Kadın doğum uzmanı Op. Dr. Derviş Özer çok yönlü hayatını anlattı. Doktorluk yaptığı kadar sanatın birçok alanıyla da ilgilenen Özer 47 yaşında İletişim Fakültesi’nde eğitime başladı. Fotoğraf çekip bunları proje haline getiren, birçok kısa film çeken, gazetelerde yazılar yazan, heykel sanatıyla ilgilenen Özer, birçok kitap da yazdı. “HACETTEPE TIP’IN İLK ÖĞRENCİLERİNDENİM” 1964 yılında Kıbrıs’ta doğduğunu belirten Derviş Özer hayatına dair şunları söyledi: ”1974 Yılında Kıbrıs Barış Harekâtı olduğu esnada 10 yaşındaydım ve Kıbrıs savaşına tanıklık ettim. Daha sonra üniversite okumak için Türkiye’ye geldim. Annem tıp okumamı istiyor diye Hacettepe Üniversitesi’nde Tıp okumaya başladım, ilk Hacettepe Üniversitesi’nin ilk tıp fakültesi öğrencilerindenim. Okul bitmeye yakın da evlendim. Eşim de doktor ve okul arkadaşımdı. Okulu bitirdikten sonra ikimizde kadın doğum alanında çalışmaya başladık.” “TIP OKUYARAK İNSANLARI TANIDIM” Hayatında yapmayı istediği mesleği, annesinin tıp fakültesi okumasını istemesinden dolayı yapamadığını söyleyen Özer şöyle devam etti: “Genelde annemin istediklerine göre hareket ettim. Çünkü annem ısrarla doktor olmamı istiyordu. Okulu bitirdikten sonra fark ettim ki tıp okuyarak insanları tanımışım. Onların antropolojisini, psikolojisini, histolojisini tanıdım, neticede insanın içyapısını her şeyini tanımış oluyorsun. İnsanların duygularını, düşüncelerini tanımak çok güzel. Mesleğimin bana kazandırdığı en güzel şey bu oldu. Her şeyden önemlisi kadının önemini kavramaya başlıyorsun. Hayatta kadının önemini, yerini, değerini anlamlı bulmaya başlıyorsun.” “KIBRIS BARIŞ HAREKÂTINA TANIKLIK ETTİM” Kıbrıs barış harekâtı sırasında çok küçük olduğunu anlatan Özer, harekât sırasında yaşadıklarıyla ve sanata adım atmasıyla ilgili şunları anlattı: “Harekât sırasında yanımda insanlar öldü, bombalandı. Ölülerle yattık, esir kampında dövülen insanları gördüm. Çok zengin insanların bir gecede fakir kaldığını gördüm. Yanındaki insanın öldüğünü görüp hiçbir şey yapamadığına şahit oluyorsun. Çocuk olduğum için hiçbir şeye müdahalede edemedim. Fiziksel olarak savaşa müdahale edememek, hiçbir şey yapamamak aklıma şunu getirdi: ‘Ben bu savaştan insanlara bahsetmeliyim ve onu da ancak sanatla yapabilirim.’ İki taraftan da ölen çok insan oldu. Kim suçlu kim suçsuz benim için önemli değil. Önemli olan orada insanların ölüyor olmasaydı. Kaç çocuk öldü, kaç genç kız sevgilisini savaşta kaybetti, kaç kadına tecavüz edildi gibi konularla ilgili hiçbir şey anlatılmadı savaşa dair. Her insanın bir hikâyesi vardır. İşte ben bunları anlatmak istedim. Savaş hikâyelerini anlatan bir kitap yazmaya başladım bunun üstüne. Savaşta yaralı kalanların, öldürülen insanların arkasında kalanların, öldürülen çocukların annesinin hikâyelerini birinin anlatması gerekiyordu. O hikâyelerin dillendirilmesi gerekiyordu. Bunlarla ilgili bir kitap yazarak ben bunları anlatmaya karar verdim.” “KİTAP OKUMAYI SEVMİYORUZ” Bizim insanımız kitap okumayı sevmiyor diyen Derviş Özer sözlerine şöyle devam etti: “Ben bu kitabı bizim bölge için Kıbrıs İçin yazdım. Okuma tembelliğimiz olduğu için Kıbrıs’taki elit kesimden başka okuyan olmadı. Bu noktada ne yapmak lazım dedim ve görsel sanatlara eğilmeye karar verdim. Çünkü biz okumayı pek sevmiyorken bir film olsun ya da televizyon programı olsun izlemeyi daha çok seviyoruz. Ben de yazdığım insan öykülerini senaryoya çevirip filmini çekmeye karar verdim. Bir senarist arkadaştan rica ettim yazması için, ne yazık ki o da tembellik yaptı yazmadı. Kendi işimi kendim yapmak istedim, bu kez de senaryo yazmak için özel dersler almaya başladım. Senaryoyu güzel öğrenmek, güzel yazmak gerekiyor. Bununsa yolu iyi hocalardan ders almakla oluyor. Baktım özel derslerle de olmayacak üniversite sınavlarına girdim, Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi - Radyo, Televizyon, Sinema bölümünü kazandım. Senaryo yazmaktan tutun da bir filmin çekimine kadarki bütün aşamaları öğrenmek ve profesyonelce yapmak için fakültede eğitim almaya başladım. Tabi fakültede garip de karşılanmaya başladım. Yaşça hocalardan bile büyüğüm çünkü. O eşiği geçtim neyse ki şimdi de antropoloji okumaya başladım.” “SANATTAN PARA KAZANMIYORUM” Türkiye’de doktor olmanın itibarlı bir meslek olduğunu söyleyen Derviş Özer: “Türkiye ortalamasına göre doktor olunca iyi bir kategoride yer almaya başlıyorsun. Seviliyorsun sayılıyorsun. Bu hoş bir şey. Ve para kazanma derdin diğer mesleklere göre sorun olmuyor. Haliyle böyle olunca sanata daha çok vakit ayırmaya başlıyorsun. Çünkü şu ürünü ortaya çıkarsam satar mı satmaz mı derdi yok. Doktorluktan zaten paramı kazanıyorum. Haliyle böyle olunca sanatı keyif için, sanat için yapmaya başlıyorsun. Her şeyden önemlisi sanatı kendin için yapmaya başlıyorsun. Satmak için değil, yapmak istediğin için sanatı yapmaya başlıyorsun. Çünkü sanat yapmak masraflı iş. Bir kısa film çekiyorsun ya da heykel yapıyorsun, hayal etmediğin kadar para harcıyorsun. Para isteyen işler bunlar çünkü. Böyle olduğu kadar sanat insana çok da keyif veriyor, üretiyor olmanın tadına vardırıyor. Örneğin fotoğraf çekerek görmeyi öğreniyor insan. Bir şeye direkt bakmakla çerçeveden bakmak arasında çok fark var. Çerçeveden baktığın taraf senin için daha önemlidir. Tek başınayken hiçbir anlamı olmayan bir nesne çerçeve içine girdiği zaman daha kıymetli oluyor ve hayatı çerçevelediğini fark edebiliyorsun. Çerçevenin içinde kalan kısmı daha iyi görebiliyorsun. Sanatla ilgilenmek de insana bunu veriyor.” dedi. “ÜRETMEYİ SEVİYORUM” Hayatı boyunca bir şeyler üretmek için çaba harcadığını belirten Özer: “Yolda yürürken düşünüyorum nereye ne yapabilirim, ne üretebilirim diye. Kızılcahamam’da 10 yıl boyunca doktorluk yaptım. Oraya bu anlamda çok katkım olmuştur. Örneğin Kızılcahamam’da kayaların üzerine leylek resimleri çizdim. Öyle ki bunun için Almanya’dan röportaja gelenler bile oldu. En güncel çalışmam ise Göbek Deliği fotoğraf çalışmamdır. Göbek deliği bizim için en önemli izdir.  Anneyle aramızdaki izdir, çünkü anneyle çocuğu birbirine bağlar.” söyledi. SANATSAL ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR Doğduğu köy olan Abrahor Köyü ile ilgili uzun bir film yapmayı düşünen Özer ileriye yönelik planıyla ilgili şunları kaydetti: “Kıbrıs barış harekâtı esnasında barışa katkısı olan insanların heykellerini yapıyorum şuan. Bitirdiklerimi Lefkoşe Belediyesi’ne teslim ettim. Ama çalışmam devam ediyor. Savaşta ölen insanlar olduğu kadar, hayatta kalanlar ve barışa katkısı olan insanlar da var. Ve ben onları çok önemsiyorum. Şuan onların heykelleri üzerine çalışıyorum. Bitirebilirsek 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Lefkoşe Belediyesi’nin de katkılarıyla açılışını yapacağız.” Türkan Çatal

Editör: TE Bilisim