Her seçim öncesi kuşkusuz tartışma konusu olan ‘Kamu hizmeti’ yayıncılığı 24 Haziran seçimlerine sayılı günler kala tekrardan kamuoyunun gündemine geldi.  Kamu hizmeti yayıncılığının her seçim öncesi tartışma konusu olması, bu görevi ‘Kamu adına yapıyorum’ iddiasında bulunan TRT’nin görevini yerine getirmediğinin göstergesidir. Tarihsel olarak medya ve iktidar ilişkisi göz önüne alındığında bu görevin tam olarak sağlanması ve yerine getirilmesi de beklenebilir bir durum değildir. Kamu Hizmeti Yayıncılığı, ‘halk için yapılan, halk tarafından finanse edilen ve halk tarafından kontrol edilen yayıncılıktır.’ Halkın elektrik faturalarından pay alarak yayın hayatına devam eden ve özel yayıncılıkla arasında en ufak bir tartışma söz konusu olduğunda ‘kamu adına yayın yapıyorum’ iddiasında bulunan TRT’nin hemen her dönemde iktidar partilerinin siyasi atamalarıyla tarafsızlığını kaybettiği bir gerçektir. Çok eskiye gitmeden RTÜK’ün son bir aydaki istatistiklerine inceleyerek TRT’nin iddia ettiği gibi kamu hizmeti yayıncılığını sağlayıp sağlamadığına bakabiliriz; TRT Haber kanalında 01-30 Nisan 2018 tarihleri arasında siyasi partilere ve siyasi parti temsilcilerine ayrılan sürelerin toplamı: AKP: 42 saat 45 dakika 19 saniye, CHP: 2 saat 43 dakika 50 saniye, MHP: 2 saat 45 dakika 21 saniye, HDP: Ayrılan süre yok, Saadet Partisi: Ayrılan süre yok, İyi Parti: Ayrılan süre yok. İktidar partisi ve muhalefet partilerine ayrılan sürelere bakıldığında egemen siyaset adına sansür uygulandığı çok açık bir şekilde görülmektedir. Ayrılan sürelerin uzunluğu, kamunun doğru ve tarafsız haber alma hakkından mahrum bırakıldığının açık göstergesidir. Toplumun büyük bir kesimini oluşturan Muhalefet partileri geleneksel bir şekilde yok sayılmış, çok seslilik ve çoğulculuk ilkesi her zaman olduğu gibi Nisan ayında da göz ardı edilmiştir. Kamu Hizmeti Yayıncılığı iddiasında bulunan TRT’nin ayrılan sürelerin uzunluğu ile 2954 sayılı TRT yasasının 5’inci maddesine de bağlı kalmadığı görülmektedir. 5’inci madde derki; haberlerin toplanması, seçilmesi ve yayınlanmasında tarafsızlık, doğruluk ve çabukluk ilkeleri ile çağdaş habercilik teknik ve metotlarına bağlı olmak, tek yönlü taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç ve düşüncesinin menfaatlerine alet olmamak. TRT yaptığı yayıncılık ile yukarıdaki 5’inci maddeyi açık bir şekilde ihlal etmiştir ve etmektedir. Sonuç olarak; TRT’ye biçilen öncü rol, teknik planlanmanın ötesinde, yayıncılık açısından da kurumun yeni stratejiler oluşturmasını zorunlu kılmaktadır. TRT’nin yayıncılık faaliyetlerine baktığımızda var olan kanallara, izleyici beğenilerini ve farklı ilgi alanlarını hedefleyen spor, belgesel, müzik, haber gibi konulara yoğunlaşan tematik kanallara ağırlık verdiğini görebiliyoruz. Ancak kurumun merkezi konumu nedeniyle yayın ilke ve politikaları açısından farklı bir yaklaşım söz konusu olmadığı için, söz konusu kanallar ne “çeşitlilik” beklentilerini ne de kamu hizmeti yayıncılığını gerekleri olan “çoğulculuk” ve “çokseslilik” ilkelerini karşılamaktadır. TRT’ye tahsis edilen frekanslardan en az bir tanesinin toplumun “öteki” kesimlerine değişimli bir şekilde verilmesi anlamlı olacaktır. Bu şekilde televizyon yayıncılığı gibi maliyetli olan bir faaliyet alanına katılamayacak kesimler, demokratik taleplerini bu şekilde aktarma olanağına kavuşabileceklerdir. Bu kesimler için göreceli de olsa temsil olanağına kavuşma imkânı doğmuş olacaktır.

Editör: TE Bilisim