Sabah olmuş, ortalık ağarmaya başlamıştı. 4. Kolordu’nun cephesinde derin bir sükûnet vardı. Yunanlar, neredeyse her şeylerini enkaz halinde bırakarak Kızıltaş vadisi boyunca karmakarışık şekilde dağlara doğru kaçmıştı. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Adatepe’ye gelmiş ve muharebe alanını geziyorlardı. Ancak cephenin kimi kanatları burası kadar sakin değildi. Franko Grubu’nun bulunduğu kilit mevkilerden Kaplangı Dağı gece Yunanlardan alınmıştı ama sabah gün ışımadan geri kaybedilmişti. 14. ve 57. Tümen birlikte karşı taarruza kalkarak 3 saat süren yoğun çarpışmalar sonrasında mevzileri geri alabildi. Yunanların görece bu diri kuvvetleri de büyük kayıplar vererek düzensiz bir şekilde Uşak’a doğru geri çekilmeye başladı. Süvari Kolordusu, Belova gediğinde Yunanlarla çarpışmaya devam ediyordu. Aynı saatlerde kuzeyde 15., güneyde de 6. Tümen, karşısındaki Yunan birliklerini temizleyerek Uşak’a doğru ilerliyordu. Batı Cephesi Kumandanlığı da Yunan ordusunun çekilme sırasında Yunanistan’dan ve Trakya’dan yeni kuvvetler getirerek Milne Hattı’nda savunmaya geçmesine meydan vermeden İzmir’e ulaşmak istiyordu. Gerek gün boyu gerekse gece birliklere bu yönde emirler verildi. 1 Eylül’e gelindiğinde takip ve çatışmalar hâlâ devam ediyordu. Süvari Kolordusu, bugünkü takibinde Yunanları kuşatamamıştı ama batıya doğru çekilmeye çabalayan General Trikopis kuvvetlerinin önünü kesmişti. Batıya geçiş yolunun kapandığını gören General Trikopis kuvvetleri, güney doğrultusunda bitkin ve dağınık halde Murat dağlarından çıkmak için yol arıyordu. Ancak bu arayışı boşunaydı. Çember daralıyordu. 2 Eylül’de gün, Türk kuvvetleri için bir an önce İzmir’e varmak adına takibin devamı, Yunan kuvvetleri içinse ölmemek ve esir olmamak adına kaçış ıstırabının başlangıcı olarak doğdu. Aslına bakılırsa Yunan kuvvetlerinin kaçacak mecali kalmamıştı. General Trikopis, anılarında o günü şöyle anlatıyordu: “(…) Bizim alay hedefsiz olarak ilerliyordu. Fakat askerlerin yorgun olmaları sebebiyle ilerleme yavaş oluyordu ve askerler aç oldukları için etrafta yiyecek arıyor, alayda kalmalar güçleşiyordu. Askerler yürümekten ziyade sürünüyorlardı. Saat 16.00 sıralarında güney taraftaki nöbetçiler o cepheden takriben bir kilometre mesafede Türk süvarisiyle ondan dört kilometre mesafede de bir miktar Türk piyadesinin görüldüğünü haber verdiler. Aynı anda güney istikametinden Türk topçu ateşi başlıyordu. Bunun üzerine 13. Tümen Kumandanı Albay Kaybalis’e gerekli tedbirleri almasını söyledim.  Ben, bu albaya, çoğu 14. Tümen’e mensup birliklerden teşekkül etmiş alayın kumandasını vermiştim. Bu derleme kuvvetlerin heyeti mecmuası 15.000 kişiyi geçmezdi. Fakat biraz sonra yanıma gelen bu kumandan, savaşmak üzere ilk hatta götürmek istediği askerlerin kâfi cephaneleri olmadığından cepheye gitmek istemediklerini ve boşuna telef olacaklarını söylediklerini bildirdi. Bundan sonra borazanlardan biri, kimsenin emri olmaksızın ‘Ateş kes’ borusu çaldı ve bu suretle ilk hattı işgal eden askerler, kendilerinden 600 metre mesafedeki düşmana ilk kurşunlarını attıktan sonra yerlerini terk ettiler.” (Nikolaos Trikupis, General Trikupis’in Hatıraları, Çev., Ahmet Angın, Kitapçılık Yayınları, İstanbul, 1967, s. 100-103) (Yarın devam edeceğiz…) 

Editör: TE Bilisim