Ülkemizde köy isimlerinin değiştirilmesi yıllardır gündemden düşmeyen bir konudur. Yer adlarında yapılacak değişiklerde bu konuda yapılan “Ad Bilimi” araştırmalarının da dikkate alınması gerekmektedir. Avrupa’da toponymie adıyla anılan dil bilgisinin bu yeni kolu ülkemizde Yer Adları Bilimi adıyla bilinmektedir. Yer Adları Biliminin ülkemizde yapılacak araştırmaları, her ülkede olduğu gibi adlandırmalarda insan-çevre ilişkisi ve insanoğlunun yerleşme yerlerine ad verirken hangi etkenlerin etkisinde bulunduğu konusuna da ışık tutacaktır. Avrupa’da büyük bir gelişme gösteren Yer Adları Biliminin bizdeki çalışmalarının başlangıç evresinde bulunduğunu söyleyebiliriz. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türkiyat Mecmuası’nda 1925’te çıkan yazısında “Oğuzların muhaceret yollarıyla iskan sahalarındaki bilumum coğrafi isimler ve bilhassa köy isimleri” üzerinde durmuştu. Daha sonraki yıllarda Mehmet Şakir’in 1928’de Halk Bilgisi Mecmuası’nda “Sinop ve Çevresinde Oğuzlarla, Diğer Türk Zümrelerine Ait Köy Adları”, İshak Refet Işıtman’ın 1945 tarihli Türk Dili Belleten’de “Köy Adları Üzerine Bir İrdeleme, Abdülkadir İnan’ın 1945 tarihli Türk Dili Belleten’de, “Anadolu’nun Toponimisi, Türk Boylarının Adları Meselesi”, Prof. Dr. Hasan Eren’in Türk Dili Belleten’de “Yer Adlarımızın Dili” adlı yazıları yayımlanmıştır. Bu ilklerden sonra söz konusu değerli bilim adamlarımız, Türkoloji Dergisi, Türk Dili, Dil ve Edebiyat Dergisi ve Türk Dili Belleten gibi dergilerde sıklıkla yer adları üzerine yazılar yazmışlardır. “X. Uluslararası Ad Bilimleri Kurultayı”ndan sonra Türkiye’de yayımlanan çalışmasında, Prof. Dr. Özcan Başkan 40 bin Anadolu köy adını, adlandırma yolları ve koşulları açısından sınıflandırmıştır. Bu incelemeye göre, Anadolu köy adları iki gruba ayrılmaktadır: A. Tabiata ve fiziksel koşullara dayanan adlar. B. İnsanlara ve topluluklara dayanan adlar. Başkan, adlandırmadaki her iki grubu üçer bölüme ayırmakta, A grubunun ilk bölümünde çevre, bitkiler ve hayvanlarla ilgili adlar yer almaktadır. B grubunda, kişilerin fiziksel yaşayışıyla ilgili adlar, kişilerin duygusal yaşayışıyla ilgili adlar, kişilerin kendi varlıklarıyla ilgili adlar olmak üzere bir sınıflandırmaya gidilmiştir. Prof. Dr. Doğan Aksan “Anadolu’da Yer Adları Üzerine En Yeni Araştırmalar adlı bildirisinde Türk halkının oturduğu, yurt tutacağı yere ad verirken hangi ögelere önem verdiğini, hangi kavramlara başvurduğunu genel hatlarıyla ortaya koymuştur. Anadolu köy adlarındaki adlandırmayı; A.Çevreyle ilgili adlar. B. Bireyle ilgili adlar olarak sınıflayan Prof. Aksan, Prof. Başkan’ın yukarıda değindiğimiz B grubunda topladığı fiziksel yaşayışla, yiyecekler, aletler, kumaşlar, yapı kısımları ve hatta vücut kısımlarını da içeren adları “çevreyle ilgili adlar” başlığı altında toplamıştır. İşte yukarıda kısa girişte anlattığımız gibi Türk halkı oturduğu, yurt tutacağı yere ad verirken en başta tabiata ve fiziksel koşullara dayanan adlandırmaya önem vermiştir. Anadolu’daki adlarda insanlara ve topluluklara dayanan adların önemli yer tuttuğu bilinmektedir. Yer adlarımızda fiziksel yaşayışıyla ilgili, kişilerin duygusal yaşayışıyla ilgili adların, kişilerin kendi varlıklarıyla ilgili adlar da çoğunluktadır. “Çevreyle ilgili adlar” başlığında toplanan adlar ise, “fiziksel yaşayışla, yiyecekler, aletler, kumaşlar, yapı kısımları ve hatta vücut kısımları” ile ilgilidir. Görüldüğü gibi Anadolu insanı hem yaşadığı toprağın özelliklerini hem de kendi özelliklerini adlandırmalarla anlatmıştır. O halde biz il, ilçe, köy, mezra adlarımızı hatta dağ tepe, yol adlarımızı sürekli değiştirmekle tarihten gelen hafızamızı yok etmeyip ne yapıyoruz? Osmanlı’da yer adlarının değiştirilmesi fikri ilk kez 1910’da ortaya çıktı. Resmi adım 13 Mayıs 1913’te atıldı. 5 Ocak 1915’te Enver Paşa tarafından askeri kıtalara gönderilen talimatnamede Ermenice, Rumca ve Bulgarca dillerden olan il, ilçe, köy, dağ ve nehir adlarının Türkçeye tahvili isteniyordu. Dersim’deki Kızılkilise’nin Nazimiye, Muğla’daki Megri’nin Fethiye, Bursa’daki Mihaliç’in Karacabey, İzmir’deki Ayasluğ’un Selçuk olması bu döneme rastlar. 1922’de bir dizi yerleşim yerinin adı Türkçeleştirildi. Yer adlarını değiştirme Cumhuriyet sonrasında da devam etti.1923’te İzmit ilinin adı Kocaeli’ne, 1924’te Kırkkilise’nin adı Kırklareli’ne, 1927’de Bozok’un adı Yozgat’a çevrildi. Bolu’ya bağlı Üsküb’ü ‘Konuralp’, Ankara’ya bağlı İstanos (veya Zir) ‘Yenikent’, İstanbul’da Makriköy ‘Bakırköy’, Ayastefanos ‘Yeşilköy’, Nevşehir’de Sinasos ‘Mustafapaşa’, Bursa’da Tirilye ‘Zeytinbağı’ oldu. İstanbul’da Türkçe olmayan sokak isimleri 1927’de değiştirildi. 1934-36 arasında halkevleri, yurt çapında 834 köye Türkçe isimler verdi. 1935’te Dersim’in adı Tunceli yapıldı. 1937’de Mamuretülaziz’e önce El’azık denildi, sonra bu ad Elazığ’a çevrildi. 1956’da kurulan “Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu”, 1957 ile 1978 arasında kadar yaklaşık 75 bin yerleşme adını inceledi ve bunlardan 28 bin kadarını değiştirdi. Komisyon, 1965-1970 ve 1975-1976 arasında doğal yer adlarıyla da ilgilenerek yaklaşık 2 bin yer adını değiştirmiştir. Yer isimlerinin sanıldığı gibi sadece 12 Eylül döneminden sonra değil, Osmanlı döneminden başlayarak sistematik olarak değiştirildiği görülüyor. Cumhuriyet sonrasında ise köy isimlerinin özellikle 1925’ten itibaren değiştirildiği, 1940-2000 yılları arasında 12.211 köyün (yüzde 35) isminin değiştirildiği biliniyor. Sanıldığının aksine, 1980 darbesine kadar bu konuda yapılacakların çoğu yapılmıştı. 1983’ten sonra da ufak çaplı değişiklik hamleleri yapıldı. İçinde “kızıl”, “çan”, “kilise” kelimeleri olan köylerin isimleri ile Arapça, Farsça, Ermenice, Kürtçe, Gürcüce, Tatarca, Çerkezce, Lazca köy isimleri ‘bölücülüğe meydan vermemek’ amacıyla değiştirildi. Değiştirilmesi neyi değiştirir? Adları değiştirmek bir anlamda tarihi de değiştirmek değil midir? Örneğin, Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan Bitlis ilimizin ismi Makedonya Kralı Büyük İskender’in, şehirdeki kaleyi yaptırttığı komutanlarından Bedlis’ten gelmektedir. Kürtçe isimleri değiştirilen bazı yerler şunlar: Pasür: Kulp, Gıremori: Sivrice, Papşen: Yumurtatepe, Sert: Siirt, Dırıjka: Demirkapı, Cipak: Kırkgöze, Deşt: Geyiksu, Arxa: Akçadağ, Darahene: Genç, Yekmal: Çukurçaayır, Dıri: Çobançeşmesi, Gamişvan: Değirmendüzü, Gürkaynak, Sepnat: Domluca, Hezex: İdil, Zexçi: Yağlıca, Dergule: Kumçatı, Bıava: Görmeç, Becırman: Vergili, Berçenek: Tarlacık, Çölemerik: Hakkâri. ‘Papaz’ ismi oldu ‘Yaya’ İstanbul’da 1927’de cadde, sokak ve körü adlarında yapılan değişiklikler şöyle: Cadde-i Kebir: İstiklal Caddesi, Tatavla: Kurtuluş, Feriköy-Ermeni Kilise: Feriköy Fırın Sokak, Frenk Kilise: Satırcı Sokak, Moskof Kilise: Dershane Sokak, Papaz Köprüsü: Yaya Köprüsü, Mimar Andrea: Koçyiğit, Yanaki: Can Eriği, Aya Kiryaki: Teşrifatçı, Papayanni: Remzi Baba, Marki Kalfa: Dev Süleyman, Aya Tanaş: Yeni Alem, Hristoduli: Ekşi Nar, Hristo: Yeni Asır, Rousso: Türk Beyi Sokak, Konstantin: Baysungur Sokak, Feriköy Hamam: Ergenekon Caddesi. Osmanlıdan günümüze kadar geçen sürede, yer adlarını değiştirme alışkanlığımızda o derece ileri gitmişiz ki, Türkçe olan yer isimlerini bile değiştirmişiz. Son günlerde yine gündeme gelen köy isimlerinin değiştirilmesi konusunda ad bilimcilere görevler düşmektedir kuşkusuz. İl, ilçe ve köy isimlerinin değiştirilmesi için yasal düzenleme yapılırken, Türkçemizde “toponimi”olarak bilinen “Yer Ad Bilimi” alanında çalışan bilim adamlarının görüşlerine başvurulmalıdır.