Gecekonduları çok özlüyorum. Yukarıdan bakınca kırmızı kiremitli çatıların arasından yemyeşil bahçeleri görünce yakalanan huzuru başka nerede bulacağız ki. Çocukluğumuzda kaldı çoğu güzellik tıpkı herkesin “nerede o eski ramazanlar” demesi gibi. Benim elimde annelerin verdiği salçalı ekmek yoktu ama tandırda pişen gözlememi hala arıyorum. O zamandan beri sorarım neden tandıra –çoğunlukla- mutfakta yeri yok! Yerli değil yabancı turistlerin ilgisini çektiği doğal güzelliklerin bozulmadan korunduğu tatil köylerinde tandır, odalarda görüp de şaşırdığım birkaç şeyden biridir. Evet bildiğimiz tandır odanın içinde. Madem yabancıya “biz böyleyiz” diyerek sunuyoruz kendimiz neden kullanmıyoruz? Kandırıyor muyuz yoksa insanları. Ateşi bulduk, yerleşik hayata geçtik sonra toprağı işlemeye ve hayvanları da evcilleştirmeye başladık. Çok derine indim az yakına geleyim. Bazı kavimler yiyeceklerin tatlarını değiştirebilmek için otlar ve baharatlar kullanmış yemeği pişirmek içinse donanımlı mutfaklar yapmışlar. Fakat alt sınıfların evlerinde mutfak olmadığından pişirecekleri yemekler genel mutfaklarda yapılıyormuş. Bizim de evin ya da çadırın dışında mutlaka yemek pişirilen bir tandır mutlaka vardı. Bizim dışımızda bir örnek verecek olursak, Romalılarda ailenin evinde mutfak ana yapıya eklenmiş ayrı bir oda olarak yapılıyordu. Ortaçağın başlarında ise Avrupa’daki mutfaklar yaşam alanlarının dışına tamamen çıkarılarak ayrı bir odaya taşınmış. Böylece içerisinin duman olması engellenmiş. Mangalı yakanın onun başından kalkmaması ya da fırının önünden geçerken derin bir nefes alıp o muhteşem kokuyu içimize çekmemiş bir kişi tanımıyorum ben. Yukarıda yazdıklarımız bize gelir mi? Gelmez, illa bir yerden ateş çıkacak ya da görünecek. Bu arada işler çok olduğundan tandırı da çok meşgul etmemek için galiba! Kuşluk ve zevale-akşam yemeği- olarak iki öğün tüketim vardı. Kuşluk dediğimiz şey sabah ile öğle arası. Yani  Batılıların “brunch” dediğini biz yapıyormuşuz haberimiz yok.  Hem sağlığımıza dikkat ediyormuşuz hem de zamandan kazanıyormuşuz. Asya’nın göbeğinden bu yana, toplumu birlik ve beraberlik altında tutan medeniyetlerimiz, sosyal yaşama da önem vermişler. Anadolu’da vakıf kurumlarını büyütüp geliştirerek buralarda kurulan imarethaneler vatandaşların mutfağı olmuşlar. İmarethanelerde genelde iki öğün yemek verilerek aş evlerinden her insanın faydalanması sağlanmış. İcatçı ve taklit yeteneği yüksek olduğumuzdan sanırız evlerimizin içine bu mutfak denilen bölümü yerleştirmişiz. Sonuçta karın doyuran bölüm evin bir parçası olmalı. Ama tandırın suçu ne? Bir çoğumuzun en güzel vakit geçirdiği yerlerden biriydi. Yürütülen patateslerin çaktırmadan içine attığımız tandırdaki közün üzerinde piştiğini izlemek ve o lezzeti yaşamak, incecik ve tazecik yufkanın ilk önce tadına bakmak… Beş bin yıllık pişirme kültüründe mutfağın içinde yer almış görünen tandır, tencere-tava ya da fırının görevinden farklı bir görevde bana kalırsa. Modern teknolojiye körü körüne bağlanmamak en iyisi. Çukurdasın ama yüreğimizdeki yerin çok yükseklerde tandır!

Editör: TE Bilisim