Hayat her zaman güneşli yüzünü göstermiyor. Herkes gibi benim de karanlıkta kaldığım, tekrardan ışığa kavuşmak için çabaladığım öyle günler oldu ki.. Babam kalp krizi geçirdiğinde hayatımda yaşadığım o ilk kaybetme korkusu zihnimi, düşüncelerimi, uykumu bölüp defalarca parçalara ayırdı. Olumsuz düşüncelerden, karamsar ve kötü tablolardan sıyrılamadığım o günlerde en çok uykuya dalmakta zorlanırdım. Günlerce uykusuz kaldım. Sanırım hayatımın en kötü dönemlerinden birisiydi ama sonra kendi kendime şu telkinde bulundum.' Nasıl ki eve geldiğinde üstündeki kıyafetleri çıkarıp, üstünü başını değiştiriyorsan, düşüncelerini de değiştir. Dışarıda yaşadığın olumsuz, kötü düşünceleri beraberinde getirme. Eve geldiğimizde bile kirli olmasından ötürü üstümüzü, başımızı değiştirmiyor muyuz? Sen de öyle yap. Aynı şey düşüncelerin için de geçerli olabilir, düşüncelerinden de sıyrıl yenilerini bürün' dedim. İşe yaradı mı derseniz evet yaradı en azından bir süre. Kendi kendine telkin tüm sorunları çözmede en etkili yöntemdir bence. Öyle dostu düşmanı da uzakta aramamak gerek. İnsan isterse kendinin en iyi dostu, isterse de en büyük, en azılı düşmanı oluyor. Şimdi yazacağım hikayeyi okuduğumda da aynılarını hissetmiştim. Sizinle de paylaşmak isterim; ''Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Bardağı herkesin görebileceği bir şekilde tutuyordu. Bir soru sordu öğrencilerine: ‘Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?’ ‘250gr!’ ‘200gr!’ ‘300gr!’ diye cevaplar geldi sınıftan. ‘Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem’ dedi profesör, ‘ama benim sorum, bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu? olacaktır.’ ‘Hiçbir şey!’ diye cevapladı öğrenciler. ‘Tamam, peki bir saat boyunca tutsaydım ne olurdu?’ diye sordu profesör bu kez. ‘Kolunuz ağrımaya başlardı efendim’ diye öğrencilerden biri cevapladı. ‘Haklısın, peki şimdi ben bir gün boyunca tutsaydım ne olurdu’ ‘Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı gibi problemler yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!’ Tüm öğrenciler farklı yorumlar yaptılar ve gülüştüler. ‘Çok iyi. Peki, tüm bu problemler olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?’ diye sordu profesör. ‘Hayır!’ diye cevapladı herkes. ‘Peki, o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan nedir?’ Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar. ‘Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekiyor bu durumda?’ diye tekrar sordu profesör. ‘Bardağı bırakın düşsün!’ diye öğrencilerden biri cevap verdi. ‘Kesinlikle!’ dedi profesör. ‘Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir problem yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün, başın ağrımaya başlar. Daha uzun düşündüğünde ise, artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana sebep olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir. Fakat daha önemlisi onları her günün sonunda, uyumadan önce bardak gibi yere bırakmaktır. Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz!’ Hikayeyi okuduğunuza göre söylenecek tek şey şu; Bugün eve gittiğinizde uyumadan önce her şey için şükrederek o bardağı yere bırakın''

Editör: TE Bilisim