Çağımızın en büyük problemlerinden biri olan tüketim çılgınlığının başlıca nedeni “doyumsuzluk” faktörü olarak belirtiliyor. ‘Ne kadar çok şeye sahip olursak, o kadar çok mutlu oluruz’ düşüncesi insanları zamanla mutsuzluğa sürüklüyor. Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan, modern dünyanın esas aktörü olan tüketim, gerçekte ve kurguda karşımıza çıkıyor. Gerçekte somut ihtiyaçların karşılanması, kurguda ise aslında sahip olamadığımız hayat tarzlarının satın alınması olarak kendine yer buluyor. Mesela popüler bir markanın saatini taktığımız zaman kendimizi, reklam kampanyalarında sunulan, bir kimliğe bürünmüş gibi hissedebiliriz. Ya da ‘magnum’ isimli bir dondurma yiyerek kendimizi ‘’kızgın kumlar üzerinde yürüyen’’  özgür ruhlu ve seksi kadınlar olarak hissedebiliriz. Öyle ki durum temel tüketim ihtiyaçlarından çıkıp kimlik kazanma tatminlerine doğru hızla ilerliyor. Bu öyle bir sistem ki sonu yok. Sahip oldukça daha fazlasını isteyen, hiçbir şekilde doymayan, uçsuz bucaksız bir his. Merkezinde BEN duygusunun olduğu, empati olgusundan yoksun, aslına bakarsanız zor bir sürecin başlangıcı… Dünyadaki savaşların, kişisel çıkarlar uğruna verilen mücadelelerin temel sebebi; Tüketmek için yaratılmış insanlar, gruplar, ülkeler… Etrafınıza şöyle bir bakın bütün dünyasını bu duygu üzerine inşa etmiş en az bir insanı eminim ki göreceksiniz. Hep daha iyisini, daha fazlasını isteyen bütün benliğini elinde olanlara ve daha fazlasını elde etmeye adamış bu insanların çıkış noktası daha duygusudur. Daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, daha çok kazanç, daha güzel bir kadın ya da daha yakışıklı bir adam… Daha, daha, daha… Oysaki bu zorlu sürecin maddi ya da güç kazanımları olsa da özünde insanları mutsuzluğa sürüklüyor. Kendi iç huzurlarından çıkarıp bu kazanımlara köle haline dönüştürüyor. Hayatının belki de en güzel yıllarını anlamsız bir mücadeleye eviriyor. Bu mücadelenin sonunda her şeye sahip gibi görünen ama hiçbir şeye sahip olamayan insanlar topluluğu oluşturuyor. Huzurun, güvenin, sevginin, mutluluğun olmadığı bir topluluk yaratıyor. Ünlü yazar Vladimir Nabokov’un da dediği gibi; Modern yaşam tüketimi artırmak için rekabeti teşvik etmiştir. Rekabet kıskançlığa, kıskançlık ise mutsuzluğa dönüşmüştür. Bütün bu anlamların yok olduğu tüketim çılgınlığının sonu ise, tüm fanilerin yaşayacağı, bir karış toprak ve bir kefen ile geride bıraktığı anlamsız mücadelenin kalıntıları olacak.
Editör: TE Bilisim