2018 yılını mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklıkla karşılayan Ankara’ya henüz bir kez yağdı. Türkiye’nin her yeri ve dünya aynı sorunu yaşarken bilim insanları bunu ‘iklim değişikliği’ne bağlıyor. Doğa Araştırmaları Derneği bünyesinde yer alan İlker Özbahar, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre son 44 yılın en susuz kışını geçirdiğimizi belirterek bundan dolayı yaz mevsiminin de ‘susuz’ geçeceğinin altını çizdi. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Doğa Araştırmaları Derneği’nde, Alan Koruma ve İzleme Sorumlusu bölümünde çalışmalar yapan İlker Özbahar ile ‘iklim değişikliği’ üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Özbahar bunun uzun bir süreç olduğunu ve bilim insanlarının ilk başlarda ‘küresel ısınma’ olarak adlandırdıklarını söyleyerek ‘küresel ısınma’nın zamanla nasıl kavramsal değişiklik yaşadığı ile alakalı şöyle konuştu: “İklim değişikliği dünyada uzun yıllardan beri konuşulan bir konu. Sebebi ise atmosferdeki karbon seviyesinin artması ile sera etkisi denilen bir etkinin oluşmaya başlamasıdır. Normalde dünyaya giren güneş ışınlarının bir kısmı dünyadan tekrar yansır, atmosferdeki karbondioksit ve moleküller sayesinde tekrar tutularak içeride kaldığı için atmosfer sayesinde belli bir ısıyı da koruyabilmektedir. Bu noktada karbon seviyelerinin artmasından dolayı yıllarca dünyanın ısınacağı tahmin edildi. Bundan dolayı da adına ‘küresel ısınma’ dendi. Daha sonra yapılan araştırmalarda ise bunun küresel ısınma olmayacağı, bazı bölgelerde daha düşük sıcaklıklarla karşılaşılacağı, ısınmanın dışında bazı bölgelerde soğumanın da yaşanacağı ortaya kondu ve son birkaç yıldır böylelikle buna ‘iklim değişikliği’ denmeye başlandı.” 44 YILIN EN SOĞUK VE SUSUZ KIŞI Özbahar, Son 90 yılın en sıcak yılı, son 50 yılın soğuk ayı gibi yapılan haberler ve medyadan duyduklarımız esasında ‘iklim değişikliği’nin görünen kısmını oluşturmaktadır ifadelerini kullanarak konu ile alakalı şunları aktardı: “İklim değişikliğinden ciddi olarak etkilenecek yerlerden birisi de bizim ülkemiz. Özellikle su konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşanılacağı düşünülüyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre de 44 yılın en soğuk ve susuz kışını geçiriyoruz. Buna rağmen ise bazı yerlerde hava sıcaklıkları normal değerlerin üzerinde seyrediyor. Haliyle kışın yağmayan kar ise bizler için daha büyük tehlikeler arz ediyor. Çünkü kışın yağmayan kar yazın susuz geçmesine sebep olacaktır. Yağmur yağdığında toprağı besler fakat etkisi biraz geçici olur, bu anlamda suyun sürekliliği açısından bakıldığında kar daha önemli yağış şeklidir. Kar yağdığında ise biriken karlar dağdan yavaş yavaş geldiği için daha sürekli su kaynağı olarak karşımıza çıkar. Bundan dolayı susuz bir yaz geçireceğiz gibi gözüküyor.” “KÜRESEL ÖNLEMLER ALINMALI” Dünyanın geleceğini etkileyeceği için iklim değişikliği ile alakalı birçok bilim insanın çalışmalar yaptığını belirten Özbahar, “İklim değişikliği üzerine çalışan bazı bilim insanlarına göre özellikle Kuzey kutbunda deniz seviyesinin yükselmesi beklenmekte. Son 15 yıl içerisinde ise buzulların baya eridiği gözlemleniyor. Özetle bu durumun birçok parametreleri var ve dünyadaki bilim insanları tarafından sıkça tartışılıyor. Denizin 1 metre yükselmesi bile istenmeyen birçok sebebe yol açacaktır. Bu anlamda dünyada küresel olarak bununla ilgili önlemler alınmaya çalışılıyor, anlaşmalar imzalanıyor. Bütün ülkeler karbon salınımının fazla olmasından dolayı iklim değişikliğinin yaşandığını düşündüklerinden anlaşma kabul edildi ve imzalanan anlaşma ile bunu azaltmayı taahhüt ediyorlar. Türkiye olarak biz de uluslararası çapta imzalanan anlaşmalara taraf olmaya çalışıyoruz. Paris Anlaşması da bu sürecin bir parçasını oluşturmaktadır” şeklinde konuştu. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ UZUN BİR SÜREÇ Özbahar, iklim değişikliğinin deprem gibi bir anda aniden etkisini göstermediğinden dolayı sonuçlarının hemen fark edilemediğini söyleyerek, “Etkileri yavaş yavaş geliştiğinden dolayı sonuçları da yavaş yavaş anlaşılmaktadır. Dünyanın birçok yeri iklim değişikliğinden farklı boyutlarda etkilenecekken ülkemiz bundan daha çok kuraklık olarak etkilenecek. Kuraklığın ne kadar süre içerisinde gelişeceği belli değilken, bunun sonucunda Türkiye büyük oranda susuzluk yaşayacak. Bunun için Türkiye olarak önlemler almamız gerekiyor. Kişisel olarak da yapılabilecekler var ve bu süreç biraz da insanların tüketim alışkanlıklarını değiştirmesi ile alakalı. Herkesin enerjiye muhakkak ihtiyacı var ama bu çevreyi koruyarak yapılmalıdır. En iyi enerji çevreci enerjidir. Kişisel olarak daha az elektrik, yakıt, su tüketerek bir nebze de olsa engellenebilir. Bununla birlikte bir yerden bir yere giderken kendi arabamızı kullanmak yerine toplu taşıma aracını kullanmak bile bu sürece kesinlikle katkı sağlayacaktır. Bu sebepten su tüketimine olabildiğince dikkat edilmeli, yer altı sularına olabildiğince dikkat edilmelidir. Tabi yapılabilecek en iyi şey insanların bu konuda doğru eğitilmesi olacaktır.” açıklamalarında bulundu. “BİTKİ TÜRLERİ AZALACAK” İklim değişikliğinin sonuçlarından birinin de bitki türlerinin azalacağı, bitki türlerinde çok fazla çeşide sahip olan Türkiye’nin de bu süreçten fazlasıyla etkileneceğinin altını çizen Özbahar, “Biz doğa Araştırmaları Derneği olarak iklim değişikliğinden doğa nasıl etkilenecek onun araştırmalarını yapıyoruz. Bununla ilgili birkaç tahminimiz var. Özellikle birkaç bitki türümüzün kaybolmasından korkuyoruz. Türkiye’nin diğer yerlere göre temel özelliği bitki türünün fazla olmasıdır. Tahminlere göre Türkiye’de 9 bin bitki türü bulunduğundan bahsedilmektedir. Bunların 3 bini ise sadece ülkemizde olan endemik bitki türleridir. Belirli iklim şartlarında ayakta kalabildikleri için sadece Türkiye’de yetişiyorlar. Bu açıdan ilerleyen süreçte iklim değişikliği faktörlerinin artması ile yaşanacaklardan birisi bitki türlerinde azalma olmasıdır. Tahminlerden bir diğeri ise kuş türlerinde azalma olacağıdır” dedi. TARIMDA SU SARFİYATI Özbahar, yurtdışında su felaketinin yaşanacağı öngörüldüğünden dolayı tarımda daha az su tüketmek için yöntemler kullanıldığını vurguladı. Özbahar, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Fakat biz su zengini bir ülke olmamamıza rağmen tarımda su sarfiyatını çok fazla yapmaktayız. Konya Ovası düşünüldüğünde kaçak kuyular açılarak ekinler, şekerpancarı gibi bitkiler sulanmaktadır. Suyu daha farklı şekilde kullanmak, ileride belli dönemlerde kullanmak üzere suyu saklamak ileride yaşanacak su kıtlığı açısından en faydalısı olacaktır. Yeraltı suyunun azalması en fazla tarımı etkilemektedir ve ne yazık ki henüz bununla alakalı bir şey yapamadık. İç Anadolu’da baraj sistemleri çok fazla olduğu için normal suların, göllerin ve akarsuların dengesini bozmaktadır. Bu noktada 100 yıl içerisinde susuz tarıma geçilerek ya da daha az su kullanılarak tarım ürünü elde etme yöntemleri gelişecektir. Çünkü Konya Ovası kadar alanda Hollanda’nın bize göre daha çok tarım ürünü ürettiğini düşünürsek bu gerçekten sorgulanması gereken bir konudur.” İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN HEPİMİZ SORUMLUYUZ Doğal alanlar kaybedildiğinde bunun neye yol açacağının çok farkında olmadığımızı söyleyen Özbahar, “Doğanın dengesi gittiğinde ve geri dönüşü olmadığında kıymetini anlayacağız. İnsanların doğal yaşamın farkında olması, saygı duyması, dengeyi bozmamak adına çeşitli çabalarda bulunması önemlidir. Bir yerde sel felaketi olduğundan bunu küresel ısınmaya bağlamak esasında küresel ısınmanın arkasına saklanmaktır. Hâlbuki küresel ısınmayı yaratanlar da gene biz insanlarız. Bunu ‘trafik canavarı’ kavramına da benzetebiliriz. Trafik canavarı dendiğinde insanların dışında gelişen bir konu gibi öne sürülmektedir. Aslında trafik canavarı dediğimiz kavram trafikte bulunan insanların ta kendisidir. İklim değişikliği de insanların dışındaymış gibi anlatılarak önlenemez olduğu hissi verilmeye çalışılıyor. Bu noktada ileriyi görüp, öngörülü davranmak gerekir. Hepimiz bu konuya ne kadar çok dikkat edersek, bu işten o kadar az hasarla kurtuluruz. Çünkü bilim insanları artık kritik noktanın geçildiğini düşünüyorlar. Yani etkilerin tamamen yok edileceği noktayı geçtik. Artık bundan sonra yapılacak olan şey etkileri yok etmek yerine yumuşatmak olacaktır. Bireysel çabaların yanında küresel bir mücadele de gerektiren konudur.” dedi. (Türkan ÇATAL)  

Editör: TE Bilisim