coşku ise stadyumlarda aranıyor. Oysa kalbe ve doğaya yakın olmak önemli. Toplum merkez bürokratlara bırakılmayacak kadar önemli. Milletin sesini duymak için yerel yönetimlere imkan ve yetki dağıtılması elzemdir. Kayyum tecrübesi vali ile belediye başkanlığı ayrımını yeniden sorgulama yapmayı gerektiriyor. Halk ve yönetim daha samimi ve şeffaf olmalı. Ankara şehri bile bürokrasiden ve vesayetten yorgun. Şehre güzel bir film gelsin. Bir güzel orman olsun. İklim değişsin Akdeniz olsun. NOT NURETTİN TOPÇU Dünden Kalanlar ve Geleceğe Umutlar. DERGÂH yayınları. Ezel ERVERDİ. Yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu' nun toprağından kaynayan bir kan, toplum için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedi olduğuna inanmış bir ruh.

Editör: TE Bilisim