Ailesinden beş kişiyi kanserle kaybettikten sonra doğal hayatı korumaya karar veren Veteriner Hekim Öztürk Sarıca Burdur Gölü kıyısında bir ‘İyilik Köyü’ kurarak ‘Lisinia Doğa Projesi’ni hayata geçirdi. Doğa projesi temelinin atıldığı 2005 yılından beri çalışmalarını sürdüren doğa gönüllüsü Öztürk Sarıca 9 ayrı alt proje ile çalışmalarına devam ediyor. Köye gelen ziyaretçilere kanserle ilgili eğitimler verdiklerini belirten Sarıca, kapitalizmin yıllardır insanlara dayattığı sebepleri değil gerçek sebepleri insanlara anlattığının altını çiziyor. Türkiye’nin son yıllarda küresel ısınmaya bağlı olarak ciddi derece de sularını kaybettiğini söyleyen Sarıca, çiftçilere susuz yetişebilen bitkiler yetiştirmeyi öğretmeye çalıştıklarını dile getirdi. ‘İyilik Köyü’nde birçok hastalığın tedavisinde kullanılması için doğal kremler ürettiklerini dile getiren Sarıca, “Burada bulunan kremlerin çoğu yenilebilir kremlerdir. Tadına bakabilirsiniz. Dondurma teknolojisi ile üretilir. Neden bunu yapıyoruz? Bundan 4 yıl önce başlattığımız çalışmalarda kanserlerin yüzde 75’i deriden kaynaklı oluşuyor. Bu yüzden yiyemeyeceğiniz hiçbir şeyi sürmeyin. Bu akımı başlatan 4 firmadan birisiyiz. Türkiye’de biz, yurt dışında ise üç firma bu işi yapıyor. Tamamen yenilebilir kozmetik üretimindeyiz. Bu kremlerin tamamı gıdadır ama kozmetikte kullanılır” dedi. “15 YILDA KÖYÜN YÜZDE 40’INI KAYBETTİK” Ailesinden 5 kişiyi kaybeden Doğa Gönüllüsü Sarıca hikayesini ise şu şekilde anlatıyor: “Gelecek yarınlar ve ülkemizin sağlığı için kesinlikle doğal yaşamamız ve doğamıza sahip çıkmamız gerekiyor. Gelecek nesillerin sağlığı çok çok önemli. Bu anlamda çevresel kirliliklere dikkat etmemiz gerekir. Burası kanser ve çevre kirliliği ile mücadele anlamında kurulan bir projedir. Çünkü ailemizden 5 kişiyi kanserden kaybettik. Bu proje onların anısına bir projedir. Nedir onların hikayesi? Köyün içme suyunun başka bir taban suyundan gelmesidir. Kirli sular ile birlikte zehirlenen bir köyden bahsediyorum. Biz bu köyün yaklaşık yüzde 40’ını 15 yıl gibi kısa bir süre içerisinde kaybettik. Bu projeye bu şekilde başladık. Projemizin otuz yakın ulusal ve uluslar arası ödülü var. En çok ziyaret edilen bahçe unvanı ile Uluslararası Jüri Özel Ödülünü aldık.” “SIFIR KİMYASAL İLE ÜRETİM YAPIYORUZ” 2005’ten sonra ilk yaban hayvanları hayatı rehabilitasyon merkezini kurarak çalışmaya başladıklarını belirten Sarıca, “Bütün giderlerini biz karşılıyoruz. Türkiye’den ve çevreden yaralanmış pek çok yaban hayvanını, avcıların vurduğu, zehirlenmiş yaban hayvanlarını (Kurt, kartal, leylek, domuz, kuş türleri vb) tedavi ettikten sonra doğasına kazandırıyoruz. Eski tohumların çoğaltıldığı bir merkezdeyiz. Sarı karpuz, pembe domates tohumları gibi pek çok tohum buradan çoğaltılarak Türkiye’de alımları yapılmıştır. Burası aynı zamanda sıfır kimyasal ile üretimlerin merkezidir. Burada doğa dostu tarım uygulamaları ile üretilen ürünler ecocert sertifikası ile sertifikalandırıldıktan sonra Türkiye ve Dünya satışları buradan sıfır kimyasal olarak yapılır. Burada cevizler hiçbir kimyasal içermeyen cevizlerdir” diye konuştu. “KANSERLERİN YÜZDE 75’İ DERİDEN BAŞLIYOR” Kansere karşı proje alanları olduğunu ve bu alanda kanserin gerçek sebeplerini anlatmaya çalıştıklarını vurgulayan Sarıca, insanları kapitalizmin dayattığı yöntemlere karşı uyararak şunları söylüyor: “Tabibi ki kapitalizmin bize yıllardır dayattığı sebepler değil de gerçek sebeplerden bahsediyoruz. Kapitalizm sadece sigara paketleri üzerinde yazılıdır. İçerseniz kanser olursunuz deniliyor. Ama hiçbir böcek ilacının üzerinde kanser olursunuz yazmıyor. Evlerde bile böcek ilaçları rahatlıkla kullanılabiliyor. Diğer taraftan pek çok kozmetik üzerinde de maalesef bu şeyler yazmıyor. Kanserlerin büyük bir kısmı yüzde 75 gibi bir ağırlığı deriden başlıyor. Dolayısıyla biz bu konu da kanserin gerçek sebeplerini insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Uluslar ve uluslararası günlük projeyiz. Ürettiğimiz enerjinin tamamı güneşten elde edilir. Son yıllarda en fazla çaba gösterdiğimiz projelerden birisi sularla ilgilidir. Çünkü ülkemiz çok hızlı bir şekilde küresel ısınmaya bağlı olarak sularını kaybediyor. Ama bunun öncesinde zaten ciddi bir problemle sularını kaybetmiş durumda. Nedir bu problem? 1993’te yanlış erozyon var ve sebebi keçilerdir diye bir rapor yazıldı. 1994’te bu ülke keçi varlığını kaybetti. 1996’da et ve süt ihtiyacı ortaya çıktı. Bunu karşılamak için yurtdışından inekler getirildi ki biz buna karşı çıktık. Çünkü İskandinav ülkelerinde sabahtan akşama kadar doyan inekler burada doymayacaktı ve doymadılar. Onları doyurmak için mısır ve yonca üretmek gerekecekti. Mısır ve yonca çok su tüketen bitkiler. Tabi ki bu suları sağlamak için göletler yapıldı derelerin önüne. Bu da yetmedi. Sonraki süreçte ise sondajlarla sular kullanılmaya başlandı. Sondajlarla maalesef dereleri kuruttuk. Sonra ne oldu? Sulak alanlar kurumaya başlandı. Burdur Gölü de bundan nasibini almış durumda. Su varlığının yarısını kaybetmiş durumda.” “KEÇİ PROJESİNDEN DOLAYI CEZA ALDIK” ‘Türkiye’deki sulak alanların neredeyse tamamı kapalı havzadır’ diyen Sarıca, çevredeki kirliliklerin sularla birlikte bu alanlarda biriktiğini belirterek, “Sular kaybedilince kirlilikleri kalır. Bu da tozlarla, rüzgarlarla birlikte insanların üzerine taşınır. Ve o alanlarda çevre felaketleri başlar. Bunun en yakın örneği ise Aral Gölüdür. Aral Gölü kuruduktan sonra 3 yıl içerisinde 1 milyon insan kanser olmuştur. Aynı kaderin ülkemizin paylaşmaması için, özellikle sulak alanlardaki suların daha yavaş çekilmesi için çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle yöresel anlamda keçinin kaybolmasını dikkate alarak keçi projesini başlattık ve 300 keçiye ulaştık. Burası tekke yöresidir. 20-30 yıl önce yolların kenarlarında Türkiye’nin ve Dünyanın en eski ırkı olan Honamlı keçileri vardı. Kaybedilen bir ırkı çoğalttığınız da ister istemez bir ödül bekliyorsunuz. O dönemde ciddi bir ödül aldık. Devlete karşı cürüm işlemekten ağır cezada yargılandık. Ve 5 yıl ceza aldık. Daha sonra o cezayı paraya çevirdik fakat keçi otlatırsak o cezayı alacağız. Bu yüzden şimdilik keçi projemizi ertelettik. Ama dönemin valisi duruma el koydu; ‘bundan sora Burdur’da keçi satmak yasak’ dedi. o günden beridir Burdur keçilerinin özgürlüğünü sağlamış olduk” şeklinde konuştu. “YÖRENİN KADERİNİ DEĞİL, ÜLKENİN SU KADERİNİ DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUZ” Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük lavanta bahçesini kurduklarını kaydeden Sarıca konuşmasına şu şekilde devam etti: “Lavantanın merkezi olan Fransa’da bile bu büyüklükte bahçe yok. Akçaköy Lavanta Deresi bu büyüklükte bir bahçedir. Derdimiz bir yörenin kaderini değiştirmek değil, derdimiz bir ülkenin su kaderini değiştirmektir. Çünkü sularımız çok azalıyor. İleride etiniz kalmadığı zaman satın alabilirsiniz ama suyunuz kalmadığı zaman hiç kimse size su vermez. O yüzden insanları büyükbaş hayvancılıktan susuz yetişen bitkileri öğretmeye çalışıyoruz. 300 dekarlık bir alanda başladığımız çalışmaya 3000 dekara ulaştı. Ve bu bitkilerin yağlarını çıkarmaya başladık ve ürüne dönüştürmeye başladık.” “DOĞAL ANTİBİYOTİK SOĞAN VE SARIMSAK DEĞİL, KEKİK YAĞIDIR” “Doğal antibiyotik denilince Türkiye’de herkes soğan ve sarımsakı bilir. Soğan ve sarımsak sadece bu ülkeye yutturulmuştur. Neden? Kullandığınızda tansiyonunuz düşer ve sadece oturursunuz. İnsanlara Türkiye’de dayatılır; soğan ye, sarımsak ye. Bunun anlamı şudur; sabahtan akşama kadar yat. Doğal antibiyotik öyle değildir. Alındığı zaman bütün mikropları öldürür. Doğal antibiyotik özellikle kekik yağıdır. Kapitalizm bunu bizden satın alır. Çünkü yüzde 95’i Türkiye’de üretilir. Bazı rakamlara göre bu yüzde 75’tir. Kendi ülkesindeki vatandaşlara kullandırtır. Size de bırakmış olduğu çöpleri satar. Türkiye antibiyotik hastasıdır. Yurtdışında antibiyotik almak bu kadar kolay değildir. Türkiye’deki bayanların akıntısı bu yüzden hiç bitmez. Erkeklerin tırnakları genellikle mantardır. Yanış antibiyotik kullandığındandır. Doğal antibiyotik olarak tüm dünya sizin üretmiş olduğunuz kekiki kullanırken kapitalizme ne kadar hizmet ettiğinizi düşünün. Bu ülke bazı antibiyotiklerde dünya da birinci bazıların da ise beşinci sıradadır. Çalışıyorsunuz ve kazanıyorsunuz fakat sadece yurt dışındaki kartellere hizmet ediyorsunuz. O karteller kendi ülkesindeki insanlara o antibiyotiği kullandırmıyor, sizin kekik yağınızı doğal antibiyotik olarak kullanılır. 1-3 damla arasında kullanılır. Suya karıştırılıp kullanılabilir veya ayakaltına sürülerek kullanılabilir. Çünkü acıdır. Ama unutmayın; antibiyotiğin sonuçları kekik yağından daha acıdır. Kekik yağı birçok tedavi de kullanılabiliyor.” (Kadir GÜRHAN)

Editör: TE Bilisim