And Çarşısı’nda yer alan Özge Mücevherat’ın sahibi Hamza Demirel 1989 yılından beri kuyumculuk sektörünün içerisinde. Son 10 yıldır kuyumculuk sektöründe büyük gerilemenin olduğunu belirten Hamza Demirel ile kuyumculuk sektörü üzerine konuştuk. “KENDİMİZİ GÜNCELLEMEMİZ ŞART” 27 yıldır bilfiil kuyumculuk yaptığını söyleyen Demirel, sektörde her şeyden önce tasarımın değiştiğinin altını çizdi. Önceden kimse pırlantayı bilmezken şimdilerde ise pırlantaya fazlasıyla merakın başladığını belirten Demirel altın modasıyla ilgili şunları ekledi: “Biz bir ürünü çıkardığımız zaman hemen bitecek diye bir kaide yok. Ürüne olan ilgi değişebiliyor, değiştiği zaman bizim için de sıkıntı doğurabiliyor. Çünkü ürettiğimiz ürün elimizde de kalabiliyor. Bunun için yapılabilecek en iyi şey modayı, hayattaki değişimleri, insanların ilgisindeki farklılıkları güncel olarak takip etmek gerekiyor. Eskiden standart bir alyansımız varken ve hep onun satışını yapabiliyorken, şimdilerde ise alyansta 250 çeşidin üzerinde farklı farklı tasarımlar hazırladık, onları satışa sunduk. Tasarımlarımızın kategorileri kişiye özel tasarımlar, gençliğe göre tasarımlar, birde orta yaş ve üzerine göre ayrı ayrı tasarımlar şeklinde seyretmekte. Bunlar değişkenlik gösteren durumlar tabi. Tasarımlarımızı fuarlarla, güncel olaylarla, kişilerin isteğine göre ister istemez değiştirmek durumunda kalıyoruz. Kendimizi güncel tutmadığımız sürece piyasayı takip etmemiz ya da piyasada tutunmamız mümkün değil.” KUYUMCULUK SEKTÖRÜ KÖTÜYE GİDİYOR Kuyumculuk sektörünün ne yazık ki istenilen durumda olmadığını, çoğu zaman iş bile yapamaz durumda olduklarını ifade eden Demirel, sektördeki değişimlere ilişkin şunları kaydetti: “Özelikle 2006’dan beri sektörde kötüye gidiş başladı ve sektörde düşüş hızla devam etmekte. Sürekli ileriye değil, geriye gidiyoruz. İşteki potansiyel her geçen gün düşüyor. Öz sermayesi olan piyasada ayakta kalabiliyor, öz sermayesi olamayanlar ise kapanmayla yüz yüze kalıyor. Daha önceki yıllara rağmen bu sektörle uğraşan insan ya da firma sayısı 2.500’ü geçkin iken şimdi kuyumculuk sektöründe %25-30 oranında gerileme oldu. İnsanların alım gücünün düşmesi ise bunu en çok etkileyen faktörlerden bir tanesi. Bununla birlikte maliyetlerin artması ise bir diğer önemli faktör. Şimdilerde insanlar neredeyse sahte işlerle uğraşmaya başladılar. Sahte kaplama ya da imitasyon gibi işlerle günlerini idame ettirmeye çalışıyorlar. Biz küçük fiyatlarla dönmeye çalışan, ayakta kalan işletmeleriz. Bir çeyrek altın bize 240-250 liraya mal oluyorsa bizim ondan kazancımız sadece 3-4 lira oluyor. Tabi bununla birlikte birde yanımızda çalıştırdığımız işçilerin giderleri de buna ekleniyor. İşçilerin yemekleri, sigortaları, iş yerimizin vergisi derken maliyetimiz git gide artıyor. Tüm bunlara rağmen ayakta kalmaya çalışan küçük işletmeleriz. Biz ayakta kalabiliyorken piyasanın bu durumuna uyum sağlayamayarak batan, iflas eden birçok kuyumcu olduğunu da unutmamak gerekiyor.” KİRALAMA YÖNTEMİ Özellikle son birkaç yıldır ‘altın kiralama’ diye bir sistemin olduğu konuşuluyor. Düğün sezonlarında insanların sıkça başvurduğu ‘altın kiralama’ usulüne ilişkin Demirel: “Son yıllarda sık sık duyduğumuz altın kiralama diye bir yöntem çıktı. Tabi ki bunun en önemli nedeni insanların alım güçlerinin büyük oranda düşmüş olması. Düğünlere önem veren bir milletiz ve düğünlerde de takı olarak muhakkak altın takılmalıdır diye bir durum var. İnsanların da alım gücü düştüğünden dolayı kuyumculardan altınları kiralamaya başladılar. Düğün bittikten sonra ise taktıkları takıları götürüp tekrar kuyumculara teslim ediyorlar. Eskiden bu dile getirildiğinde çevresel olarak insanlar sorunlar yaratırlardı. Ama artık insan ekonomik olarak halini arz edince sorun yaratan bir durum olmaktan çıktı. Çünkü insanlarda altın alacak para yok.” ifadelerini kullandı. “BİZ ALTIN KİRALAMIYORUZ” Prensip olarak kendilerinin altın kiralamadıklarını belirten Demirel: “Biz bu yöntemi uygulamıyoruz; ama uygulayan birçok kuyumcu, altıncı bulunmakta. Biz prensip olarak kiralama yöntemini kullanmadığımız halde maliyetlerimiz de hızla artıyor. Bunun nedeni de kullandığımız malzemeler pahalı malzemeler, yani işlerimizi lüks yapıyoruz. Bununla birlikte sunumlarımız da oldukça lüks. Mağazamızdan içeriye bir müşterimiz girdiğinde ister bir şey alacak olsun isterse almasın en basitinden çay, kahve ikram etmeden o müşterimizi göndermiyoruz. Bu gibi durumlar ise hep maliyetleri artıran şeyler. Bunun haricinde teknolojiyi yakinen takip etmek lazım. Bilgisayar üzerinden günlük alım-satımları takip ediyoruz. Koşullar neyi gerektirirse ona göre hareket ediyoruz. Örneğin altını alıyoruz, sonrasında bakıyoruz ki fiyatı düşüyor ya da ekside kalıyor. Yarın ne olacağı belli olmayan bir sistem içerisindeyiz, anlık değişimlerin yaşandığı bir sistem çünkü.” dedi. BANKALARIN ALTIN HESABI Demirel, artık bankalar da kuyumculuk yapmaya başladılar ve ‘altın hesapları’ diye bir uygulamanın içindeler, diyerek bankaların altın hesapları ile ilgili şunları aktardı: “Bankaların altın hesapları bizi fazlasıyla etkiledi. Bu işi bizim yapmamız gerekiyorken bankalar da işin içine girince haliyle bu da piyasada sorunlar yaşamamıza neden oldu. Altın işini kuyumcu sektörünün dışında yapan olmazken bankaların da bu işe soyunmaları ister istemeze bize de yansıdı. Bankalar bu işi yaparken altın karşılığında parasını alıyor ama karşılığında altın bile vermiyor. Altın aldığına dair karşılığında sadece dekont veriyor. Bunun bankalar için bir maliyeti de yok. Ve biz bankalarla şuanda rekabet halindeyiz. Örneğin bir müşterimiz elinde altınıyla geliyor, paraya ihtiyacı olduğunu ve satması gerektiğini söylüyor. Kura bakıyoruz, kur üzerinden 1-2 lira bile olsa fazla vererek altınını alabiliyoruz. Ama bankalarla bunu yaşamak mümkün değil. Bankalar standart ve verdiği fiyatın dışına çıkamıyorlar. Bizim kendi işimizi aksatan etkenlerden bir tanesi de bankaların kuyumculuğa soyunması.” HIRSIZLIK ORANI FAZLA Kuyumcular olarak hırsızlıkla mücadele eden bir sektör olduklarını söyleyen Demirel: “Bizler malımızı sunuma çıkarırken onunla ilgilenen insana ister istemez hırsız gözüyle bakıyoruz. Çünkü kapıdan kimin ne niyetle içeriye girdiğini anlamak çok zor oluyor. Bunda altının insanı en çok cezbeden ürünlerden bir tanesi olmasının da etkisi büyük. Hırsızlık bizim de başımıza gelmedi değil. Dışarıya çıktığında hayatı tehlike arz eden vatandaş durumundayız. İnsanlar bizi bol paralı insanlar olarak görüyorlar, parasal anlamda hiçbir sıkıntımızın olmadığını, varlıklı insanlar olduğumuzu düşünüyorlar. Hâlbuki biz de diğer esnaflar gibi bir şeyleri satarak ondan para kazanan ve bu şekilde ayakta kalan insanlarız. Ve insanların düşündüğü gibi de çok zengin insanlar değiliz.” dedi. “KUYUMCULAR ZENGİN İNSANLAR DEĞİL” Modası geçince taşını söküp attıkları ürünleri olduğunu dile getiren Demirel, konuyla ilgili şu ifadelerde bulundu: “Hal böyle olunca en az 1 ya da 2 gramlık zararlara giriyoruz. Bizim için önemli olan rakamsal değerler değil, kilo üzerinden karımızı ölçüyoruz çünkü. 10 gram bile günlük satışımız olsa bu bizim için kar demek oluyor. Yani bizim için önemli olan öz sermayemiz. Örneğin öz sermayemiz 10 kilo ise ve o günlük işimizle öz sermayemiz 10 kilo 100 gram olduysa, 100 gram bizim o günlük karımız demektir. Öbür türlüsü zaten enflasyonla değişen bir durumdur ve bizi pek de bağlamaz. Birisinin 100 doları varsa onun için vergi ödemezken biz o gün 100 liralık bir mal bile aldıysak onun üzerinden vergisini öderiz.” ÖZEL TASARIM MODASI Demirel: “Teknoloji çağına, tasarıma, kişiye özel ürünlere önem veriyoruz. Son zamanlarda insanların özel tasarım istekleri de artıyor. Kişi geliyor örneğin bizden fotoğrafını altına işlememizi istiyor, bizde bu isteğine karşılık onu geri çevirmiyoruz. Çünkü bu meslek sürekli kendisini güncel tutmasını bilen, modaya yüzünü dönen, içinde bulunduğu yüzyılın isteklerine cevap verebilen ya da vermesini bilen bir meslek grubu. Kişi ne isterse, ne arzu ederse onu yapıyoruz. Kişinin aklında bir şeyi tasarlaması ve bizimle aklında tasarladığını paylaşması yeterli oluyor. Yeter ki ne istediğini bilsin. Ve fark ediyoruz ki insanların arasında da çok fazla sayıda yaratıcı ya da özgün tasarımlar yapan insanlar da var. Bu arada kişinin istediğini yapıp, bitirip teslim ediyoruz. Ama sonrasında kişi yapılan işi beğenmediyse ‘bu senin istediğin üründü’ gibi bir cümle de kullanmıyoruz. Eğer beğenmemişse tekrardan tasarlama işine giriyoruz, yeter ki o kişi memnun olsun, bizden ayrılırken yüzü gülerek ayrılsın. Tabi bu işin içerisinde diğer meslektaşlarla rekabet de var.” “İLERİYE YÖNELİK UMUTLUYUZ” İleriye yönelik kuyumculuk sektörü olarak bir beklenti içerisinde olduklarının altını çizen Demirel: “Beklenti olmazsa zaten hayatın da insan için bir anlamı olmaz. Kuyumculuk sektörü olarak geleceğe yönelik biz de umut besliyoruz. İşlerimiz kötü gidiyor olsa da umudumuzu kırmadık, kırmak da istemiyoruz. Biz bu sektöre bu kadar emek harcadıysak, bu kadar zaman ayırdıysak bunun da ileriye yönelik hesabını, kitabını yapmak zorundayız. İnanıyorum ki ilerde sektör açısından her şey daha iyiye gidecek.” dedi. (Türkan ÇATAL)

Editör: TE Bilisim