54 yıldan bu yana Cebeci’de ayakkabı ustalığı yapan Nurettin Cebeci ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Yarım asırdır ‘Bale Kundura’ ismi ile ayakkabıcılık yapan Cebeci, aynı zamanda tanınan birçok isme de ayakkabı dikmiş. Ayakkabı diktiği isimlerin arasında dönemin bakanları Halil Başol, Köksal Toptan, Ahmet Tahtakılıç gibi isimler yer alırken Bülent Ecevit, Adnan Şenses, Ahmet Necdet Sezer, Yaşar Büyükanıt gibi birçok isim de Nurettin Cebeci’ye ayakkabı diktirmiş. 1938 yılında Artvin’in Borçka ilçesine bağlı Muratlı köyünde doğan Nurettin Cebeci, 1957 yılında Borçka’dan Ankara’ya gelerek ayakkabıcılık yapmaya başlıyor. Kendi tasarladığı ayakkabıları diken Cebeci, o dönem Ankara’da özellikle politikacılar arasında kendisinden söz ettiren bir isim haline geliyor. Bizzat dükkanına gelerek sipariş veren politikacılar sonrasında Cebeci’yi unutmuyorlar. Nurettin Cebeci ise dükkanını ziyaret edenlerle çektirdiği fotoğrafları, kendisine özel günlerde kart gönderen tanıdık isimlerin kartlarını ve mektuplarını hala sakladığını ifade ederek dükkanının bir müze gibi olduğunu belirtiyor. Emekli olmayı düşünmediğini belirten cebeci dükkanını ‘mutluluk yuvam’ olarak tanımlıyor.  Nurettin Cebeci kendinizden bahsedebilir misiniz? Ayakkabı mesleği ile tanışmanız nasıl oldu? Doğduğum dönemlerde ailenin maddi durumu iyi değildi. İyi olsaydı bile Ankara, İstanbul gibi yerlere çocuğunu göndermeye kimse cesaret edemezdi. Çünkü büyük şehir ailelerimiz için derya deniz gibiydi. O dönem bizden sadece abim okuyabilmişti. O da kendi çabaları ile okudu. Abim liseyi bitirdikten sonra Ankara’ya geldi. Ankara’da geceleri okumaya başlamıştı. Çünkü gündüzleri çalışmak zorundaydı. O dönemde çarşıda istihdam edilebilmemiz için bir meslek sahibi olmamız lazımdı. Terzilik, marangozluk, ayakkabıcılık gibi bir mesleğimizin olması gerekiyordu. Bize is ayakkabıcılık nasip oldu. O dönemler ben ayakkabıcılığı ilçemiz Borçka’da öğrendim. 3-4 yıl Borçka’da çalışıp kalfa olduktan sonra kendimi geliştirmek için abim de o zamanlar Ankara’da öğrenimine devam ettiğinden onun yanına geldim. Askere gidene kadar 5,6 ay kadar abimin yanında kalarak çalıştım. İstanbul Beyoğlu’nda Tanca’da çalışan bir akrabam ise o dönem bana ulaşıp eğer ki bu mesleğe devam etmek istiyorsan mesleğine İstanbul’da devam etmemin gerektiğini söyledi. Askere gitmeme de hala vardı. Ben de yani Borçka’dan gelip askere gidene kadar bu dönemi Ankara’da ve İstanbul’da ayakkabıcılarda çalışarak değerlendirdim. Askere gidip geldikten sonra sermayesiz bir şekilde mahalle arasına dükkan açtım. Aradan 2 yıl geçtikten sonra ise 54 yıldır bulunduğum dükkânıma geçtim. Zaten askerlik öncesi de 6 ay kadar bir kunduracıda çalışmıştım. Yani bu caddenin yabancısı değildim. Bu caddeyi tercih etmemin sebebi ise Hacettepe’yi, Abidinpaşa’yı, Akdere’yi, Cebeci’yi, Dikimevi’ni, Kurtuluş’u Kızılay’a bağlayan bir cadde olmasıydı. Hem kira anlamında da beni çok fazla zorlamayacak hem de rahatlıkla Ankara’ya hitabet edebileceğim bir caddeydi. Bundan dolayı seçimim bu cadde oldu. Sohbet esnasında çok okuduğunuzu, okumaya ise çocukluğunuzda başladığınızı ifade etmiştiniz. Bunun mesleğinize nasıl bir katkısı oldu? Memleketimde çıraklık yaptığım zamanlarda memlekete sadece Tercüman ile Hürriyet gazeteleri gelirdi. O dönem gazete işleriyle haşır neşir olan bir abi vardı ve o beni İstanbul’dan benim adıma 3 mecmuaya abone yaptı. Çırakken aldığım bütün harçlıklarım o 3 mecmuaya giderdi. Mecmuaların adları ise Yıldız, Hafta ve Hayat’tı. Ben bu mecmuaların sadece resimlerine bakmadım ya da yazıların bir kısmına bakıp geçmemiştim. A’dan Z’ye 3 mecmuayı roman okur gibi okurdum. Ve o dönem okuduğum 3 mecmua benim ufkumu inanılmaz derecede açmıştı. Türkiye’nin, Avrupa’nın yani dünyanın bütün güzelliklerini onlardan öğrenmiştim. Bunun da tabi mesleğime de katkısı oldu. Size ayakkabı diktirmeye kimler geliyordu? Tanınan hangi isimlere ayakkabı diktiniz? Dükkanı açtığım ilk zamanlarda Ankara Radyosu ses sanatçıları gelirdi sıkça. İlk gelenlerden birisi ise şuan Berlin Üniversitesi’nde Türkiyeli öğrencilere müzik dersi veren bestekar İsmet Nedim idi. Ayakkabı diktirmek için bana geldiklerinde imzalı fotoğrafları ile gelirler bende dükkanın camına asardım. Dükkanım böylelikle ilgi çekmeye başladı. Daha sonralarında ise sıkça iş insanları gelip ayakkabı diktirmeye başladılar. Buna zamana-la birçok politikacı da dahil oldu. Eski Milli Eğitim Bakanı olan Ali Naili Erdem benim için önemli isimler arasındaydı. Kendisi şok şık giyinirdi. Ticaret Bakanı Halil Başol, Devlet Bakanı Köksal Toptan, birçok bakanlığa getirilmiş Ahmet Tahtakılıç gibi birçok insana ayakkabı diktim ve hepsiyle de tanıştım. Her biri dükkanıma gelirdi. Esasında bunun olması zincirlemeydi. Çünkü politikacılardan birisine ayakkabı diksem bir diğeri çok şık bulup kime diktirdiğini soruyordu ve birkaç gün sonra ise o isim muhakkak dükkanıma ayakkabı siparişi vermek için geliyordu. Ve bu saydığım isimlerin hepsi de bizzat dükkanıma gelen isimlerdi. Bunun haricinde kuvvet komutanlarının birçoğu da buraya gelmiştir. 20 yıl öncesine kadar politikacılar halkın arasında daha fazla bulunabiliyorken artık politikacıların insanlarla o derece yakınlık kurmadıklarını görüyoruz. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? Bu konuda haklısınız. Bülent Ecevit örneğin sayamayacağım kadar ayakkabısını diktiğim bir politikacıdır. Ecevit ile ilgili şunları söylemek gerekirse kendisi hayatımda gördüğüm en kibar politikacılardan birisiydi. Dünya kültürüne sahip bir insandı bence. Makamına gittiğim zaman beni en son kapıya kadar uğurlardı. Bir keresinde çekecekle ayakkabısını giydirmek istedim, kabul etmedi ben kendim giyeceğim dedi. Bu benim mesleğim diye ısrar ettiğim de çekeceği elimden aldı ve ayağını koltuğun alt tarafına alarak ayakkabısını giydi. O dönemler böyle politikacılar vardı. Yıllarca politikacılara ayakkabı dikmiş bir ayakkabı ustası olarak söylüyorum ki şuan ne yazık ki buna rastlamak pek mümkün değil. Artık sipariş alıyor musunuz? Bütün ayakkabılarımı kendim tasarlıyorum. Kendime has bir tarzım da olduğundan isimlerin dikkatini çekiyordu. Fakat artık sipariş usulü çalışmıyorum. Eğer ki ayakta ortapedik bir problem varsa sadece bunun için sipariş alıyorum. Zaten dükkanda yeterince diktiğim ayakkabılar var, almak isteyen gelip dükkandan alacağı ayakkabıyı seçiyor, beğenirse alıyor. 54 yıldır bu caddedesiniz, aynı zamanda 54 yıldır da bu semte, bu caddeye tanıklık yapıyorsunuz. Peki 54 yıl içerisinde bu semtte neler değişti? 1957 yılında Ankara’ya geldim. Kurutuluş parkında şuan olan ağaçlar o zamanlar yoktu. O dönemler Kurtuluş Parkının içinde miting yapılırdı. Kurutuluş Parkının sahibi ise zengin bir kadındı. Ankara’da yeşil bir alan olması için de Ankaralılara bağışlamıştı. Yaklaşık 30 yıl önceki belediye Kurtuluş Parkını maddi zorluklar çektiğinden dolayı parkı parselleyip iş alanları açmak istedi. O dönemler sağ olan parkın sahibi kadın ise bunu öğrenince belediyeyi mahkemeye vererek mahkemeyi kazandı ve park, Ankara’nın yeşil alanı olarak kalmaya devam etti. Yol kenarındaki yaşlı ağaçları ise Atatürk diktirmiş. Ama insanlar duyarsız. Eskiden kömür kullanıldığı dönemlerde kamyon şoförleri sıklıkla ağaca çarparlardı. Bu yüzden şuan yaşlı ağaçların hepsi yaralanmış vaziyette. Eskiden Dikimevi’nde otururduk abimle. Yay kaldırımları böyle bakımlı değildi. Yağmur yağdığı zaman yay kaldırımları çamur olurdu. Şimdi çağ değişiyor, imkânlar artıyor. Nurettin Bey bu işle ilgilenen çocuklarınız var mı? Ayakkabıcılık mesleği çocuklarınızın da ilgisini çekebildi mi? Çocuklarımdan bu işle ilgilenen olmadı. Hepsi de üniversite okudular. Ve şuan hepsi de kendi işleriyle ilgili alanlarda çalışıyorlar. Gelişen, değişen çağ ile birlikte ayakkabı sektöründe neler değişti peki? Çağ değiştikçe siz de tasarımlarınızı ona göre mi değiştirdiniz? Evet çağ değişiyor ama çağ değiştikçe biz kendi beğendiklerimizi dikmeye devam ettik. Yani kendi beğendiğimin modelini çıkarıyor, sonrasında da serisine geçiyordum Neler değişti dediğiniz zaman da şunu muhakkak söylemek gerekir: Teknoloji gelişti, bu da beraberinde ayakkabı sektörünü de etkiledi. Özellikle büyük fabrikaların açılıp orada seri şekilde ayakkabıların üretilmeye başlaması ise bunun sonucu. Artık marketlerde bile ayakkabı satılıyor durumda. Bir diğer durum ise kredi kartları ile artık alışveriş yapılarak taksite böldürülebiliyor. Bu sistem henüz bizde olmasa da çok şükür kendimize yetiyoruz. İşte tam da sıçrama yapacağım dönemde ne yazı ki kefalet borçları ile uğraştığımdan yerimde saydım. Gene de buna şükrediyorum. Çünkü gelişen teknoloji çağına rağmen hiç büyümeyen küçük dükkanım bana ve aileme yetti. Çocuklarımı büyüttüm, okuttum. Bu kadarı da yetiyor bana. Büyük mağazalar, fabrikalar açılmasına rağmen siz onlara yenik düşmediniz ve hala dükkanınız açık vaziyette devam ediyorsunuz, 54 yıldır da buradasınız. Peki gerçek anlamda emekliliği düşünüyor musunuz? 54 yılımı ben burada geçirdim. İyisiyle kötüsüyle benim burada çok anılarım oldu. Gördüğünüz gibi burası zaten müze gibi. Bundan dolayı benim buradan kopmam mümkün değil. Çünkü ben dükkanımı ‘mutluluk yuvam’ olarak tanımlıyorum. Hayata veda edene kadar da burada olmaya devam edeceğim. (Türkan ÇATAL YILDIZ)

Editör: TE Bilisim