Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan, Van Barosu Başkanı Murat Timur, Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen ve Sakarya Barosu Başkanı Zafer Kazan, OHAL sürecinde ihraç edildikleri işlerine geri dönebilmek için başlattıkları açlık grevini cezaevinde sürdüren Araştırma Görevlisi Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça'yı kaldıkları cezaevlerinde ziyaret etti. Beş baro başkanı, daha sonra bir basın düzenleyerek cezaevindeki izlenimlerini, dosyanın son durumunu ve gelişmeleri değerlendirdi. Basın toplantısına, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı da katıldı. Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, basın toplantısında şunları söyledi: "Bugün burada, açlık grevinde 111'inci günün dolduran Semih ve Nuriye'nin durumunu sizlerle paylaşmak için toplandık. Ben, Nuriye'yle görüşen grubun içindeyim. Kendisine sonuna kadar destek olacağımızı bildirdik. Sonuna kadar yanında olduğumuzu bildirdik. Biz, başkalarının yaptığı gibi 'bu eylemden vazgeçin' demedik. Çünkü o kadar inanmışlar ki bu eylemden vazgeçmeleri mümkün değil ve vazgeçmelerini istemek kimsenin hakkı değil. Nuriye o kadar güzel bir şey söyledi ki; 'kaslarımla birlikte adaletin nasıl eridiğini ben burada gördüm, bunu yaşıyorum' dedi. Herhalde bunun ötesinde söylenebilecek çok fazla bir söz yok. Arkadaşlarını çok merak ediyor, onları soruyor sürekli. Çok bitkin ama gözlerinde haklılığını ve adaletin tecelli edeceği duygusunu gördük. Yaşam hakkı, insanın en temel hakkı. Bu insanların yaşam haklarını ellerinden almayınız.  Siz, bu haklılığı göre göre bu iki masum insanı tutuklandınız; yaşam haklarını ellerinden alıyorsunuz. Bir an önce bırakmanızı, bir an önce özgürlüklerine kavuşup tedavi sürecine başlamalarını ve işlerine iade edilmelerini istiyoruz. Dün, arasında benim de ve arkadaşlarımın da imzası olan 111 aydının, çok masumane yaşam hakkının teslim edilmesine ve işlerine iade edilmelerine ilişkin gazete ilanımıza Sayın İçişleri Bakanı'nın 'teröristlere yardım ve yataklık ediliyor' şeklindeki beyanı gerçekten çok üzücü. İki arkadaşımız da hiçbir hal ve koşulda kesinleşmiş bir hükümle herhangi bir örgütün üyesi olduğu kanıtlanmış durumda olmayan kişilerdir. Biz, yargının kararlarını bir kenara bırakıp yürütmenin söyledikleriyle mi vatandaşı aydınlatacağız? Yürütmenin içinde olan, en üst noktasında olan İçişleri Bakanı'nın bu tavrı gerçekten çok üzücü. Ama bir sevindirici yanı var; İçişleri Bakanı'nın gerçeğe aykırı beyanı, bu hareketin daha da güçlenmesine neden olmuştur." BİRÇOK HUKUKSAL GİRİŞİMDE BULUNDUK ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ise şöyle konuştu: "Bu hafta birçok hukuksal girişimde bulunduk. Bunlardan birincisi, onları tutuklu tutmaya devam eden mahkemeden kapsamlı bir salıverme talebinde bulunduk. Bu talebimiz hakkında henüz bir cevap vermiş değiller. Dana önce bu talebimizi reddetmişlerdi, biliyorsunuz. Yine Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi heyetini ve zabıt katibini reddettik. Henüz daha hiç duruşma yapılmamış bir dosyada neden mahkeme heyeti reddedilir sorusunun cevabını sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü bu mahkemenin bu dosyaya verdiği esas numarasının, dosya numarasının verilme tarihi 23 Mayıs'tır. Oysa ki 21'i tarihli polis evraklarında bu esas numarası kullanılmıştır, polis tarafından. Bunun fiziken ve hukuken olması mümkün değil. 23'ünde yapılmış bir tensibin, kabul edilmiş bir iddianamenin esas numarasının 21'inde polis evrakının içinde bulunması, polisle mahkemenin kabul edilemeyecek, bizden saklanmış, usule aykırı, yolsuz evraka dayanan bir işbirliği içerisinde olduğu anlamına gelir; bunu kabul etmek mümkün değil. Yine bir başka sorun şu; ayın 23'ünde mesai saati sonrasında tutuklandı Nuriye ve Semih. Bir soruşturma nedeniyle sulh ceza hakimi tarafından tutuklandılar. Aynı gün, yani ayın 23'ünde mesai saati içinde diğer davanın da açıldığı iddia edildi bize. Tensip kararı geldiğinde gördük ki henüz tutuklanmamış olan Nuriye ve Semih'ten, mahkeme 'başka suçtan tutuklu sanıklar' diye söz ediyor. Yöne hukuken, fiziken, maddeten olmaması gereken bir şeyle karşı karşıyayız. Akşam saat 8'de tutuklanacak iki insandan mesai saati içerisinde yapılan bir tensibin 'başka suçtan tutuklular' diye söz etmesi, aslında tutuklama kararının da yargıçların, savcıların değil tamamen polis fezlekesinin ve organizasyonunun bir devamı niteliğinde olduğu anlamına gelir. Bunlar, bu tutuklamayı idari bir kapatma haline getirir. Ortada yargı yok. Bunlar idari işlemler. Sayın İçişleri Bakanı'nın bu kadar çok bu meseleye dahil olmasını bir başka nedeni de bu. Çünkü gerçekten İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülüyor, yargı işlemleri de dahil. Polisin elinde açılmamış davaların numaraları var. Henüz tutuklanmamış insanların tutuklanacağı yargıçlara malum oluyor ve zabıt katiplerine. Bunlar kabul edilemez şeyler. Bu başka başvurumuz Anayasa Mahkemesi'neydi. Ayın 22'sinde başvurduk ve tedbir talebiyle başvurduk. Derhal bu tutukluğa son verilmesini istedik. Hapishane koşullarını protesto etmek için hapishanelerde açlık grevine başlamış insanları Türkiye çok gördü; bunun bedelini çok ödedik. Ama içerisinde bulunduğumuz durum tamamen farklı. Açlık grevine hapishanede başlamadılar ve hapishane koşullarıyla bir ilgisi yok açlık grevinin. Açlık grevinin 75'inci gününde, açlık grevini sonlandırmak, etkisini azaltmak yahut zorla müdahale etmek üzere tutuklandılar. Bu meşru bir tutuklama nedeni değildir. Anayasa Mahkemesi'nden bu konuda tedbir istedik, bireysel başvuruyla. Altıncı gün doldu; yaşam hakkı ihlali tehlikesi barındıran bir tedbir için altı gün çok uzun bir süredir. 24 bilemediniz 48 saat içerisinde bu gibi tedbirler görüşülmelidir. Altı gün bekledikten sonra daha fazla beklemeyi anlamlı bulmadığımız için AİHM de yönde tedbir talepli bir başvuruda bulunduk. AİHM'nin en geç bir sonraki gün bu tedbir talebi konusunda karar vereceğine inanıyoruz." (Ahmet Tirej KAYA)  

Editör: TE Bilisim