Geçen ay, “18 Mart’ta Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’de var mıydı, Atatürk’ün adı olmadan Çanakkale zaferi kutlanır mı” tartışmalarını yaşadık. Yine Nisanın sonu geldi ve o büyük zaferin bu kez kara savaşlarının kutlamaları yapılıyor. İtilaf Devletleri kara kuvvetleri olmadan yalnız donanmasıyla Boğaz’ı zorlamış fakat başarılı olamamıştı (18 Mart 1915). Müttefikler, bazı yerleri -Seddülbahir ve Arıburnu- esas ihraç (çıkarma) bölgeleri olarak belirlemişlerdi. Her iki bölgeye çıkan kuvvetler kendilerine verilen hedefleri elde ettikten sonra yapacakları koordine bir saldırıyla Kilitbahir Platosu’nu ele geçirecek ve böylece yarımadanın güney kısmını tamamen işgal etmiş olacaklardı. Bu amaç doğrultusunda 25 Nisan 1915’te çıkarma harekâtı başladı. Mustafa Kemal, mezkûr bölgelerde, ilkin yarbay (askeri kaymakam), sonra albay (miralay) olarak görev yaptı. *** Şimdi kara savaşlarına ilişkin enteresan ama satış anlamında hak ettiği değeri göremeyen bir kitaptan bahsedeceğim: 2018 Nisan ayında Kopernik Kitap’tan çıkan ve İsmail Çakmak tarafından yayına hazırlanan kitap, Mustafa Kemal Paşa’nın “Arıburnu Muharebeleri Raporu… “s Bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün kaleme aldığı ve Çanakkale Zaferi’nin en önemli aşamalarından biri olarak kabul edilen Arıburnu Muharebelerine dair önemli detaylar barındıran bu rapor, Osmanlı Harp Tarihi Şubesi’nin kendisinden hatıralarını yazmasını istemesi üzerine ortaya çıkmış önemli bir tarihî vesika. Raporda, 19. Tümen Kumandanlığı'na görevlendirilmesiyle Arıburnu’na gerçekleştirilen ilk çıkarma günü olan 25 Nisan 1915'ten Anafartalar Grup Kumandanlığı'na atandığı 8/9 Ağustos 1915 tarihine kadar yaşanan kritik gelişmelere yer verilmiş. Şimdi rapordan bir bölüm aktaralım: "Conkbayırı’nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden Conkbayırı’na doğru 27. Alay’dan sahilin gözlem ve ele geçilmesiyle görevli bir müfrezenin askerlerinin Conkbayırı’na doğru kaçmakta olduklarını gördüm. Bu askerlerin önüne bizzat çıkarak ‘Niçin kaçıyorsunuz?’ dedim. ‘Efendim, düşman’, dediler. ‘Nerede?’ dedim. ‘İşte’ diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Doğrusu düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve rahat bir şekilde ileri doğru yürüyordu. O zaman bu kaçan askerlere bağırarak ‘Düşmandan kaçılmaz’ dedim. ‘Cephanemiz kalmadı’, dediler. ‘Cephaneniz yoksa süngünüz var’, dedim ve bağırarak onlara süngü taktırdım ve yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru gelmekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin marş marş ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki subayları geriye gönderdim. Kolun başında bulunan bir bölük yetişti. Cephanesiz askerleri takviye ederek düşmana ateş açmalarını emrettim. Ve yanıma gelmiş olan 57. Alay ve 2. Tabur Kumandanına (Yüzbaşı Ata Efendi) bütün taburuyla bir bölüğünü takviye ederek, 261 rakımlı tepe üzerinden düşmana saldırmasını emrettim.”