Bahar geldi. Bugünlerde nezle, grip ya da halk arasındaki deyimiyle “paçavra hastalığı” birçoğumuzun başının belası. Birkaç aydır da yeni bir salgından bahsediliyor: “Öpücük hastalığı.” Adının güzelliğine bakmayın, geldi mi günlerce bedenden uzaklaşmıyor. Halk arasında öpücük hastalığı olarak bilinen Enfeksiyöz mononükleoz (mono) virüsü daha çok çocuk ve genç erişkinlerde rastlanan, boğaz ağrısı ve lenf bezlerinde büyümeyle kendini gösteriyor. Ebstein Barr virüsü (EBV) tarafından oluşturulan enfeksiyon, tükürük ve boğaz salgısıyla çıkarılıyor ve yakın temasla (öpücük), kan yoluyla veya enfeksiyonlu eşyalarla kişiden kişiye geçiyor. Birkaç arkadaşıma ya da çocuklarına bu teşhis koyuldu. Geçenlerde kitapçıda geziyordum. Elime bir kitap aldım. Bu kitap, Türkçeye çevirisi 2008 yılında yapılan Andrew Nikiforuk’un “21. Yüzyılın Belası: Tabağımızdaki Şeytan” kitabı. Kapağında bir civciv vardı. Belki de son günlerde şehrin her yanında karton kutular içinde satılan civcivlerin acınası halleri aklıma geldiği için bu kapak ilgimi çekmiş olabilir. Bilmiyorum. “Tabağınızdakilere Artık Eskisi Gibi Bakamayacaksınız!” Kitabın arka kapağındaki bu yazıyı okuyunca irkildim. Ne demek istiyordu? Arka kapağını okumaya devam edelim: “Yaşayan organizmaların kuralsız serbest ticareti, giderek artan mobilite ve şehirlerin kalabalıklaşması alt alta toplandığında dünyayı, üzerinde yaşayan 6,5 milyar insan için patlamaya hazır bir bomba haline getiriyor. Bu kitap, Belçika'da ortaya çıkan Taylandlı bir kuş kaçakçısının, kıtanın akşam yemeğini neredeyse yarım gün içinde mahvedebileceğini, Wyoming'deki kovboyların neden Batı Nil Ateşi ile karşı karşıya kaldıklarını ve koleranın nasıl olup da sadece yedi salgınla dünyanın tüm sularını egemenliği altına aldığını açıklıyor. Tabağımızdaki Şeytan, zengin anlatımıyla, istikrarsızlığa, kararsızlığa ve kapımızın eşiğindeki biyolojik teröristlere karşı aydınlatıcı bir rehber.” Ottowa Üniversitesi McLaughlin Halk Sağlığı Risk Değerlendirmesi Merkezi Başkan Yardımcısı Dr. William Leiss’in kitap için yazdığı görüşleri de ilginç: "Yöneticiler, dünyadaki uyuşturucu trafiği hakkında endişelene dursunlar, artık ortada ondan çok daha tehlikeli, gizli bir uluslararası hareket var: Küreselleşmiş bir ekonominin içinde, baş döndürücü bir trafikle yol alan insan, hayvan, mal sirkülasyonu... Sonuçta ortaya çıkan, öldürücü patojenlerin çılgınca devr-i daimi. Andrew Nikiforuk'un titiz bir araştırmaya dayanan ve çok iyi kaleme alınmış kitabı bir dehşet kataloğu gibi. Bize, kapımızı her an çalabilecek küresel bir felaketin geri dönülmez noktasına doğru hızla yaklaştığımızı haber veriyor." Kitapta bugün başımıza bela olan ve zaman zaman hortlayan birçok salgından söz ediliyor. Nasıl bulaştığı ve engellemek için neler yapılabileceği anlatılıyor Bu anlamda oldukça faydalı bir kitap. Ancak tabii sadece bizim tedbir almamız yetmiyor. Kitapta “Sonsöz: Bir Sonraki Salgın” başlığında (s. 290) şu ifadeler dikkat çekiyor: “Bu kitapta anlatılan biyolojik istilaların pek çoğu engellenebilirdi. Aslında biyolojik otostopçuyu tanımlamak ve onun yolunu kesmek, başını almış giden bir salgını durdurmaktan çok daha kolay ve çok daha ucuzdur. Ancak bu, sorumlu kontroller ile sorumlu ticaret anlayışını gerektirir ki bu da serbest ticaretten yana olan hükümetlerin yapmaya istekli olacakları bir şey değildir.” Yani ne yazık ki salgınlar devam edecek…

Editör: TE Bilisim