Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin içerisinde yer alan Sanat Sokağı birçok el sanatları ile uğraşan kişilere ev sahipliği yapıyor. Bunlardan birisi ise atölyesinde kazaziye, telkâri ve mine sanatlarıyla ilgilenen Lale Azgın. Unutulmaya yüz tutan el sanatlarının değerini ve bilinirliğini artırmak için kurulan Sanat Sokağı birçok sanatçıya fırsat vermeye devam ediyor. Bunlardan birisi olan Lale Azgın ile el sanatları ve yaptığı ürünlere ilişkin keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Azgın konuşmasında el sanatlarının el beceresi gerektirmediğini söyleyerek, teknik bilgileri aldıktan sonra herkesin yapabileceğini ifade etti. Yaptığı işin kendisine inanılmaz derece mutluluk verdiğini ifade eden Azgın, el sanatlarıyla ilgilenmeye başlamasına ilişkin şunları söyledi: “Uzun süre başka işleri yaptıktan sonra bir arayış içerisine girdim. Bu dönemde gümüş el sanatları ile ilgilenmeye başladım. Çünkü bu işi yapabileceğimi ve seveceğimi düşündüm. Olgunlaşma Enstitüsü’nde bir yıl boyunca eğitim aldım. Sonrasında da bir atölyede yaklaşık 6 ay çalışmalar yaptık. Sonrasında ilerleyerek bu aşamaya geldim.” CAM TOZLARIYLA YAPILAN MİNE Ankara doğumlu olduğunu ve bütün hayatının Ankara’da geçtiğini ifade eden Azgın, Sanat Sokağı’ndaki atölyesinde mine, telkâri ve kazaziye sanatlarına ilişkin çalışmalar yaptığını aktardı. Öncelikle gümüş takı ile başladığını belirten Azgın, 2012’den beri Sanat Sokağı’nda yer alan atölyesinde telkâri, kazaziye ve mine sanatlarını da öğrenerek kendisini bu konuda geliştirdiğini söyledi. Yaptığı ürünleri atölyesinde satışa sunan ve ilgilendiği sanatlara ilişkin dersler de veren Azgın, öncelikle mine sanatının ne anlama geldiğine dair şunları söyledi: “Mine sanatı cam tozlarıyla yapılan; bakırın, altının ve gümüşün üzerine uygulanan bir çalışmadır. Esasında mine çok zarif bir bezeme biçimidir. Minyatür sanatı ile büyük bir bütünlük taşıyan mine sanatı, yüzyıllardır bilinen ve yapılan bir sanat dalıdır. Mine sanatı beraberinde büyük bir ustalık ve özveri de gerektirir. Çünkü naif bir sanattır, dikkat edilmediğinde çok çabuk kırılabilir. Metal bir yüzeyin sert ve parlak bir cam katmanla kaplanmasıyla oluştuğundan çok sıcak bir fırına özel bir ısıtma işlemi uygulanarak kaynaştırılması gerekir.” OSMANLI DÖNEMİNDEN BU YANA MİNE SANATI… Mine sanatının nasıl yapıldığına ilişkin bilgiler vermeye devam eden Azgın konuşmasını şöyle sürdürdü: “Mine işinde kullanılan cam tozu çeşitli maddelerin istenilen rengin elde edilmesi için karıştırılmasıyla oluşur. Bu karışım soğuduktan sonra çeşitli işlemlerden geçirilerek toz haline getirilir. Isıtma işleminde ise toz haline gelmiş parçalar eriyerek metal yüzeye yapışır. Değişik katı maddelerin kullanılması ile de minenin saydamlığı ya da matlığı belirlenebilir.” Mine sanatının çok eskilerden beri kullanılan bir sanat olduğunu ve Osmanlı Devleti döneminde de önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Azgın, Yıldız Sarayı’nda mine sanatından yapılmış eserlerin bulunduğunu ifade etti. Kendisinin takı işlerinde kullandığı mine sanatının nesnelerin üzerine de işlenebileceğini söyleyen Azgın, bir vazo üzerine bile minenin yapılabileceğini ifade etti. Günümüzde kulüp ve okul rozetlerinde, nişanlarda, saç fırçası ve el aynalarının arka yüzlerinde kullanıldığına vurgu yapan Azgın, “Kuyumcu mineleri, levha ve rozetlerde sanayide ve kuyumculukta kullanılıyor. Metal üzerine figüratif resim ve manzara kompozisyonları yapımında beğenilen bir yöntem olarak kendisine yer bulabiliyor” dedi. İNCE İŞÇİLİK GEREKTİREN TELKARİ SANATI Telkâri sanatına ilişkin de bilgiler veren Azgın, “Telkari Ankara’da Beypazarı’nda, Mardin’de çok sık kullanılan bir el sanatıdır. Ayrıca bahsettiğim bölgelerde çok güzel telkari örnekleri bulunmaktadır. Kültürümüzün bir parçasıdır. Telkâriyi bilen kişi ismini duyduğunda aklına hemen telkârinin zarifliği gelir. Çünkü telkari çok ince tellerin şekillendirilmesi ile takıya dönüştürülmesidir. Bu aynı zamanda objeye de dönüştürülebilir. Anadolu’da Güneydoğu’da telkâriden çok güzel kemerler yapılabiliyor örneğin. Düğünlerde kadınların bellerinden telkari kemerleri görmek mümkündür. Ayrıca telkari tılsımlı olduğu ve uğur getirdiği inancı da yaygındır” dedi. Telkarinin Beypazarı’nda yoğun olarak kullanıldığına dikkat çeken Azgın, telkari sanatının Beypazarı’na ahilik ile kazandırıldığını söyledi. Beypazarı’nda birçok telkari atölyesi olduğunu söyleyen ve birçok kişinin bundan ekmek yediğini ifade eden Azgın, “Telkari sabır ve incelik isteyen bir sanattır. Bundan dolayı da tam bir el emeği göz nurudur. Çünkü telkari ustaları gümüş madenini potada eritip işlemden geçirerek yapar. Elleriyle tellere ince ince motifler verirler ve ortaya harika eserler çıkarırlar” ifadelerini kullandı. TELKARİYİ DAHA ÇOK KADINLAR TERCİH EDİYOR Azgın telkârinin genellikle takı ve aksesuarlarda kullanıldığını belirterek telkâriye dair konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Telkari ile yapılmış takılar özellikle kadınlar tarafından çok tercih edilir. Çünkü telkari esasında zarafet demektir. Kadınlar telkâri ile yapılmış kolye, küpe, bileklik, broş, yüzük, halhal, künye gibi ürünleri tercih ediyorlar. Ben de atölyemde genelde bu tür ürünleri yapıyorum. Sadece kadınlar değil, erkekler de tabi tercih edebiliyorlar. Erkekler ise künye, bileklik, yüzük ve tespih gibi takı ürünlerini tercih edebiliyorlar.” Ev aksesuarlarında da telkârinin tercih edildiğini söyleyen Azgın, “Evde ise tepsi, silah ve bıçak kabzaları, mücevher kutusu, anahtarlık, fotoğraf çerçeveleri, vazo, kibritlik, şekerlik gibi ürünlerde de tercih edilebiliyor” dedi. TRABZON’A ÖZGÜ SANAT DALI: KAZAZİYE Son olarak kazaziye sanatına ilişkin de bilgiler veren Azgın, kazaziyenin tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmadığını ifade ederek Lidyalılara kadar dayandığını belirtti. Lidyalılardan Anadolu insanına miras kaldığına dair ifadelerin tarih kitaplarında yer aldığını söyleyen Azgın, “Kazazlık sanatı Türkiye topraklarında Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında Trabzon’u fethetmesiyle başladığı görüşü de tarihte bulunuyor. Gümüşhane’de bulunan gümüş madenlerinin işletilmesi ve oradan çıkarılan gümüş madeninin Trabzon Limanına getirilmesi ile gümüş madeni işletilmeye başlanıyor” dedi. Anadolu’da Trabzon’a özgü bir sanat dalı olduğunu ifade eden Azgın, “Kazaziye sanatının geliştirilmesi için birçok çalışmalar yapılıyor. Sadece Trabzon’a özgü bir sanat dalı olmasındansa tüm dünya tarafından tanınan bir sanat dalı olması için çaba sarf ediliyor” ifadelerini kullandı. Azgın ayrıca Trabzon’un kazaziyede kullanılan ürünlerin hepsini kendilerinin ürettiklerini vurguladı. Ankara’da ise son 15 yıldan bu yana birçok atölyede uygulandığını ifade etti. “EL SANATLARI MALİYETLİ SANATLAR” Telkari, kazaziye ve mine sanatının Ankara’da son zamanlarda bilinir olmaya başladığını söyleyen Azgın Başkentlilerin el sanatlarına ilgisine ilişkin şunları aktardı: “Ankara’da öğrenmek isteyen çok kişi var. Özellikle Beypazarı’nda bununla ilgili çok çalışmalar yapılıyor. Fakat burada en önemli sorun maliyet. Çünkü bu sanat dalları biraz maliyetli sanat dalları. Kullanılan ürünler özellikle metaller pahalı. İnsanların alım gücü de düşük olduğundan haliyle bu durum sanat dallarını da etkiliyor. Ufak bir atölye oluşturulmak istendiğinde bile küçük bir parçaya 100 euro gibi bir para ödenebiliyor. Bundan dolayı biraz masraflı bir çalışma.” Belediyelere bağlı olan Halk Eğitim Kurslarında bu sanat dallarının eğitimlerinin verildiğini söyleyen Azgın, belediyelerin kurslarının bu sanat dallarının öğrenilmesine büyük katkı sunduğunu ifade etti. Özelikle kazaziyenin son 15 yıldır kuyumcularda çok popüler olduğuna ve altınla kullanılan bir model olduğuna da değindi. “EL SANATLARINI ÖĞRENMEK İSTEYENLER MUTLAKA DENESİNLER” Kendisinin de atölyesinde eğitimler verdiğini ifade eden Azgın, “Demolar, atölye çalışmaları yapıyoruz. Sanat Sokağı olarak bizim sorunumuz da şu ki biraz görünmeyen bir mekanda yer alıyoruz. Sanat Sokağı’nı bilmeyen bir insan da Cezaevi Müzesini ziyaret ettikten sonra bu sokağa uğramıyor. Sanat Sokağı’nın görünürlüğünün biraz daha artırılması gerekiyor. Biz çeşitli etkinliklere vs. katılarak kendimizi tanıtmaya çalışıyoruz” dedi. “Her ne kadar para kazanamasak da yaptığımı işten dolayı çok mutluyum” diyen Lale Azgın, el sanatları ile ilgilenmek isteyenlere şu tavsiyelerde bulunarak sözlerini bitirdi: “Öncelikle istemek gerekiyor. Eğer gerçekten bu tür işlerle uğraşmak istiyorlarsa sonrasında devamı geliyor. Öyle bir durumda ben de yardımcı olabilirim. Ben gümüşle başladım ve devamında teknik bilgiyi öğrendim. Teknik bilgi kişiyi başka noktaya götürebiliyor. Sonuçta belirli kalıpları öğrendikten sonra devamı geliyor. Yapmak isteyen muhakkak denesin. İlla ki el beceresinin olması gerekmiyor. Denemekten vaz geçmesinler.” (Türkan ÇATAL YILDIZ)

Editör: TE Bilisim