Tanbura Trio; üç bağlama icracısının bir araya gelerek oluşturdukları bir grup olduğunu ifade eden grup üyeleri “Tanbura, Anadolu’da çalınan uzun saplı bağlamaya verilen isimdir. Ayrıca Tanbur sazı Osmanlı Devleti’nde saray müziğinde kullanılan çalgılardan da birisidir. Kısacası şuanda anladığımız, algıladığımız formda bağlamaya verilen isimlerden biri, biz de o yüzden kendi oluşumumuz için bu isme karar verdik.” diyerek gazetemizle üçlünün nasıl bir araya geldikleri, albüm içeriği ve ileriye yönelik planlarıyla ilgili sohbet gerçekleştirdi. TANBURA TRİO’NUN BİR ARAYA GELME HİKAYESİ Tanbura Trio’yu yani üç ismi bir araya getirmede aracı olan, ortaokul yıllarından beri bağlama çalan Eren Can Yıldız nasıl bir araya geldikleriyle ilgili: “Çocukluğumdan beri müzikle içli dışlıyım. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilim Dalı’nda lisans eğitimi aldım ve şuan da aynı bölümde yüksek lisans yapıyorum.  Tanbura Trio için ilk günden beri heyecanımızı koruyoruz ve üretmek için çalışıyoruz ve çalışmaya devam ediyoruz. Bu grubun kurulmasında öncülük ettiğim için kendimle gurur duyuyorum. Özellikle Sedat Akdağ ve İlker Karsavuran ile çalışmak benim için çok büyük bir zevk. Benim için gerçekten çok büyük bir tecrübe oldu. Bu iki usta müzisyenle çalıştığım için çok keyifliyim. Umarım bu süreç daha da devam eder. Daha güzel konserler, daha güzel kayıtlar yapma şansı buluruz.” açıklamasında bulundu. İlk ve orta öğrenimini bitirdikten sonra bağlama çalmaya başlayan, kendi adına ait ‘Ziyaret’ isimli bir albüme de sahip olan Sedat Akdağ, Tanbura Trio olarak böyle bir albüm yapmaya nasıl karar verdikleriyle ilgili şunları söyledi:“İlker Karsavuran benim çocukluk arkadaşım ve nispeten aynı dönemlerde başladık müziğe. İlker’le olan diyaloğumu sanırım şöyle anlatabilirim; Ortada müzik değil de yalnızca diyalog olduğunu düşünün, bir insanla konuşmak, iletişim kurmak için herhangi bir şeye ihtiyaç olmaz bazı durumlarda. Bizim de İlker ile aramızdaki ilişki tam olarak böyle, hiçbir uyarıcıya ihtiyacımız yok. Farklı disiplinden geliyor olmamıza rağmen müzik yapmak istediğimizde kendimizi bir şeyler çalarken buluyoruz, ruhlarımız benziyor. Uzun zamandan beri yapmak istediğimiz bu projemize benzer bir proje vardı. Daha sonra Eren Can, Kültür Bakanlığı’nın Genç-Des projesi ile ilgili bizi bilgilendirdi. Biz de istedik ve kabul ettik, heyecanlandık, farklı bir şey olabileceğini düşündük. Böyle bir çalışma yapalım dedik. Ülkemizde biliyorsunuz kültür sanat biraz kıymet bilenin elinde kalıyor. İnsanlar hayat şartlarından, ülkenin şartlarından dolayı takip etme şansı bulamayabiliyor fakat yine de sürekli aynı şeyi yapmak yerine bir şeyi üretmeyi hedeflemiş, farklı disiplinden gelmiş, farklı icra teknikleri üzerine çalışmış insanlar olarak böyle bir çalışma yapmayı uygun bulduk. Keza çok uğraştık. Bir araya gelmek zor çünkü herkesin kendi yaşam kaygısı, koşturması var. Bu albüm çalışması için ayrıca buna vakit ayırmak ayrı bir özveri gerektiriyor. Dolayısıyla bu sancılı süreci birbirimizi kırmadan, üzmeden tamamlamaya gayret gösterdik. Bu süreç böyle gelişti.” Üçlünün bir araya gelmesiyle ilgili ise İlker Karsavuran: ‘’Nasıl bir araya geldiğimizle ilgili konuşmadan önce biraz müzikle nasıl ilgilenmeye başladığımla da ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Müzik, çocukluğumdan beri hep içinde olduğum bir sosyal ve işitsel alandı. Kültürel olarak pek de yabancı değildim. Daha sonradan bağlama çalan kuzenlerimi kıskandım ve ben neden çalmayım ki diyerek müziğe başladım, kendi yeteneğimi fark ederek kursa gittim ve elime bağlamayı aldıktan sonra bir daha da hiç bırakamadım. Lise eğitimimi tamamladıktan sonra Ankara’ya tekrar döndüğümde ve konservatuvar okumaya karar verdim. 2005 yılında da ikincilikle Sakarya Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk müziği Bölümü’nü kazandım. Sonrasında ise 2009 yılında da mezun olduktan sonra tezsiz yüksek lisans yaptım. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Müzikleri Bölümü’nde yüksek lisansa başladım. Öğretmenlik görevime devam etmekteyim ama profesyonel olarak müzikal çalışmalarım devam ediyor. Birçok albümde, canlı performansta, koro çalışmalarında ve konserlerde yer aldım. Bu durum hala da devam ediyor. Müzikle -diğer grup arkadaşlarım gibi- çocuk yaştan beri bu kadar iç içeyken ve ileriye yönelik bir şeyler bırakmayı hep istemiş olmamdan kaynaklı Eren gelip benimle albüm için konuştuğunda heyecanlandım çünkü Sedat’la uzun soluklu bir paylaşımımız var ve birlikte müzik yapmak istiyoruz Eren’in teklifiyle ve özverisiyle de bu süreci şekillendirdik." dedi. ENSTRÜMANTAL MÜZİK Albümün enstrümantal müzik üzerine kurulu olduğunu belirten Tanbura Trio albüm içeriğiyle ilgili şunları anlattı: “Albümümüzde Eren Can ve İlker birer eser seslendirdi. Bir tane de toplu bir icramız var. Urfa yöresine ait ‘Kısas Semahı’. Geri kalan 7 eser enstrümantal. İnsanlar belli başlı algılar doğrultusunda bir şeyleri izlerken, dinlerken farklı bir şey denemek, üretmek peşinde değil de daha çabuk işi görülsün derdindeler. Bilinmeyen, çok tercih edilmeyen toplum olarak bizi hep korkutuyor. Bizler de yalnızca belli bir kesimin ya da yalnızca müzikle uğraşan insanların tercih edebilecekleri bir çalışma ortaya koyduk. Önemli olan kısmı şu ki; bin yıllar öncesinden günümüze uzanmış çalma-söyleme ve edebi geleneğin dışında artık icracılık potansiyeli de gelişmeye başladı. Ustalarımızın ve hocalarımızın bu anlamda muhteşem çalışmaları da oldu. Bize bu anlamda güç veren tek şey; bir kültüre hizmet etmek ve kendimize ustalarımızın ışığında bir yer edinmektir. REPERTUVAR OLUŞTURMA Tanbura Trio: “Repertuvar için karar verirken Kültür Bakanlığı’nın çalışmalarını da göz önüne aldıklarını söyleyen grup: “Bakanlıktan ödenek almak için bakanlık bünyesine sunduğunuz projenin amacını her yönüyle anlatan bir sunum yapmak durumundasınız. Bu projeyi ilk sunduğumuzda kültür hafızası düsturuyla yola çıktık. Yani bağlama ve bağlama benzeri çalgılar yalnızca Anadolu’da yok. Anadolu coğrafyası bağlama ile ilgili en köklü temellerini atmış ama bugün baktığımızda Uzak Asya’dan Güney Avrupa’ya kadar çok geniş bir yelpazeye sahip. Dolayısıyla biz de projeyi, bu ruhu gözeterek ve kendi yapabilirliğimiz doğrultusunda şekillendirmeye çalıştık.” dedi. ‘‘AŞIKLAR BİRBİRLERİNİN DEVAMIDIR’’ Bağlama çalmanın uzun süredir bu coğrafyada bir yansıma haline geldiğini söyleyen İlker Karsavuran, ‘’Bu bizim için çok önemliydi çünkü ben başka bir röportajımızda daha bunu söylemiştim. Bunu bir yansıma olarak değerlendiriyoruz. İnsanlar birbirinin yansımasıdır. Rahmetli Muharrem Ertaş’ın söylediği bir şey var; aşıklar birbirlerinin devamıdır. Bu bir ruh yansıması. Ben şu an böyle bağlama çalıyorsam eğer şimdiye kadar bu coğrafyada yaşamış üstatlarımızın ve hali hazırda yaşamakta olan ustalarımızın yansımasıdır. Çünkü herkes birbirinden etkilenmektedir. Dolayısıyla Kültür Bakanlığı’na da projeyi sunduğumuz zaman buna benzer bir açıklama ile gittik. İyi, üzerinde çalışılmış, düşünülmüş ve belli bir felsefesi olan bir proje olmasına özen gösterdik. Dolayısıyla sağ olsunlar, Saygıdeğer Güzel Sanatlar Genel Müdürümüz ve komisyonda yer alan diğer üyeler kabul ettiler’’ ifadelerini kullandı. ‘’ALBÜMÜ TİCARİ AMAÇLI YAPMADIK’’ Albümün ticari amaçlı yapılmadığını söyleyen Sedat Akdağ, sosyal medya üzerinden tanıtım yaptıklarını belirterek, ‘’Albümümüz henüz 3 haftalık. Biz albümü ticari amaçlı yapmadık. Dolayısıyla tanıtımı için fazla bir çalışma yapmadık. Günümüzün, haberleşme ve kendini lanse etme aracı olarak sosyal medyayı nispeten kullanmaya çalışıyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdan, albümün teaser ve tanıtım kliplerini yayınlıyoruz. Bu şekilde yayınlayıp kendimizi lanse etmeye çalışıyoruz. Öncelikle kendi eşrafımızdan daha sonra bu çalışmaya hasbelkader şahit olmuş insanlardan henüz olumsuz bir tepki almadık. Bu da bizi ayrıca sevindirdi ve neşelendirdi. Tabii ki olumsuz tepkiler verecek olanlar, sevmeyen insanlar da olabilir. Bunlar da bizi ileriye götürecek olan, belki de bizim bir şeylerin farkına varmamızı sağlayacak olan yorumlar olacaktır. İşte bizde albümü bu şekilde lanse ediyoruz’’ diye konuştu. KÜLTÜR BAKANLIĞI DESTEK OLUYOR Kültür Bakanlığı ve Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nün özgün projelere verdikleri hibe koşullarından söz eden Eren Can Yıldız, ‘’Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı’nın politikası doğrultusunda, özgün fikirler üretmek isteyen ve daha önce yapılmamış, değer teşkil edebileceğini düşündükleri şeylere bir hibe veriyorlar. Dolayısıyla bu, gençler için, bizim gibi bir şeyler yapmaya çalışan ya da faydalı olabilecek bir çalışma yapmayı düşünen herkes için aslında çok önemli bir şey. Bu anlamda ben bu çalışmayı kesinlikle çok faydalı buluyorum. Fakat şöyle bir şey var; gidip projeyi onaylatıp, çalışmalara başladım diyerek kolay bir süreçten geçmiyorsunuz. Yaptığınız bütün harcamaların, her kalemini faturalandırmak zorundasınız. Neyi nereye verdiğinize kadar ince eleyip sık dokumanız gerekiyor. Bakanlık belki bu anlamda, proje alan insanlara bir bilgilendirme yapabilir. Biz tamamıyla şimdiye kadarki argümanlarımız ile bu işleri hallettik ama bunu bilmeyen insanlar belki daha fazla zorlanabilir. Bir çalışma yapmak isteyen herkese kapılarının açık olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla hem bu desteğin hem de insanların bu alandaki özgün fikirlerinin devam etmesini istiyoruz." dedi. MİSAFİR PROJESİ GELİYOR Önümüzdeki günlerde, ‘Misafir’ isimli projelerinin çalışmalarına başlayacaklarını hatırlatan İlker Karsavuran, şunları kaydetti, ‘’Yine ilerleyen süreçte düşündüğümüz bazı projeler var. Bunlardan bir tanesi ‘Misafir’. Herhangi bir enstrümanı çalan ya da şarkı-türkü söyleyen insanlar bizlere –deyim yerindeyse- misafir olacaklar. Böyle bir proje var kafamızda. Bu süreçten sonra ilk yapmak istediğimiz şey bu. ‘’ ‘’BU ALANDA YAPILAN ÇALIŞMALAR ÇOK DEĞERLİ’’ Bazı duygularda toplumun her kesiminin ortak bir noktada buluştuğunu söyleyen Sedat Akdağ, ‘’Türk Halk Müziği konusunu herkes çok iyi bir şekilde içselleştirmiş durumda. Mesela, bir Ali Ekber Çiçek’e, bir Aşık Veysel’e kimse kayıtsız değil. Sanatsal ve sanat felsefesi açısından değerlendirdiğimiz zaman, ortaya çıkmasını istediğiniz bir düşünce ya da bir fikir, her zaman sancılıdır. Bunu Nietzsche bir doğum anına benzetmiştir. Doğum anı ne kadar sancılıysa, daha önce ortaya çıkmamış fikirlerin doğuşu da buna benzer. Dolayısıyla size bu kadar acı ve sancı verebilir ama ortaya çıktıktan sonra artık bu topluma aittir. Yani şu anda üstatlarımızın, hocalarımızın yapmış olduğu birçok çalışma var ve hepsi çok değerli’’ ifadelerini kullandı. ‘’İLK AŞAMA EĞİTİM’’ Toplumun sanat, edebiyat gibi konulara içselleştirilmiş bir şekilde bakabilmesi için ilk basamağın eğitim alanından geçtiğinin altını çizen İlker Karsavuran, ‘’Bunu sanat zemininde, toplumun sanata bakış açısı zemininde, toplumun müzikal olarak ilerlemesi zemininde değerlendirilmesi gerekiyor. Eğer bu şekilde değerlendirilirse ya da sokaktan geçen herhangi bir insanın saygı duymasa bile bunun kıymetli bir şey olduğu fikrini içselleştirebilirse değerli olur. Bu da doğrudan doğruya eğitim ile ilgili. Ben de naçizane bir eğitimci olarak bunun ne kadar meşakkatli bir şey olduğunu biliyorum. O yüzden bir insanın bırakın sanat felsefesi, edebiyat gibi konular üzerine düşünmeyi, isimlerini bile söyleyecek mecalleri yok artık. Dolayısıyla dünyanın da gündemi, ülkemizin de gündemi sürekli değişiyor. Bir kişiye bile ulaşmış olsak güzel bir şey diyoruz. Bu yönüyle bizim için çok kıymetli.’’ şeklinde konuştu. (Onur BİNGÖL - Türkan ÇATAL)