Ekonomik sistemin olduğu kadar toplumsal yaşamımızın da önemli bir unsuru/parçası olan esnaflık ve sanatkârlık, değişen ekonomik sistem ve toplumsal dönüşüme karşı “yaşam savaşı veriyor” demek hiç de abartılı olmaz. Zira, son 4 yılda 402 bin 411 esnafın kepenk indirdiği, hayatta kalan işletmelerin ise küçüldükçe küçüldüğü bir dönemi yaşıyoruz. AVM’ler, grosmarketler, süpermarketler, zincir marketler; fiyat ve gösterişli vitrinleriyle bugün bizler cezbetse de mahallemizdeki bakkal, manav, kasap dükkanları birer birer kapandıkça içimiz ‘cız’ ediyor. Sokağınızdaki kasabın iş yerini kapattıktan sonra, semtinizdeki bir süper markette et reyonunda çalışan bir personele dönüştüğünü görmek, hepimizin içini acıtır ama ya o kasabın hissettikleri? Bu durum artık hızla yaygınlaşıyor ve daha acısı, milletçe kanıksamaya başlıyoruz. Bu sadece ekonomik değil, kültürel bir dönüşümdür ve bu sağlıksız dönüşüm sürecine itiraz etmek herkesin görevidir. Bir varoluş mücadelesi veren esnaf ve sanatkârımızın bugün en büyük dayanağı, bizleriz; yani milletin ta kendisi! Geride bıraktığımız Ramazan Bayramı’nda bile alışverişimizi mahallemizdeki esnaf komşumuzdan yapmak yerine süpermarketlere, AVM’lere koştuk, esnafımızı yine hayal kırıklığına uğrattık. Bayramda ziyaretimize gelen eşimize, dostumuza ikram edeceğimiz, şekeri, çikolatayı, kolonyayı dahi süpermarketten alıp, sonra da bayram günü dükkanını açmadı diye sokağımızdaki esnafa hayıflanmaya hiçbirimizin hakkı yok. O halde şapkamızı önümüze koyacağız. Süslü vitrinlere, etiket oyunlarına aldanmayıp, sokağımızdaki, mahallemizdeki esnafımızın da hayatta kalabilmesi için kader birliği yapacağız. Biz mahalleliler olarak bir adım atalım, esnafımız bizi koşarak kucaklar. “Nerede o eski bayramlar” cümlesini lügatımızdan çıkarmak için yapmamız gereken işlerden biri de işte budur!