Dünya Kadın Hakları Günü her yıl 5 Aralık tarihinde kutlanıyor. Türk kadının seçme ve seçilme hakkının verilişinin 83.yıl dönümü dolayısıyla, Ufuk Üniversitesi Kar-Yön ve Emek-Anıttepe Soroptimist Kulüpleri panel düzenledi. Panelde, Ufuk Üniversite İİBF Öğretim Üyesi ve Kar-Yön Direktörü Niyazi Erdoğan ve Türkiye Soroptimist Federasyonu 2.Başkanı Servet Maşlak açılış konuşması yaptı. Moderatörlüğünü Ufuk Üniversitesi Rektör Yardımcısı Mehmet Tomanbay’ın yaptığı panelde, Devlet Eski Bakanı Ayfer Yılmaz, Kadın ve Siyaset konulu, Hukuk Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Özge Yücel Kadının Hukuki Statüsü konulu ve İİBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güner Koç Aytekin, Kadının Ekonomideki Yeri konulu sunumlarını yaptılar. ‘’KADIN HAREKETİ İVME KAZANDI’’ Kar-Yön Direktörü ve İİBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. Niyazi Erdoğan, kendisinin de direktörü olduğu Kar-Yön kuruluşundan bahsederek, ‘’Cumhuriyet ile birlikte büyük bir ivme kazanan kadın hareketi önderimiz Atatürk’ün liderliğinde gerçekleşen devrim hareketi 5 Aralık’ta kadınlara seçme seçilme hakkını kazanmasını sağlamıştır. Siyasette eşit haklara sahip olmasını sağlayarak eşit haklardan yararlanmasının yolunu açmıştır. 83.yıl dönümünde düzenlediğimiz panelde bu konu değerlendirilecek. Sizlere Kar-Yön’den söz etmek istiyorum. Kar-Yön nedir? Ülkemizin tüm tanınmış üniversitelerinde bulunan ve mezunların kariyer konularına yön vermek için 2014 yılında kurulmuştur. Programlarla birlikte öğretim üyelerimizin ve öğrencilerimizin ilgisini çekmektedir. Projelerle öğrencilerimiz kariyer yaşamlarına hazırlanmaktadırlar’’ dedi. ‘’KADIN HAKLARI SOROPTİMİSTLERİN TEMEL AMACIDIR’’ Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu 2.Başkanı Servet Maşlak, Soroptimist Kadın Organizasyonu’nun, kadın hakları konusunda seçme ve seçilme hakkının ana amaçlarından birisi olduğunu anlatarak, ‘’5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınmasının 83.yıl dönümü. Kadın hakları elbette Soroptimistlerin temel alanını kapsamaktadır. Soroptimist ne demektir? En iyi ve kız kardeş kelimelerinden oluşuyor. En iyiyi amaçlayan kız kardeşler anlamında yorumlanıyor. Kadının hayatını iyileştirmek için çaba sarf etmektedirler. Kadına yönelik etkin çalışmaları ile ön sırada yer alan bir kulüptür. İlk 1920 yılında Amerika’da kurulmuştur. Bugün 133 ülkede 3 binden fazla kulüp ve 75binden fazla üyesi bulunmaktadır. Ülkemizde de ilk 1948 yılında İstanbul’da kurulmuştur, bundan 3 yıl sonra Ankara’da kurulmuştur. Bugün Türkiye’de 39 kulüple çalışmalarını sürdürmektedir. Önümüzdeki yıl Türk Soroptimistleri 70.yılını kutlayacaktır. Çalışan kadınları üye olarak almaktadır. Temel çalışma alanları olarak kadının sosyal kalkınmasına yönelik iyileştirici çalışmalar yapmak. Kadınların istihdamı için becerilerini yükseltmek gibi konularda etkinliklerle çalışmalarını sürdürmektedirler. 5 Aralık 1934’te kabul edilen seçme ve seçilme hakkı Atatürk’ün devrimlerinden biridir. Atamız birçok Avrupa ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkını getirmiştir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bir sosyal toplumun bir organı işlemezse o toplum işlemez. Kadınlara sağlanan haklar konusunda bilgilendirmek için proje ve etkinliklerimizi sürdürmekteyiz. Kadınlarımızın bilinçlenmesi amacımızdır. Kadına tanınan haklar ve uygulamalar konusunda söylenecek sözler bu kadar değildir’’ ifadelerini kullandı. KADINLARIN SADECE YÜZDE 29’U ÇALIŞIYOR Kadınların iş hayatında olmasının, bugün Türkiye ekonomisine 200 milyar dolar kazandıracak ifadelerini kaydeden Devlet Eski Bakanı Ayfer Yılmaz, ‘’Bugün önemli bir gün. Dün aklımızdaki ve bedenimizdeki engelleri dile getirdiğimiz bir gündü. Bugün emekçilerin en zor durumda olan madenciler günü. Onlara da Allah yardımcıları olsun diyoruz. 83 yıl dile kolay. Kadına bakmamız gerekiyor. Biz kadınlar nasıl tanımlanıyor. Ülkemizdeki kadınların ekonomik yaşama katılımı engellendiği için sınırlı güce sahip bir sosyal grup. 83 yıl sonra hala bu tanımı hak ediyor muyuz. Ne yazık ki ülkemiz cinsiyet eşitsizliğinin en çok hissedildiği ülkelerden bir tanesi.  Yani Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na kızmayalım. İş gücüne yüzde 36’sı nüfusu iş hayatında. Yüzde 29’umuz çalışıyor. Son krizde 1 milyon kadın işsiz kaldı. Şu anda dezavantajlı işlerde çalışmaktalar. Gerçekleri konuşmazsak sorunu nereden çözeceğimizi bilemeyiz. Ülkemizde genç nüfus oranı yüksek. Daha kaliteli eğitimci müfredat konusunda düzenleme yapmıyoruz. Kız çocuklarımız artık okula gönderilmiyor. Tespitimiz bu olunca kendimize sormamız lazım. Erkeklerin arkasında kalmamızın nasıl bir insani nedeni vardır. Hindistan ile birlikte ülkemiz bu hedefe ulaşamayacak. Bu işin bir de refah boyutu var. Dünya yüzde 30 refah kaybediyor. Kadının yüzde 56 ila 60 arasında çalışma hayatına girmesi ile Türkiye 200 milyar dolar kazanacak’’ şeklinde konuştu. ‘’KADINLAR SİYASETE KATILMALI’’ Kadınların siyaset yaşamına katılmasının kısa bir tarihçesini anlatan Yılmaz, ‘’Bugün burada konuştuğumuz konu bu kararların alınması. Siyaset ilgi çekicidir. O zaman toplum için gerekli kolektif kararlar kim tarafından alınmalıdır? Siyaset her şeyden önce bir diyalogdur. Dünyanın yarısı ülkemizde 49 olan kadınların bu politikaları gerçekleştirmek için siyasette bulunmalarını eşitlik konusuyla mı ele alacağız? Bunun demokrasi ile bir ilgisi yoktur. Gelişmiş ülkelerde gözümüzün teki kapalıdır. Demokratik çoğulculuk konuşulmakta ama tablonun eksik tarafı vurgulanmamaktadır. Günümüzde meslek seçimi ve eğitim konularında çok daha iyi konularda olabilir. Kadınlar dünyanın her yerinde siyasetten uzak dururlar. Ülkedeki politik ortam ve kadının ekonomik nedenler gibi sebeplerden ötürü aslında ataerkil düzen. Erkeğe verilen görev kamusal alandır kadın için ev ve sosyal faaliyetlerdir. 19.yüzyılda kadın hareketleri arttı. ABD 1920 yılında aldı. Bu da kadını annelikten savaşçılığa savaşçılıktan siyasete yönlenmiştir. Osmanlı da birey hakları yoktu. Asıl dönüm noktası 1.dünya savaşı olmuştur. Savaşa giden erkeğin yerine boşalan yerlerde kadınla işe koyuldular. Yeni görev alma biçimi kadını düşünsel alandan siyasi haklara götüren bir siyasal biçimi aldı. Kadınlar cumhuriyet ile birlikte siyasal haklarını talep eder oldular. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi gündeme geldi. Nezihe Muhiddin Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdu ama bu partinin kurulmasına izin verilmedi. Eğitim ve sosyal alandaki eksikliklerin tamamlanarak haklara ulaşılması. Daha sonrasında bu fırka 1924 yılında Türk kadınlar birliği olarak yaşamımıza dahil oldular. Aynı zamanda da toplumla barıştırarak bu sürece geldik. 1923te toplum hazır değildi. Cumhuriyet ilan edildikten sonra devrimler başladı. 1925 yılında şapka ve kıyafet devrimi, 1926 yılında medeni kanun. Toplum yavaş yavaş alıştırılıyor. 1930’da belediye seçimleri 1933’te kadınların muhtar olmasının önü açıldı. Demek ki 1930’dan sonra haklar ve siyasi haklarla kadın tekrardan toplumda şekillendi. Ülkemizde cumhuriyet kadına bu hakları tanımış oldu. Tüm bu devrimlerin sonunda bir düzenleme yapılarak laiklik ilkesi anayasamıza girmiştir. Atatürk çağdaşlaşmanın temelinde devlet olarak bağımsızlığı destekler. Atatürk devrimlerini bir kez daha öğrenmemiz gerekiyor’’ diye konuştu. ‘’ALGILARIMIZI DEĞİŞTİRME ZAMANI’’ Devlet Eski Bakanı Ayfer Yılmaz, kadınları siyasete girmesinin ve eşit temsilin gerekliliğinin altını çizerek, ‘’ Sivil toplum bugün artık biraz ortaya çıktı. Erkekler tarafından şiddete uğruyoruz, namus için öldürülüyoruz 83 yıldır geldiğimiz nokta burada. Sorun temsil de mi eşitlik yoksa fırsatta mı eşitlik? Kanunlara göre fırsatta değil temsilde eşitiz. Fakat unutmayalım kadınlar farklı koşullarda yaşıyor. Farklılıkları ön plana çıkarıp eşit hakkı kullanmayı sağlamalıyız. Yasaların ben ayrım yapmıyorum ilkesi yeterli değildir. Eğer erkekleri son derece demokrat ve bilgili yetiştirsek problemi çözebilir miyiz? Bir kısmı buna evet diyebilir. Toplumda eşimdir döver de severde kesimi hala var. Bir toplumun adaletli olması için eşit temsile ihtiyacı var. Bu işin bir paydası var. Toplumdaki büyün paydalardan faydalanmalısınız. Toplumun ihtiyaçlarına bir başka bakış açısı getirebilirsiniz. Çalışma koşullarının düzenlenmesinde ortaya çıkan menfaat çatışması da ortadan kaldırılıyor. Kota sistemi yüzde 30’un altında olmamalı. Partilerin kadın kolları sosyal faaliyetler içindir. Karar alma mekanizmasında yeri yoktur. O zaman kadın neden siyasette yer almalı niteliklerimizi koymalıyız. Önümüze çıkan sorunlar bugün yaşadıklarımızı çözmek için fikirlerimizle katkıda bulunmak zorundayız. Kapıyı açtığımız anda sorun başlıyor. Politika yönetmek zorundasınız. Her türlü eşitsizliğe karşı sosyal ve sivil toplum bakış açısını bütün kademelere taşımak zorundayız. Algılarımızı değiştirme zamanı. Algıları öyle değiştirelim ki eşitlik üzerine kurulu bir yeni yapılanma bakış açısı yaratalım. Kadının bilgisiyle çözüm önerileriyle her alanda yer alması gerekiyor. Eskiden okuryazar olmak bir değerdi. Bugün bilgiyi yaratmak bir değerdir’’ şeklinde konuştu. KADININ TEMSİLİ GERİLEDİ Türkiye’de kadınların ilk yapılan seçimden beri temsillerinin yüzde 10 oranında artmasının bir gerileme olduğuna vurgu yapan Yrd. Doç. Dr. Özge Yücel, ‘’Ben mezun olduğumdan beri kadın hakları üzerinde çalışıyorum. Bu nedenle bu amaçla bakanlığın sivil toplum örgütlerinin kadın konularını tartışıyoruz. 1935’te yüzde 4,8’den 2007’den sonra bunun biraz arttığını görüyoruz. Yüzde 14’lerde olması 82 yılda bu bir gerilemedir. Türk medeni kanunu açısından en önemli konu ve laik hukukun temelini oluşturuyor. Sadece kadınlar için değil herkes için birey sayılması sağlanmıştır. Bunların da 1926’daki kanundan sonra giderildiğini görüyoruz. Her türlü miras konularında kadın ve erkekler aynı haklara sahiptir. Ayrımcılık yapmıyorum demek yeterli değildir. Eşitsizliklere nötr davranıyorsanız bu ayrımcılıktır. Her eş istediği işte çalışabilir. Bizim aslında neden bugün eşit temsil edilemediğimiz önemli. Fransa’da eşit temsil sağlandı. Hukuki anlamda eşitsizlikler ve yargıda neler olduğu bu duruma getiriyor?  Evli kadınlar soyadını değiştirmek zorunda. Bu da artık geri kalmış durumdadır. Çocukların soyadının belirlenmesinde tek tip durum devam etmektedir. Kız çocuklarının eğitime devam edememesi çok büyük bir problem. Çocukların evde ve dışarıda çalışması anlamına geliyor. Kürtaj konusunda hem kadınlara yasanın tanıdığı hak fiilen tanınmıyor hem de yasaya göre kürtajda eşin rızası gerekiyor. Bu konuda İtalya’da bir vatandaş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı itiraz reddedilmiştir. Kadının vücut bütünlüğü üstün tutulmuştur. Şu anki yasal düzenlemelerde kadının ehliyetsiz olduğu anlamına geliyor ve bu bir aşağılamadır. Yapılan araştırmalara göre kimisi dini gerekçelerle, bakanlıktan emir geldi gerekçileri ile kürtaj yapılmadı’’ şeklinde konuştu. MÜFTÜLERE NİKAH KIYMA YETKİSİ Müftülüklere nikah kıyma yetkisi veren yasanın önünü açan kanunla ilgili açıklama yapan Yücel, ‘’Okullaşma oranında dini gerekçelerle eğitimin 8 yıla çıkarılması planlanmıştır denmişti. Dünya Kadın Konferansı nezdinde yerine getirilmesi gereken bir durumdu. Bunların hiçbiri yerine getirilmedi. Şu anki son durum maalesef öncelikle bu süreçte nikahsız dini törenle çocukların evlendirilmesi bir suçtu. Nikah yapıldıktan sonra kamu davası ortadan kalkıyor. Buna din ve vicdan özgürlüğü gerekçe gösterilerek iptal edildi. Yasal erken evlendirme nasıl olur? 16-17 yaşındaki çocuklar hakim izni ile evlendirilebiliyorlar. Bunun için uğraşıyorlar ve gerçekleştiriliyor. 17 yaşındaki çocuklar yasal temsilcilerinin başvurusuyla evlenmek zorunda kalıyorlar. Bizim endişemiz bununla ilgili. Benim şu anki 1.sınıf öğrencilerim bu görüşte. Eğitimin nereden nereye geldiğini görüyoruz. Ben dini nikahlıyım diyen öğrencilerim var. Toplumun büyük bir kesimi böyle anlayacak. Evlendirme yetkisinden kadınlar etkilenecektir. Ben müftülüklerin özgür bir şekilde evlendirme ortamı yaratacakları konusunda endişeliyim. Henüz müftülüğe nikah yetkisi verilmedi ama verilebileceği ön görüldü’’ dedi. (Rozita Merve HAMİDİ)

Editör: TE Bilisim