Aktiffelsefe’nin 1991’den bu yana 23 kez düzenlediği “Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması” bu sene “Türkiye’nin Somut Olmayan Kültürel Mirası” teması ile gerçekleştirildi. Yarışmaya 121 fotoğraf sanatçısı 590 eserle katılım gösterirken yarışmanın ödül töreni ver sergisi geçtiğimiz cumartesi günü Anadolu Medeniyetler Müzesi’ndeki Taş Eserler Salonu’nda gerçekleştirildi. 64 ESER ÖDÜL ALDI Aktiffelsefe, Anadolu topraklarındaki geleneğin gelecek kuşaklara aktarılması ve fotoğraf sanatına katkı sağlamak amacıyla her yıl farklı bir tema ile “Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması”nı düzenlediğini ifade etti. Şimdiye kadar 1300’ün üzerinde katılımcı ve 7000 eser ile Türk gelenekleri, örf ve adetleri fotoğraf karelerinden nesillere aktarılırken, bu seneki yapılan yarışmaya katılım yoğundu. Seçici kurulun toplam 64 eseri ödül almaya ve sergilemeye layık gördüğü yarışmada sanatseverler, 17 Şubat’a kadar Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergiyi gezebilecekler. Ayrıca sanatseverler, müze girişinde fotoğraf sergisi için geldiklerini bildirdiklerinde ücretsiz olarak müzeye girebilecekler. İlk olarak Ankara’da sergilenen serler daha sonrasında Türkiye’nin değişik illerinde farklı zamanlarda sergilenmek üzere yolara düşecek. 2019’UN KONUSU ‘SOKAKTAKİ YAŞAM’ Yarışmanın jüri üyeleri Devlet Fotoğraf Sanatçısı Ozan Sağdıç, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Somut Olmayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi Başkan Vekili Prof. Dr. Muhtar Kutlu, fotoğraf sanatçıları Erol Çınar, Zeynel Güven gibi isimlerden oluştu. Yarışmada sonucunda siyah-beyaz ve renkli olmak üzere iki dalda ödül dağıtılırken siyah-beyazda birinciliğe Mustafa Doğan, renkli fotoğrafta ise birinciliğe Hüseyin Opruklu sahip oldu. 24. Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışmasının 2019 yılında yapılacağının bilgisini veren yarışma sekreteri Oya Uysal, bir sonraki yarışmanın konusunun ‘Sokaktaki Yaşam’ olarak belirlendiğini ifade etti. “64 ESER DÜNYAYI GEZECEK” ICOMOS ICORP Türkiye Komite Başkanı Prof. Dr. Zeynep Gül İnal, açılış öncesinde ICOMOS ve fotoğraf yarışması hakkında bir konuşma yaptı. İnal, şunları ifade etti: “Fotoğraf bizim için anı akılda tutmayı sağlayan güçlerden birisi. En önemli gücü de belge değeri taşıyor olması. Somut Olmayan Kültürel Miras ise hafızalarda kalan kültürü yüzlerce yıl sürdürebiliyor olmayı ifade ediyor. Bu anlamda ICOMOS ICORP’dan biraz bahsedecek olursak II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında yıkılan mimari, miras ve onunla birlikte kullanıcıları ile somut ve somut olmayan miras bağlantınsın kopmasıyla ortaya çıkan, hafızadan silinmemesi ve tekrar yerine koymak için 1965 yılında Varşova’da kurulan bir örgüt. Bu sene itibariyle 11 bin üyesi olan bir organizasyon. Türkiye Milli Komitesi ise 2011 yılında kuruldu ve gurur duyarak söylüyorum ki milli komitemizin 3 üyesi aynı zamanda mültecilerle alakalı da çalışmalar yürütüyor. Bu bağlantının kültür mirası ile bağlantısına gelecek olursak somut olmayan kültür mirası yerle de ilişkilidir. Kişi yerinden ayrıldığı zaman somut olan değerlerini de arkasında bırakmak zorunda kalıyor. Eğer ki kişi çok şanslıysa güvenlik içinde yaşayacağı yeni yerlere gidildiğinde, belli bir grupla yaşama şansı varsa somut olmayan değerleri yani dili, ritüelleri, sanat ürünlerini tekrarlamaya, sürdürmeye devam edebiliyor. Ama bu kadar şanslı değilse bu bağlantı yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor. Çünkü ileriye doğru hareket etmeyi sağlayan tek şey geriye doğru bakıp kat edilen yolu görmektir. Bu anlamda bugün çok mutluyum ki 64 tane çok değerli eser kazanmış olduk. 64 eser bizimle birlikte dünyanın her yerine taşınacak ve herkes o eserleri izleyecek” “ZAMANSIZ DEĞERLERİ GELECE AKTARMAK” Yeni Yüksektepe Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması Yarışma Sekreteri olan Oya Uysal sergi açılışında yaptığı konuşmada bize 23 kez motivasyon kaynağımızın nereden geldiğini soruyorlar ifadelerini kullanarak, “Gerçekten 23 yıldır ben de sergiyi hazırlayan arkadaşlarımla birlikteydim. Bazılarının yaşları 23 bile değildi. 23 kezdir böyle bir yarışmayı yapmanın arkasındaki motivasyon çok açık ve net olarak ‘ona’ inanmaktır. Yani yaptığınız şeye inanmaktır. Yaptığınız şeyin değerini bilmek, geçmişteki değerleri geleceğe aktarmak, onu hissetmek ve bunu çocuklarımız için yapıyor olmaktır. Açılış başlamadan önce müze sıkça ziyaret edildiğinden bir aile buradaydı. 18 yaşlarındaki bir genç fotoğrafların arasında yer alan ‘kurşun dökme’ sahnesini annesine sordu. İşte fotoğraf yarışmasını yapmaya devam etmemizin sebebi bu. Ölümsüz, evrensel, zamansız değerleri gelece aktarmak” dedi. “DÜNYAYI GÜZELLEŞTİRMEK İÇİN BİR ARADAYIZ” Uysal, konuşmasına şu açıklamaları yaparak devam etti: “Bize sorulan bir başka şey ise bu kadar gözün nasıl bir araya geldiği, nasıl birleştiği. Bunun da yanıtı açık esasında. Güzellik, doğruluk, iyilik gibi güzel duygular için bir araya geliyoruz. Herkes esasında hayatında bu kavramları arar ve bu kavramların hayatında olması için uğraşır. Bu yarışmayı 23 kezdir önünüze getiren kadro bunu yaşıyor, bunun için birleşiyoruz. Dünyayı daha da güzelleştirmek için bir aradayız. Güzelliğe ihtiyacımız var, çünkü güzellik uyumdur. Güzellik bizi birleştirir, mutlu eder. Daha iyi bir dünya istiyoruz ve bunun için bir araya geldik. Buraya gelen konukları da aramızda görmek isteriz. Bugün zamansız ve evrensel şeyler için birleşiyor olmak bence değerli. Sanata, sanatçıya ve yaptığımız işe inanıyoruz. Yarışmamızda emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Gerçeği söylemek gerekirse biz fotoğraftan hiçbir şey anlamayız, ben jüri de değilim zaten. Bir fotoğrafta benim gördüklerimle, fotoğraf sanatçılarının gördükleri arasında dağlar kadar fark var. Çünkü ben fotoğrafta tekniği bilen birisi değilim. Bundan dolayı en başından beri fotoğraf yarışmasında yer alan jüri ekibine ve yarışmada emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.” “FOTOĞRAF RESSAMLARI ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTURDU” Geleneksel Türkiye Fotoğraf Yarışması Danışmanı olan fotoğraf sanatçısı Mehmet Arslan Güven yaptığı konuşmada fotoğrafın bile fotoğrafı olduğunu belirtti. Güven, “Bu açıdan baktığımız zaman fotoğrafla iç içe olan ve fotoğrafın özümsediği tek akım, en doğru akım belge fotoğrafı yaklaşımıdır. Fotoğraf 1826 yılından sonra ressamları özgürlüğüne kavuşturmuş, böylelikle ressamlar fotoğrafın yaptığı işlevi yapmayı bırakıp daha başka akımlarla uğraşmış, daha başka işler yapmışlardır. Ama nedense fotoğrafta ise 20 yıl sonra kendi akımlarını bırakıp ressamların akımlarının peşine takılmışlardır. Bu açıdan bakıldığında fotoğrafta akım olarak anlatılanları -ki bunlar birçok fotoğrafçı bile bilmemektedir- beyinle, kalple fotoğraf çeken fotoğrafçılar tarafından korunmamıştır. Belirtilen akımların hepsi galeri sorumluları, yazarlar veya sanatla ilgili makale yazanlar tarafından korunmuştur. Ama fotoğrafın fotoğraflığına uygun olan belgesel yaklaşım -fotoğrafla iç içe olduğum için diyebilirim ki- fotoğrafçılar tarafından korunmuştur. 1950’den sonra belgesel üzerine yapılan tartışmaları günümüzde dijitalin devreye girmesi ve bütün tartışmalar fotoğrafı konumlandırmak adına yapılan tartışmalardır. Kübizm, romantizm, sürrealizm gibi birçok resme ait akımlara fotoğrafçıların resme özenmesi, resimsel kollara girmesi ile ortaya atılan tartışmalardır” şeklinde konuştu. “BELGESEL DİYE FOTOĞRAF TÜRÜ YOKTUR” Güven, fotoğrafın tarihsel gelişimi üzerine yaptığı konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Belgesel fotoğrafı konuşurken belge nedir, dokümanter nedir gibi kelimelerin öncelikle konuşulması gerekiyor. Bütün bunlar kelime olarak bile tek tek tartışılabiliyor. Biliyorsunuz ki –sel ve –sal ekleri Türkçede çok tartışılan eklerdir. Bizim ülkemizde de üzerine çok fazla sempozyum düzenlenen, kitap yazılan, tartışmalar yapılan ve fotoğraf değerlendirmelerindeki yaklaşımlarda en çok konuşulan konudur. Benim inancıma göre ise belgesel diye bir fotoğraf türü yoktur. Bütün fotoğraflar birer belgedir. En azından üzerindeki görüntü solsa bile o fotoğraf kendi tarihinin, kendi tarihinin gelişmesinin belgesidir. İçeriği ve fotoğrafçının kullandığı biçim ne olursa olsun, objektifin karşısındaki gerçek gerçek midir, kurgu mudura bakmadan bütün fotoğrafları belge olarak kabul ediyorum. Ancak belge olabilmesi için bir kişinin onu belge olarak sunması gerekir. Çektiğimiz fotoğraflar sandıkta çeyiz niyetine saklanıyorsa onlar belge değildir. Eğer ki bir yerde sunuluyorsa, sergileniyorsa o fotoğraf bir amacı gösterdiği için otomatikman belgeye dönüşür” (Türkan ÇATAL)  

Editör: TE Bilisim