Yanılmıyorsam lise yeni bitmişti. Okuldan kaçınca kendimizi çayırlara atan kuzular gibi hisseder, zamanın tükeneceğini düşünerek koşarak giderdik. İşi olan da gidiyordu, eğlenmek için de gidenler vardı ancak kafasındaki soruları çözmek ya da sakince düşünmek, rahatlamak için de. Sakince düşünmek derken, elinde deri çantasını sallaya sallaya Kurtuluş Lisesi’nin yanından Kızılay’a doğru, başı önde, kaldırımları adımlayarak yürüyen, sakallı, heybetli adamın SBF’de hoca olan İlber Ortaylı olduğunu sonradan öğrenmiştim. Ne zaman Dikimevi’nden Kızılay’a yürüyüş yapsam aklıma gelir hocanın o ağır ağır, düşünceli adımlarını. Adı bir sanat insanı ve düşünürden gelen cadde (Ziya Gökalp) yoldan geçenlere üstadın ruhuyla örtüşür gibi gelen geçene bir şeyleri düşünmek, çözmek ya da “bırak olduğu gibi kalsın” dedirtir. Özellikle üniversite öğrencilerinin “mecburen” yürüyüşlerini saymazsak Ankara’da kafa dağıtmak için yapılacak üstelik “beleş” meditasyon. Havanın durumuna bakmaksızın –üstümüze yoldan geçen aracın hunharca su sıçratmasını saymazsak- adı konmamış bu güzergahın ülke tarihinde bir İstiklal Caddesi ya da Kordon gibi anılmıyor olmaması da garip. Çok şükür mantar gibi çoğalan kafeler, cenaze evi ikramının anlamını bozarak tezgaha sokan lokmacılar yok Allah’tan. Azı karar çoğu zarar. Sıkıntılı, kasvetli Ankara havasını kim zaman tek kimi zaman kalabalık olarak illa belirli bir yol düşünüyorsanız Cebeci-Kızılay arası aklınızda olsun. Süre sıkıntısı yok ama yol da kısa. Sorunların çözümünü bulmak ya da “iki adım sonunda” kafaların içindekini Kurtuluş Parkı’ndaki ağaçlara havale edip kurtulmak, bu yolun arası kadar kısa olabilir. Aklınızda bir şey kaldıysa Cebeci’den Kızılay’a yürüyün.