Korku… Kelimenin anlamından mıdır yazılışından mıdır bilinmez ama görüntüsü bile bazılarını ürkütüyor… K harfinde bir sıkıntı yok, R harfinde de aynı şekilde… O zaman korku dediğimiz şey aynen kelimenin suçu olmadığı gibi kendisinin de suçu değil. Korkuyu insan kendi kendine yaratıyor. Akıllara yalnızca heyecanlandıran ve kaçma hissi uyandıran duygular gelmesin. Çok masum duran ama insanın hayatının her noktasına nüfuz eden korkular da mevcut. Herkesin kendine has bir korkusu bulunuyor ama çoğu şeyde olduğu gibi insan olmamızdan kaynaklı aslında korkularımız da ortak. İnsanın zararının tamamen kendine olduğu bu masum duygu büyük hasarlara yol açabiliyor. Başarısızlık, yalnızlık, kaybetme, düşme, çarpma, ölüm, hastalık… Tonla korku çeşidi var. Çoğunu kendi kafamızda oluşturuyoruz, kalanı da istesek de istemesek de başıma gelen olaylardan ibaret… İşin kötü tarafı korktuğumuz her şeyin başımıza gelme durumu aşikar bir biçimde çevremizde dolanıyor. Bundan kurtulmanın yolu korkudan, korkmamaktan geçiyor. Yani işin içine yine bir ‘kork’ kökü giriyor. Bu çıkmaz döngüden nasıl kurtulacağız peki? Korkulardan kurtulmanın, kaçmanın bir yolu var mı? Düşünmemek yeterli gelen bir durum değil. Bir şeyden kaçtıkça mutlak suretle peşimize takıldığı bilinen bir durum… Bunun sebebi de korktuğun şeyin aslında korkulacak bir şey olmadığını hayatın sana öğretme biçimi. Bu nedenle başımıza gelmesini istemediğimiz ne varsa üstüne gitmeliyiz ve ondan korkmamalıyız. Cesaretimizi kıran ne varsa, sonuna kadar ondan korkmadığımızı göstermekte fayda var. Gerçi korktuğumuz şeyin başımıza gelmesinden korktuğumuz için böyle bir harekette bulunmak da bizi bir paradoksun içine sokuyor ama olsun… Cesaret ve güç ile insanlığın başaramayacağı hiçbir şey yok nasılsa…

Editör: TE Bilisim