Sincian yazımıza, dünden kalan yerden devam edelim: Sincian’da nereye adım atsanız mutlaka bir yeryüzü cenneti ile karşılaşıyorsunuz. İşte onlardan biri de 600’den fazla üzüm çeşidinin yetiştiği Üzüm Vadisi. Buraya “Uzun Ömür Vadisi” de deniyor. 9 bin nüfuslu vadide, yaşı 100’ü aşmış, azımsanmayacak oranda insan yaşıyor.  Üzüm Vadisi iki dağ arasında yer alıyor ve asma kütükleri, üzerinde ot bitmeyen Alev Dağı’nın eteklerinde hayat buluyor. Üzüm Vadisi, tek bir kaynaktan çıkmış sonra kendi yolunu bulmuş nehirler gibi üç koldan ilerliyor. Yaklaşık bir kilometre sonra ise ayrılan kollar barajda toplanırcasına bir meydanda buluşuyor. Ardından yine üç koldan salıveriliyor. Kimisi az ötedeki şaraphaneye, kimisi kurutulmak üzere başka bir yöne, kimisi de sofraları zenginleştirmek üzere evlere dağılıyor. Üzüm Vadisi, bin çeşit meyve kokan Turfan’ın adeta yerüstündeki kanalları... Turfan’ın yaklaşık 10 kilometre doğusunda yer alan Alev Dağı, Shanshan’dan başlayıp batıdaki bir başka vadi olan Şeftali Vadisi’nde son buluyor. Doğu-batı arasında 98, güney-kuzey arasında da 9 kilometre uzunluğundaki dağın zirvesinin yüksekliği 831,7 metre.  Yaklaşık 140 milyon yıl önce Himalayaların oluşumu sırasında ortaya çıkan dağ, özellikle yazın, 47,8’e varan sıcaklığıyla alevden bir ejdere benziyor. Hakkında birden çok efsane var ama en bilineni Wu Cheng’in kaleme aldığı “Batıya Yolculuk” kitabında yer alıyor:  “Maymun Kral Sun Wukong, cennet sarayında olay çıkarırken, Taishang Laojun’un ölümsüzlük ilacı üretmek için yerleştirdiği kazanı devirmiş. Kazanda yanan odun kömüründen üç parça Turfan’a düşmüş. Sun Wukong, sihirli yelpazesiyle ateşi sündürmüş ve odun kömürleri Alev Dağı’na dönüşmüş.” Ölümsüzlük iksiri size, Lokman Hekim’in ölümsüzlük otunu anımsattı mı? Öyleyse durun bitmedi: Aydin Gölü, Turfan Havzası’nın göbeğinde yer alıyor. Dünyanın en alçak ikinci yeri ve Uygurca, “Ay” anlamına geliyor. Çünkü gölün yatağının önemli bir bölümü kuru ve üzeri, gümüş gibi parlayan tuz tabakasıyla kaplı. Aydin Gölü ya da Uygurların deyimiyle “Mehtap Gölü” anlamındaki “Aydin Kölü”, 249 milyon yıl önce Himalayaların oluşumu sırasında ortaya çıktı. Çevresindeki yüksek dağların buzullarından eriyen suların oluşturduğu Aydin Gölü, ilk dönemlerinde 50 bin kilometrekare genişliğinde bir kıta iç deniziydi. Bugün ise gölün sadece güneybatı bölümünde su bulunuyor. Sincian’ı kendi gözlerinizle tanıyıp, kendi kulaklarınızla dinlerken Uygurlu Nasreddin Hoca ile de karşılaşacaksınız. Fıkralarının da benzerlik gösterdiği eşeğine ters binen Anadolulu Nasreddin ile yan binen Uygurlu Efendi arasındaki tek fark eşeğin üzerindeki figürleri. Peki, Aydin Gölü de Hoca’nın fıkrasında kuyudan çıkarmaya çalıştığı ay olmasın! Her şeye rağmen tüm dünyayı kardeş yapan da insanlığın bu ortak kültüründe yoğrulmuş olmak değil mi? Sincian Uygur Özerk Bölgesi’nde bir yanınız sıcakken bir yanınız da soğuk. Mesela ağustos ayında ne kadar soğuk olabilir? Çok… Hanas (Kanasi), Çincede “Tanrının Dinlendiği Yer” anlamına geliyor. Sincian’ın en kuzey ucunda, Altay Dağlarında. Kazakistan, Rusya ve Moğolistan’ı, Çin’den ayıran doğal bir sınır. Dağın o noktadaki doruğunun adı “Dostluk Tepesi”. Hanas’ın sahibi, gizemli topluluk Tuvalar... Hanas Gölü’nün çevresine kurulu köylerde yaşayan Tuvalar, nüfusu oldukça az ancak tarihi geçmişleri oldukça uzun bir topluluk. Örf, adet ve fiziksel yapıları Moğolları andırıyor. Evliliklerini de yaygın olarak Moğollarla yapıyorlar. Yazılı kaynakları olmadığı için tarihi geçmişleri bilinmiyor. “Sır” bir etnik renk Tuvalar, “Bulutlarla yaşayan kavim” olarak adlandırılıyorlar. Deniz seviyesinden 1375 metre yükseklikteki Hanas Gölü, Moğolcada “Vadi içindeki göl” anlamına geliyor. Derinliği 188,5 metre olan gölün yüzölçümü 45,73 kilometrekare. Altay Dağlarından eriyen buzullar nehre dönüşüp bu göle su olarak konuk oluyor. Konuk oluyor çünkü göl, bildiğiniz göllerden değil. Tüm nehirler bir göle ya da denize akar ve buluştuğu yerde de sonlanır. Oysa Hanas Gölü’nde öyle değil. Bir çeşit doğal baraj olan göle gelen su, nehrin bir yerinde derinlikten dolayı birikiyor, dinleniyor sonra yoluna devam ediyor. Göle, nehir üzerinde oluşmuş körfezleri tek tek geçerek ulaşıyorsunuz. Örneğin, nehrin deniz seviyesinden 1325 metre yükseklikteki bölümünde oluşan adacık, oturan ejderhaya benzediği için Ejderha Körfezi diye anılıyor. Bir sonraki körfezde suda hilale benzer beyaz bir siluet oluştuğu için buranın adı da Hilal Körfezi. İnci Körfezi, rivayete göre Cengiz Han’ın bir seferi sırasında ellerini yıkadığı yer. Cengiz Han, ellerini yıkamak için nehre eğiliyor ve elbisesindeki incilerden biri suya düşüyor. Neredeyse günün her saatinde suda küçük parıltılar görüldüğü için buraya da İnci Körfezi adı verilmiş. Dağların eteklerinde bulut denizini andıran yerdeki körfezin adı, Tanrı Körfezi. Bulutlar hiç yükselmediği için bölgeyi gizemli yapıyor ve Çinlilere göre Tanrı da gizemli yerde yaşar. Gölün çevresinde gezinirken birinin sürekli sizi izlediğini hissediyorsunuz. Ancak bu, köylülerin gölde var olduğuna inandığı canavar değil. Sizi izleyen, “Balığa Bakma Platformu” anlamına gelen Guanyutai. 1068 basamakla çıkılan bu kule, bölgenin en yüksekteki gözetleme kulesi. Kuleden baktığınızda Hanas, çepeçevre ayaklarınızın altında kalıyor ve kendinizi kartallarla eş tutuyorsunuz. Herkesin bir Sincian’ı varmış. Benimki, ilk kez orada duyduğum bir şarkının sözlerindeki gibi: “Ben, senden ayrılmayı istemiyorum Çünkü ben gittikten sonra Beni burada tek başına bekleyeceksin Bu duygu, bulutun güneşi kapatacağı kadar bir duygu Ben gittikten sonra Çölde ayak izlerimi sayarak beni bekleyeceksin Kazlar kanatlarını sallayarak gökyüzüne uçuyorlar Bu kazların nerede duracağını güneşin batışı da bilmiyor Ama sen, Sonsuza kadar benim kalbimde duracaksın…”  

Editör: TE Bilisim