Devlet Bahçeli’nin son grup toplantısında yaptığı erken seçim çağrısının Türkiye’nin tamamında bir hava değişimi yarattığını söyleyebilirim. Bu hava değişimi bütün kurum ve kuruluşlara etki etmiş durumda. Bu çağrının en çok da iş dünyasını sevindirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü iş dünyası, piyasadaki belirsizliğin nereye varacağını tahmin edemediği için, bu olasılığın olumlu ya da olumsuz bir an önce sonuçlanmasını istiyor. Dolayısıyla 24 Haziran tarihinin seçim tarihi olarak belirlenmesi ekonomi cephesi için olumlu bir adım olmuştur diyebiliriz. Her seçimin yeni bir umut olarak görüldüğü ekonomi cephesinde bu umudun ne şekilde seyir edeceğini de 25 Haziran sabahında öğrenmiş olacağız. Erken seçim tarihinin 24 Haziran olarak belirlenmesi, her ne kadar muhalefet tarafından ‘baskın seçim’ olarak yorumlansa da erken seçim tarihinden muhalefetin de oldukça memnun kaldığını söyleyebiliriz.  Çünkü kararın alınmasından hemen sonra CHP, SP, İYİ Parti, HDP ve kendilerini muhalif olarak tanımlayan diğer bütün partilerden benzer açıklamalar geldi. ‘Hodri Meydan’ ile başlayan açıklamaların sonu ‘Seçime Hazırız’ cümlesi ile bitiyordu. Bana sorarsanız muhalefetin demokratik bir ülkede tam tersi bir açıklama yapması gerekirdi. Muhalefet için alınan bu erken seçim kararının hazırlıklar için oldukça kısıtlı bir zaman olduğunun altı çizilmesi lazımdı. Fakat konu Türkiye olunca, etkiler farklı sonuçlar yaratabiliyor. Kısıtlı zaman durumunun altı çok silik çizgilerle belirtilirken, ‘Hodri Meydan’ cümlesinin altı ise daha kalın çizgilerle çizildi. AKP ve Milliyetçi Hareket Partisi ittifakının erken seçim tarihinden çok önce başladığını hepimiz biliyoruz. İttifak başladığından beri AKP ve MHP siyaseti tek ağızdan ve tek söylem etrafında hareket ediyor. Dolayısıyla duruma iki farklı siyasi parti ve iki farklı siyasi bakış olarak bakmak imkansız. Muhalefet ise, birlikte hareket etme turlarına 24 Haziran erken seçim tarihinden önce başlamıştı. CHP milletvekillerinin, cezaevinde Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmelerini buna örnek verebiliriz. Fakat erken seçim tarihinin açıklanması ile birlikte muhalefetin bu turları yoğunlaştırdığını hepimiz biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına güçlü bir aday çıkarmaktan başka alternatif düşünmeyen muhalefet liderlerinin, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ikna etme turlarının şu anlık sonuç vermediği görülüyor. Peki Abdullah Gül tek başına Saadet Partisi adayı olabilir mi? Bence olmaz. Çünkü Abdullah Gül, bütün muhalefetin (CHP, SP, İYİ Parti, HDP) birleştiği bir çatının adayı olmak istiyordu. Yapılan görüşmeler bunun gerçekleşmesinin imkansız olduğunu gösterdi. HDP’nin içinde olacağı bir ittifakla hareket etmeyeceğini açıklayan İYİ Parti, ittifakın aslında çok zor olduğunu da bize göstermiş oldu. Sonuç olarak, seçimleri kazanmak isteyen kim olursa olsun, Kürt oylarına talip olmak zorunda. Yaşanan görüşmeler HDP’nin kapısının çok da sık çalınmadığını gösterdi. Bu durum ise HDP’ye kendi adayı ile seçime girmesinden başka alternatif bırakmadı. Şuan hali hazırda bulunan yüzde 11’in üzerindeki HDP oylarını talip olacak ittifak adayı seçimin sonucunu da belirlemiş olacak. Tabiki bahsettiğim durum ikinci tur için geçerli olan bir durum olacak. Çünkü her partinin ilk turda kendi adayları bulunuyor. CHP ve SP’nin adaylarını açıklaması ile birlikte siyaset gündemi yeni bir şekil almış olacaktır. Adayların açıklanmasını dört gözle bekleyen kamuoyu, Abdullah Gül sürprizi ile karşılaşacak mı? Hep birlikte göreceğiz.
Editör: TE Bilisim